Kâdî Muhammed Zâhid Hazretleri
Kadı Muhammed Zahid hazretleri, Türkistan'da yaşamış büyük velîlerdendir. İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak saadete kavuşmaları için çalışan ve Silsile-i aliyye adı verilen büyük âlim ve velîlerin on dokuzuncusudur. Annesi silsile-i aliyye büyüklerinden Yakub-i Çerhî hazretlerinin kızıdır.
Küçük yaştan itibaren ilim öğrendi. Daha sonra tasavvufa yöneldi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerine talebe oldu. 12 yıl onun kalplere şifa olan sohbetlerinde bulundu. Ondan vazifesini devraldı. Birçok talebe yetiştirdi. Silsile-i aliyye büyüklerinden Derviş Muhammed hazretleri onun yetiştirdiği evliyadan biridir.
Memleketi olan Semerkand'da kalıp ilim tahsîl ettikten sonra daha fazla ilim öğrenmek için bir talebesiyle Hirat'a gitmek üzere yola çıktı. Şadman köyüne vardıkları zaman havanın sıcak olması sebebiyle orada bir müddet kaldılar. O sırada köye Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri teşrif etti. Onu ziyarete gitti. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri. Onunla biraz konuştuktan sonra, sohbete başladı. Sohbette Muhammed Zâhid'in hatırından geçenlere cevap verip. ona, "Eğer maksadın ilim öğrenmekse o iş burada daha kolay" buyurdu. Sonra onun yanına yaklaşıp, "Hirat'a gitmekten maksadın ne? İlim öğrenmek mi, yoksa tasavvuf mu?" buyurdu. Muhammed Zahid dehşete kapılıp cevap veremedi. Yanındaki talebesi; "Onun asıl maksadı tasavvuf yoluna girmektir." diye cevap verdi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri tebessüm edip; "O halde çok iyi." buyurdu. Sonra birlikte bahçeye çıktılar. Orada Muhammed Zâhid'in elini tuttu. Elini tutar tutmaz kendinde büyük değişiklik hisseden Muhammed Zâhid bayıldı. Ayıldığı zaman Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri; "Belki sen benim yazımı okuyabilirsin." Diyerek cebinden bir kâğıt çıkarıp “Bu kağıtta ibâdetin hakîkati ve Allahü teâlânın azameti karşısında insanın âcizliği yazılı” diyerek Muhammed Zahid'e verdi. Bu kâğıtta şöyle yazılıydı:
"Bu saadet Allahü teâlânın muhabbetiyle ve onun resûlüne tâbi olmakla ele geçer. Bunun için din ilimlerine varis olan âlimlerin sohbetlerinde bulun. Onlardan faydalı ilim öğren. Tâ ki Resulullah efendimize tâbi olmak sûretiyle mârifet-i ilâhiyyeye kavuşasın. Kötü din adamlarından uzak dur. Helâl haram ayırmayan, dine uygun olmayan işler yapan cahil tarîkatçılardan uzak dur."
Muhammed Zâhid'e Hirat'a gitmek üzere izin verdi. Sadüddîn Kaşgarî'ye vermesi için bir de mektup verdi. Mektupta Muhammed Zahid'e yardımcı olunması yazılıydı. Bu hareketleri gören Muhammed Zâhid'in Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerine karşı muhabbeti ve bağlılığı arttı. Fakat bir türlü Hirat'a gitme azminden vaz geçemedi. Mektubu alıp yola çıktı. Yolda ilerledikçe bindiği hayvan yavaşladı. yol almaktan âciz kaldı. Buhara'ya 36 km kalmıştı ki, şiddetli bir göz ağrısına tutuldu. Günlerce orada kaldı. İyileşince yola çıktı. Bu sefer de Humma hastalığına tutuldu. O zaman eğer yola devam ederse helâk olacağını anladı. Gitmekten vaz geçti. Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin huzuruna dönüp sohbet ve hizmetinde bulunmaya karar verdi. Gelip umduğuna kavuştu.
Buyurdu ki: Dervişlik, yalnız bir yere çekilip oturmak, gökte uçmak, keramet göstermek değildir. Dervişlik; gönlü, mâsivadan, [Allahü teâlâdan başka her şeyden] yüz çevirmektir. Bir yandan günah işleyip, bir yandan da, "Estagfirullah" demek, istigfar değildir. İstigfar; Allahü teâlânın emirlerine uymak, yasak ettiği şeylerden sakınmaktır.
Kadı Muhammed Zahid hazretleri, Türkistan'da yaşamış büyük velîlerdendir. İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak saadete kavuşmaları için çalışan ve Silsile-i aliyye adı verilen büyük âlim ve velîlerin on dokuzuncusudur. Annesi silsile-i aliyye büyüklerinden Yakub-i Çerhî hazretlerinin kızıdır.
Küçük yaştan itibaren ilim öğrendi. Daha sonra tasavvufa yöneldi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerine talebe oldu. 12 yıl onun kalplere şifa olan sohbetlerinde bulundu. Ondan vazifesini devraldı. Birçok talebe yetiştirdi. Silsile-i aliyye büyüklerinden Derviş Muhammed hazretleri onun yetiştirdiği evliyadan biridir.
Memleketi olan Semerkand'da kalıp ilim tahsîl ettikten sonra daha fazla ilim öğrenmek için bir talebesiyle Hirat'a gitmek üzere yola çıktı. Şadman köyüne vardıkları zaman havanın sıcak olması sebebiyle orada bir müddet kaldılar. O sırada köye Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri teşrif etti. Onu ziyarete gitti. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri. Onunla biraz konuştuktan sonra, sohbete başladı. Sohbette Muhammed Zâhid'in hatırından geçenlere cevap verip. ona, "Eğer maksadın ilim öğrenmekse o iş burada daha kolay" buyurdu. Sonra onun yanına yaklaşıp, "Hirat'a gitmekten maksadın ne? İlim öğrenmek mi, yoksa tasavvuf mu?" buyurdu. Muhammed Zahid dehşete kapılıp cevap veremedi. Yanındaki talebesi; "Onun asıl maksadı tasavvuf yoluna girmektir." diye cevap verdi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri tebessüm edip; "O halde çok iyi." buyurdu. Sonra birlikte bahçeye çıktılar. Orada Muhammed Zâhid'in elini tuttu. Elini tutar tutmaz kendinde büyük değişiklik hisseden Muhammed Zâhid bayıldı. Ayıldığı zaman Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri; "Belki sen benim yazımı okuyabilirsin." Diyerek cebinden bir kâğıt çıkarıp “Bu kağıtta ibâdetin hakîkati ve Allahü teâlânın azameti karşısında insanın âcizliği yazılı” diyerek Muhammed Zahid'e verdi. Bu kâğıtta şöyle yazılıydı:
"Bu saadet Allahü teâlânın muhabbetiyle ve onun resûlüne tâbi olmakla ele geçer. Bunun için din ilimlerine varis olan âlimlerin sohbetlerinde bulun. Onlardan faydalı ilim öğren. Tâ ki Resulullah efendimize tâbi olmak sûretiyle mârifet-i ilâhiyyeye kavuşasın. Kötü din adamlarından uzak dur. Helâl haram ayırmayan, dine uygun olmayan işler yapan cahil tarîkatçılardan uzak dur."
Muhammed Zâhid'e Hirat'a gitmek üzere izin verdi. Sadüddîn Kaşgarî'ye vermesi için bir de mektup verdi. Mektupta Muhammed Zahid'e yardımcı olunması yazılıydı. Bu hareketleri gören Muhammed Zâhid'in Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerine karşı muhabbeti ve bağlılığı arttı. Fakat bir türlü Hirat'a gitme azminden vaz geçemedi. Mektubu alıp yola çıktı. Yolda ilerledikçe bindiği hayvan yavaşladı. yol almaktan âciz kaldı. Buhara'ya 36 km kalmıştı ki, şiddetli bir göz ağrısına tutuldu. Günlerce orada kaldı. İyileşince yola çıktı. Bu sefer de Humma hastalığına tutuldu. O zaman eğer yola devam ederse helâk olacağını anladı. Gitmekten vaz geçti. Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin huzuruna dönüp sohbet ve hizmetinde bulunmaya karar verdi. Gelip umduğuna kavuştu.
Buyurdu ki: Dervişlik, yalnız bir yere çekilip oturmak, gökte uçmak, keramet göstermek değildir. Dervişlik; gönlü, mâsivadan, [Allahü teâlâdan başka her şeyden] yüz çevirmektir. Bir yandan günah işleyip, bir yandan da, "Estagfirullah" demek, istigfar değildir. İstigfar; Allahü teâlânın emirlerine uymak, yasak ettiği şeylerden sakınmaktır.