Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 11:09 am

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A)


    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A)’IN Nesebi:

    Nüfeyl b. Abdüluzza b. Rabah b. Abdullah b. Kırat b. Razah b. Adiy b. Kab b. Lüey. Soyca 9. dedede Rasûlullah'm soyu ile birleşir.
    Annesinin soyu: Hatme bt. Hâşim b. Mugire b. Abdullah b. Amr b. Mahzum.
    Hz. Ömer (r.a), peygamberimize risalet geldikten 5-6 sene sonra müslüman oldu. O zaman 32 yaşındaydı. Onun katılımıyla müminler 40 kişi olmuştur. O gün Enfal sûresinin 64. âyeti nazil olmuştur: "Ey Rasûlüm! Sana ve sana tâbi olan müminlere Allah yeter".Hz. Ömer hafif kırmızıya çalan beyaz tenli uzun boylu, başının iki yamnda saçları azalmış, yumuşak yanaklı bir zattı.Ömer el-Fâruk, Muhacirler içinde, faziletçe ikinci sıradadır. Mânâ âleminde güzel bir mevki ve makam sahibidir. Allah (c.c), onun İslâm cemaatına katılmasıyla, Sadık Peygamber'in hak davasının müşriklere alenen duyurulmasını emir buyurmuştur. Onunla, fazilet ve rezaletin arasını ayırmış ve ona verdiği kuvvetle dinini takviye etmiştir. Allah (c.c) Ömer'in benliğine koyduğu fazilet hassasını, tevhidin şahitlerinden biri kıldı. Sertlikle yumuşaklığı onunla ayırdı da, böylece İslâm açıkça söylenir oldu, Hak kelâmı iyice yerleşti. Allah (c.c) Ömer (r.a)'e lütfettiği hamle ruhuyla, İslâm devletinin kurulmasını sağlayan faktörleri bir araya getirdi. Tevhîdî çağrının unutulmasından sonra, onlar tevhidi yeniden haykırdılar. Hz. Ömer (r.a) kalbinin kendisini, İslâm'ın üstünlüğünü kabule mecbur etmesiyle, müşriklerin hilelerini yenmiş ve onların çokluğuna ve baskısına aldırış etmemiştir. Müşriklerin engellemelerine ve işkencelerine üzülmemiştir. O, müşrikleri var eden ve onlardan intikam almaya gücü yeten Allah (c.c)'a tevekkül ederek, onları mahvedebilen veya şirkten kurtarabilen Allah (c.c)'tan yardım dileyerek, Rasûlullah (S.A.V)'ın tahammül ettiklerine tahammül ederek, hedefe varacağını ümit ettiği vakit sıkıntılara sabrederek, dünyevî nimet ve refahı tercih edenlerden ayrılarak ve insanları Hak'ka yönlendirmekle görevlendirildiği vakit hemen işe koyularak görevini yerine getirmiştir. Hz. Ömer (r.a), sahabe arasında batıl yollara sapanlara karşı sert tavrıyla, islâmî hükümlerde yüce Allah'ın emrine uygun düşen tespitleriyle ayrı bir yer edinmiştir. O, Hak karşısında eğilir, hakkın korunması için de mücadele eder. İslâm davasının yükünü çeker ve Allah'tan başka hiçbir güçten de korkmaz. Bizim Dostumuz Allah !

    Tasavvuf, en sıkıntılı anlarda bile sabırlı olmaktır.
    Berâ (r.a) anlatıyor:
    "Uhud günü Ebu Süfyan b. Harb geldi ve; 'Aranızda Mu-hammed var mıdır?' diye seslendi. Rasûlullah (s.a); 'Cevap vermeyiniz' buyurdu. Ebu Süfyan yine 'Aranızda Muhammed var mıdır?' diye seslendi. Cevap vermediler. Ebu Süfyan üçüncü defa; 'Aranızda Muhammed var mıdır?' diye seslendi. Yine cevap vermediler. Ebu Süfyan bu defa; 'Aranızda İbni Ebî Kuhâfe (Ebu Bekir'i kastediyor) var mı?' diye bağırdı. Müslümanlar cevap vermediler. Üç defa bağırdı, cevap veren olmadı. Sonra; Aranızda Ömer b. el-Hattab var mıdır?' diye bağırdı. Sözünü üç defa tek-rarladıysa da cevap vermediler. Bunun üzerine Ebu Süfyan arkadaşlarına dönüp; 'Bu müslümanların işini bitirebilirsiniz' dedi. Bu sözü işiten Ömer (r.a) nefsine hakim olamayıp şöyle seslendi:
    "Ey Allah'ın düşmanı/ Yalan söylüyorsun. İşte Rasûlullah (s.a), Ebu Bekir ve ben burada sağ salim duruyoruz. Bugün sana kötü bir gün yaşatacağız".
    Ebu Süfyan:
    "Dediğin gün Bedir günüydü, savaşta zafer sırayladır. Sıra bizde. Hübel putunu yücel f dedi.
    Hz. Peygamber (s.a) ashaba: Una cevap veriniz dedi.
    "Ona ne cevap vereceğiz?" diye soran ashaba Rasûlullah (s.a): "Allah yücedir, büyüktür, deyiniz" dedi. Ebu Süfyan: "Bizim Uzza'mız var fakat sizin yok” dedi.
    Bunun üzerine Rasûlullah (s.a): "Ona cevap veriniz" dedi.
    Ashab-ı Kiram; "Ona ne cevap vereceğiz?" diye sorunca Rasûlullah, Hz. Ömer'e dönerek:
    "Allah bizim Mevlâmız'dır, sizin ise böylesine güçlü bir dost ve mevlânız yoktur, deyiniz" dedi.
    Rasûlullah (s.a), cesaret ve azametiyle maruf olmasından dolayı, ashab içinden sadece Ömer (r.a)'e cevap vermesini emretmiştir.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 11:14 am

    Hz. Ömer (R.A)'İn Dirayeti

    Ömer (r.a) İslâm'ı ilgilendiren konularda alenen hareket ederdi, şahsıyla ilgili işleri ve ibadetleri ise gizli yapardı.
    Câbir (r.a) Hz. Ömer (r.a)'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
    Müslüman olmam, hamile olan kız kardeşimi dövmemle başlar. O vakit evden dışarı çıkıp, karanlık bir gecede Kabe'nin Örtüleri altına girip gizlenmiştim. Peygamber (s.a) çıkageldi ve ayağındaki pabuçlarıyla içeri girdi. Allah'ın dilediği kadar namaz kılıp dışarı çıktı. O vakit, daha önce benzerini duymadığım şeyler duymuştum. Ben de çıktım ve peşine takıldım. Hz. Peygamber (s.a); 'Kim o?' diye seslenince; 'Ömer' diye cevap verdim. Rasûlullah (s.a):
    "Ey Ömer! Artık beni gece gündüz terketmeyeceksin" buyurdu. Bana beddua etmesinden korkmuştum. Sonra seslice:
    "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve senin O'nun peygamberi olduğuna şehadet ederim" dedim. Bunu duyan Rasûlullah (s.a) ba-
    "Ey Ömer, müslümanlığını gizli tut" buyurdu. Ben de dedimna🇰🇮
    "Seni hak din ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, müşrikliği-mi açıkça herkese duyurduğum gibi müslümanlığımı da açıklayacağım".

    Hz. Ömer (R.A)'E Niçin "Faruk" Denildi ?

    İbni Abbas (r.a) der ki: Ömer (r.a)'e; "Hangi sebepten dolayı sana Faruk adını verdiler?' diye sordum, Ömer (r.a) şöyle söyledi:
    Hamza benden üç gün önce müslüman olmuştu. Daha sonra Allah (c.c) benim de kalbimi İslâm'a açtı ve; 'Allah'tan başka ilâh yoktur, güzel isimler O'nundur. Yeryüzünde hiçbir canlı benim için Allah Rasûlü'nden daha sevimli değildir' dedim. Kızkardeşime:
    "Rasûlullah nerededir?" diye sordum. O:
    "Rasûlullah (s.a) Safa mevkiindeki Erkâm b. Erkâm'ın evindedir" dedi.
    Erkâm'ın evine gittim. Hamza, arkadaşlarıyla birlikte sohbet ediyordu. Rasûlullah (s.a) da bir odada bulunuyordu. Kapıyı çaldım. Birden herkes bir araya toplaştı. Hamza onlara; 'Neler oluyor size1?'dedi. Onlar;'Ömer var dışarıda' dediler".
    İbni Abbas, sözüne devamla der ki: Rasûlullah (s.a) odasından çıktı ve Ömer'in elbisesinden kavradı. Onu iyice bir silkeledi. Ömer dayanamayıp dizi üzerine çöktü. Rasûlullah (s.a) ona şöyle buyurdu:
    "Allah'ın lütuf ve keremiyle varlığını sürdürmüyor musun ey Ömer?". Bu söz üzerine Ömer (r.a) şöyle der:
    "Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun tek ve ortaksız olduğuna, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim".
    Ömer'in şehâdet getirmesi üzerine evde bulunanlar Öyle bir tekbir getirdiler ki, Mescid-i Haram'dakiîer bile o sesi işittiler.
    Ömer (r.a) olayın gerisini şöyle anlatır:
    "Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler yaşasak da ölsek de hak din üzere değil miyiz?" dedim. Rasûlullah (s.a):
    "Tabii ki öyledir. Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz ölseniz de yaşasanız da hak din üzerindesiniz" buyurdu. Ben de dedim ki:
    "Peki o zaman bu gizlilik niye? Seni hak din ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, dışarı çıkmalısın". Evden iki saf halinde çıktık. Bir grubun başında Haraza, diğerinde ise ben vardım. Mes-cid'e varıncaya kadar toprakları un gibi tozuta tozuta sert adımlarla yürüdük. Bir Kureyş'e bir de Hamza'ya baktım. Kureyş'in üzerine daha önceleri hiç görülmeyen bir moral bozukluğu çökmüştü. O gün Hz. Peygamber (s.a) bana, "Faruk" lakabım vermişti .
    İbni Abbas: "Allah (c.c), Ömer (r.a) vasıtasıyla hakla bâtılın arasını ayırmıştır" diyor.
    Ömer b. el-Hattab (r.a) şöyle demektedir; Hz. Peygamber (s.a)'e sadece otuzdokuz kişi îman etmişti. Ben kırkıncı olmuştum. Böylece Allah (c.c) dininin açıkça tebliğ edilmesini sağladı. Peygamberine zafer ve başarı verdi ve İslâm'ı yüce kıldı.
    Esleme, babası Zeyd'den, o da babası Eslem'den şu haberi rivayet etmiştir: Ömer b. el-Hattab (r.a) bize:
    "Size nasıl müslüman olduğumu anlatmamı ister misiniz?" dedi. Biz;
    "Evet" dedik. Bunun üzerine Ömer (r.a) anlatmaya başladı:
    Bir zaman Rasûlullah (s.a)'ın azılı düşmanlar-ındandım. Sonra Safa mevkii yakınlarında bir evde bulunan Rasûlullah'ın yanına gelip önüne oturdum. Gömleğimden sıkıca tutup:
    "Ey Ömer! Müslüman ol! Allah'ım! Ömer'e hidâyet ver" dedi. Ben de;
    "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve senin, Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik ederim" dedim. Bunu işiten müslümanlar hep bir ağızdan tekbir getirdiler. Tekbir sesleri Mekke sokaklarından işitil-mişti. O vakte kadar müslümanlar kendilerini gizliyorlardı. Bir adam müslüman olunca, müşrikler onun peşine takılıp dövüyorlar, o da gücü oranında onlara karşılık veriyordu. Böyle bir durumda dayıma gittim ve müslüman olduğumu söyledim. O hemen evine girdi ve kapısını kapattı. Sonra Kureyş'in ileri gelenlerinden birinin yanına gidip müslüman olduğumu bildirdim. O da evine girdi. Kendi kendime dedim ki, 'bu ne haldir?', İslâm'ı seçen diğer insanlar dövülüyor, beni ise kimse dövmüyor. Bir adam bana şöyle dedi:
    "Müslüman olduğunu duyurmak istiyor musun1?" Ben: "Evet" dedim. O adam bana:
    "Öyleyse müşrikler Kabe'ye gelip oturduğunda, filancaya git ve eski dinini terkettiğini söyle. Çünkü o pek sır saklamaz" dedi. Ben de o adama gidip:
    "Biliyor musun? Ben dinimi değiştirdim" dedim. Adam sesinin çıktığı kadar bağırarak:
    "İbnu'l-Hattab dinini terketmiş, müslüman olmuş" dedi. Bunu duyanlar hemen bana saldırıp vurmaya başladılar, ben de onlara vuruyordum. O sıra dayım;
    "Kızkardeşimin oğlunu ben himayeme aldım. Kimse ona dokunmasın" dedi. Müşrikler başımdan uzaklaştılar. Bundan sonra artık müslümanlardan hiçbir kimsenin dövülmesini görmek istemediğim halde yine de görüyordum. Kendi kendime; "herkes dayak yiyor, bana ise kimse yaklaşmıyor" dedim. Müşrikler Hacerü'l-Es-ved etrafında otururlarken, kalkıp dayımın yanma geldim ve ona: "Beni dinler misin?" dedim. Dayım; "Hayır, dinlemiyorum" dedi. Ben: "Himayen sana iade edilmiştir" deyince dayım: "Yapma böyle" dedi. Ben diretince de; "dilediğini yap" dedi.
    Artık Allah (c.c) İslâm'ı galip kılıncaya kadar, müşriklerle kavgam devam, etti. Ben onları onlar da beni dövüyorlardı.

    Hz. Ömer (R.A) Cesur Konuşur, Hikmetli Söz Söylerdi

    Hz. Ömer'in konuşurken çok rahat olması, onun Özelliklerinden biridir. O, sözlerinin ilâhî ahkâma uygunluğu ile de meşhurdur.
    Tasavvuf, hak ve hakikat ile uyuşmak, süfli arzulardan kopmaktır.
    Hz. Ali (r.a)'nin şöyle dediği rivayet olunur: Ömer (r.a) ciddî ve cesur bir tavırla konuşurdu.
    Amr b. Meymun, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle dediğini nakleder:
    "Rasûlullah (s.a)'ın beraberinde çokça bulunan arkadaşları olarak bizler Ömer'in sözlerindeki, huzur, güven ve kararlılığı asla inkâr etmedik".
    Ebu Hureyre (r.a) Rasûlullah (s.a)'ın şöyle buyurduğunu naklediyor:
    "Yüce Allah, doğruyu Ömer'in diline ve kalbine koymuştur".

    Hz. Ömer (R.A)'İn Doğru İçtihatlarda Bulunması

    İbni Ömer, babası Ömer (r.a)'den, şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    "Üç hususta Rabbimin iradesine muvafakat ettim: Bunlar; Makâm-ı İbrahim, örtünme ve Bedir esirleriydi".
    İbni Abbas (r.a) anlatıyor: Ömer b. el-Hattab (r.a) şöyle diyor:
    Bedir günü olup da Allah müşrikleri mağlubiyete uğratınca, onlardan yetmiş kişi öldürülüp yetmiş kişi esir alınınca, Rasûlullah (s.a), Ebu Bekir, Ömer ve Ali (r.a) ile esirler hususunda istişare etti. Hz. peygamber (s.a) bana, "senin görüşün nedir ey İbn Hattab?" diye sorduğunda ben şöyle dedim:
    "Bana şu adam -yakınındaki adamı işaret ederek- hususunda imkân ver de onun boynunu vurayım. Ali'ye Akîl ve Hamza'ya filanca için izin ver de, onlar da o ikisinin boynunu vursun ki, Allah (c.c) kalplerimizde, müşriklere karşı bir yumuşaklık olmadığını görüp bilsin. Bu adamlar müşriklerin asilzadeleri, liderleri ve komutanlarıdır".
    Ömer der ki: "Rasûlullah (s.a) benim bu söylediğime pek yanaşmadı ve müşriklerden fidye alıp onları salıverdi. Ertesi gün olunca Hz. Peygamber'e gittim. Bir de ne göreyim; o ve Ebu Bekir ayaktalar ve ağlıyorlar. Dedim ki:
    "Ey Allah'ın elçisi! Seni ve arkadaşını ağlatan hususu bana bildirir misin? Eğer başka ağlayanlar görseydim ben de ağlardım. Fakat ortada ağlayan kimse göremediğimden, sırf siz ağlıyorsunuz diye ağlamaya çalışacağım". Bu söz üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:
    "Arkadaşlarına, şu fidyeyle gelen sıkıntı yakınımızdaki ağaçtan daha yakın bir azabı beraberinde getiriyordu. Yüce Allah şu âyeti indirdi: Yeryüzünde ağır basdp küfrün belini iyice kırjıncaya kadar hiçbir peygambere esir sahibi olmak yakışmaz. Siz, geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) âhireti istiyor. Allah daima üstün hüküm ve hikmet sahibidir. Eğer Allah'tan, (yanılma ile verilen hükümlerden ötürü azap etmemek hakkında) bir yazı geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu' .
    Sonra Allah (c.c) müminlere, ganimet almayı helâl kıldı. Ertesi yıl Uhud Savaşı günü geldiğinde müslümanlar, müşriklerden fidye alıp onları salıvermelerinden dolayı büyük zararlar gördüler. Müslümanlardan yetmiş kişi öldürüldü ve Hz. Peygamber'in arkadaşları savaş esnasında onun yanından kaçtılar. Bu sebeple dişi kırıldı ve miğferi başına gömülerek kanlar yüzüne kadar aktı. Bu olayı Yüce Allah (c.c) indirmiş olduğu âyette şöyle açıklıyor:
    "Başınıza bir belâ gelince -siz, onun iki katını (Bedir'de) onların başlarına getirmiş olduğunuz halde yine- 'bu nereden başımıza geldi1?' dediniz. De ki: 'O (belâ), kendinizdendir' Şüphesiz Allah her şeye kadirdir'
    İsmail b. Ayyaş der ki: Hz. Ömer (r.a) şöyle diyordu:
    "Abdullah b. Übey b. Selûl Öldüğünde onun cenaze namazını kıldırması için Rasûlullah (s.a)'ı çağırmışlardı. Rasûlullah (s.a) namaz kıldırmak üzere Öne geçince, onunla cenaze arasına girip şöyle dedim: 'Ey Allah'ın elçisi! Filanca gün şöyle şöyle diyen Allah düşmanı İbn Übey b. SelûVün cenaze namazını mı kıldırıyorsun1?' Abdullah'ın söylemiş olduğu sözleri tek tek saymaya başladım. Rasûlullah (s.a) gülüyordu. Sonra şöyle dedi:
    "Geri dur Ey Ömer! Allah (c.c) beni, onun cenaze namazını kıldırıp kıldırmamam hususunda serbest bıraktı. Ben de kıldırmayı tercih ettim. Onun için dilersen istiğfar et, dilersen etme. Ben, yetmişten fazla istiğfar ettiğim takdirde bağışlanacağını bilsem, muhakkak ki onun için istiğfarda bulunurdum" dedi. Sonra Rasûlullah (s.a) onun namazını kıldırdı ve tabutu ile birlikte yürüdü. Mezara gelip defin işlemlerini tamamladı".
    Hz. Ömer (r.a) diyor ki: "Ben Rasûlullah'a karşı gösterdiğim bu cürete hâlâ şaşıyorum. Halbuki en doğrusunu Allah ve Rasûlü biliyordu, Allah'a yemin ederim ki, az bir zaman geçmeden şu iki âyet indi:
    "Ve onlardan ölen birinin üzerine asla namaz kılma, onun kabri başında durma. Çünkü onlar, Allah'ı ve elçisini tanımadılar ve yoldan çıkmış olarak öldüler. Onların malları ve evlatları seni ilgilendirmesin; Allah onlara dünyada, bunlarla azap etmeyi ve kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor' .
    Bu âyetin inmesinden sonra Rasûlullah (s.a), vefatına kadar hiçbir münafığın cenaze namazını kıldırmadı".
    Hz. Ömer (r.a), (Hak'ka vuslat için) halktan uzak durmaya çaba harcardı. Yüce Allah (c.c) vahyini, onu tasdik eder mahiyette indirmiş; Rasûlullah (s.a)'m, münafıkların cenaze namazını kıldırmasını yasaklamış, esirleri, eskiden beri tanıması sebebiyle ve bir iyilik olarak fidye mukabili salıvermesinden dolayı O'nu bağışlamıştır. İşte kötülüklerden uzak kalmaya azmeden her kişi, söz ve davranışlarında Allah'ın rızasına uygun davranmakla ödüllendirilir. Ömer (r.a), sarfettiği sözlerin çoğunda isabet etmiştir. O, söz ve davranışlarının çoğunda, müslümanlar arasına ayrılık düşürmekten korunmuştur. Rasûlullah (s.a) ile her vakit birlikte idi. Uy-kusunda ve uyanıklığında onu rehber edinmiş, her halinde ona uymaktaydı. Bütün konuşmalarında Rasûlullah (s.a)'ı örnek almıştı.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 11:15 am

    Hz. Ömer'in Hilafetindeki İlk Hutbe

    Hamza b. Amr anlatıyor:
    Ebu Bekir (r.a) H. 13. yılda vefat ettiğinde, öldüğü günün sabahı Hz. Ömer (r.a) halife oldu.
    Cami b. Şeddadin babasından naklettiğine göre, Hz. Ömer halife olarak minbere çıktığı ilk hutbesinde şöyle demiştir:
    "Allah'ım! Ben sert, şiddetli biriyim, beni yumuşat. Zayıf biriyim, beni güçlü kıl! Cimriyim, beni cömert eyle?'.
    Tasavvuf, sahih metodlarla güzelliklere doğru yol almaktır.

    Başkanlık Babadan Oğula Geçmez

    ibni Ömer (r.a) anlatıyor: (Babam halifeyken) huzuruna girdim ve;
    "Halkı bir şeyler söylerken duydum ve söylediklerini sana ulaştırmaya yemin ettim. İddiaya göre sen, arkandan bir halef (halife namzedi) bırakmıyormuş sun. Faraza senin bir deve -veya koyun- çobanın olsa, sonra bu çoban gelip sürüyü sana teslim etse ve görevini bıraksa, sen de baksan ki, çoban sürüye zarar ziyan vermiş, peki ne olur bu durumda? İnsanların çobanlığı -onları idare etmek- daha mühimdir" dedim. Babam Ömer (r.a) başını bir müddet eğdi, sonra kaldırarak şöyle dedi:
    "Allah (c.c) dinini muhafaza edecektir. Ben kendimden sonra hiçbir kimseyi halef bırakmayacağım. Çünkü Rasûlullah (s.a) da bırakmamıştır. O halef bırakmış olsaydı, Ebu Bekir de birini halife namzedi bırakırdı. Allah'a yemin ederim ki, bu yaptığım şey Rasûlullah ve Ebu Bekir'in yaptığının aynısıdır. Biliyorum ki, hiçbir kimse Rasûlullah'la bir değildir. O da zaten, kendisinden sonra bir halife tayin etmemiştir".

    Hz. Ömer (r.a)'in Dış Görünüme Önem Vermeyişi

    İbni Ömer anlatıyor:
    Babam Ömer (r.a) yeni bir gömlek giymişti. Benden bir bıçak isteyip şöyle dedi:
    'Yavrucuğum, gömleğimin kolunu çek ve elini parmaklarımın üzerine kapat, sonra da fazla kalan yerleri kes".
    Gömleğin kolunu dediği şekilde kestim. Fakat kol yamuk yumuk olmuştu. Ona:
    "Babacığım, makasla düzeltseydim" dedim. Babam:
    "Bırak öyle kalsın. Yavrucuğum, Rasûlullah (s.a)'ı da aynı şekilde yaparken gördüm. Hep de öyle yapardı. Bazı kereler, elbisesinden sarkan iplerin ayağına kadar uzandığını görürdüm" dedi.
    Bir başka rivayete göre İbni Ömer şöyle diyor: Ömer (r.a)'e Irak'tan bazı mallar gelmişti. O, bunları halka taksim etmeye başladı. Orada bulunanlardan biri ayağa kalkıp:
    "Ey müminlerin halifesi! Keşke bu malın bir kısmını, gelebilecek bir düşman ya da gökten inecek bir afet için ayırsaydın" dedi. Ömer (r.a) şöyle cevap verdi:
    "Be adam, ne oluyor sana! Şeytan adeta senin dilinle konuşuyor. Allah (c.c) yaptığım işin delilini bana ilham etti. Vallahi gelecek için bu günden Allah'a isyan etmem. Fakat bu dediğin şeyler için Rasûlullah'ın ayırdığı miktar kadar ben de ayıracağım".
    Hz. Ömer (r.a) gerçekleri söyler, boş ve batıl şeylerden oldukça uzak dururdu.
    Tasavvuf, bâtıl davaları, geçerliliği olan usûllerle red~ delmektir.
    İşte böyledir, şirk ve körü körüne inattan uzak duranların hali. Onlar, marifetullah ve sevgi ile yoğrulmuş, söz ve davranışta batıla bulaşmayan kimselerdir. Onların Hak'ka yönelişlerini ifade etmek mümkün değildir. Allah (c.c)'m seçkin kulları, davranışların en iyisi ve düşüncelerin en güzeliyle hakkın yanındadırlar. Hz. Ömer (r.a), kendisini Mevlâsına karşı küçülterek güç ve şeref arardı. O, Allah'a itaat yolunda refah ve gururlanmayı terketmiş-tir.

    Hz. Ömer (r.a)'in Alçakgönüllülüğü

    Tasavvuf, dünya rütbelerinden uzaklaşıp yüce mertebelere doğru yücelmektir.
    Tank b. Şihab anlatıyor:
    Hz. Ömer (r.a) Şam'a gelirken, önüne küçük bir su çıktı. Bineğinden indi, tevazu ile ayakkabılarını çıkarıp eline aldı ve bine-ğiyle birlikte suya girdi. Bunu gören Ebu Ubeyde:
    "Ey Ömer! Sen bugün halk indinde büyük bir hata yaptın" dedi, sonra da Ömer'in göğsüne eliyle vurdu. Bu hareket karşısında Hz. Ömer (r.a);
    "Ey Ebu Ubeyde! Bu sözü senin dışında birisi söylemiş olsaydı... Siz bir zamanlar insanların en rezili idiniz. Allah (c.c) sizi, gönderdiği elçisi ile yüceltti. Siz şeref ve itibarı ondan başkasından beklerseniz, Allah (c.c) sizi elbette ki alçaltır" dedi.
    Kays der ki: Hz. Ömer (r.a) Şam'a geldiğinde, halk onu devesi üzerinde karşıladı. Ona:
    "Ey Müminlerin halifesi! Şayet asil bir ata binmiş olsaydın, seni halkın ileri gelenleri karşılardı" dediler. Ömer (r.a) onlara:
    "(Eliyle göğe işaret ederek) Sizi orada göremiyorum. Bana emirler ancak oradan gelir. Devemin önünden çekilin" dedi.
    Evzâî'den gelen bir habere göre, bir gece karanlığında Hz. Ömer b. el-Hattab (r.a) evden dışarıya çıkmış ve onu Talha (r.a) görmüştü. Ömer (r.a) yürüdü, bir eve girdi, sonra başka bir eve girdi. Sabah olunca, Talha (r.a) bu evlerden birine gitti. Bir de ne görsün, evde gözleri kör, yatalak bir kadın var. Talha (r.a) kadına:
    "Sanagelen o adamın işi neydi?" diye sordu. Yaşlı kadın:
    "O, şu vakitten beri bana söz verdi. Her gün bana ihtiyacımı görecek şeyler getiriyor ve beni sıkıntıdan kurtarıyor" dedi. Talha (r.a) kendi kendine şöyle söylendi:
    "Annen sensiz kalsın ey Talha! Ömer'in gizli işlerinin peşine düşüyorsun".

    Hz. Ömer (R.A)'İn Dünyayı Çöplüğe Benzetişi

    Hasan şöyle demektedir:
    "Ömer (r.a) bir çöplüğün yanına gitti ve kendini gizledi. Daha sonra ortaya çıkınca, arkadaşları ondaki kokudan rahatsızlık duydular. Ömer (r.a):
    'işte sizin hırs gösterdiğiniz ve üzerinde devamlı konuştuğunuz dünyanın hali budur' dedi".
    Hz. Ömer (r.a) geçici sığınaktan (dünya) uzak duran ve ebedi karargâh için iştiyakta bulunan biriydi. O bu yolda, meşakkatlere göğüs gerer, dünya zevklerini elinin tersiyle iterdi.
    Tasavvuf, nefsi, güzel şeylere gebe olan sıkıntılara doğ-ru yöneltmektir.
    Enes (r.a) şöyle der:
    Ömer (r.a)'in karnı guruldamaktaydı. Kıtlık senesinde zeytinyağı yiyordu ve kendisine tereyağını yasaklamıştı. Parmağı ile karnına basarak şöyle dedi:
    "Ey karnım, bolluğa erişinceye kadar, sana zeytinyağından başka bir şey yok. Guruldarsan gurulda".
    Sa'd b. Ebî Vakkas, Hafsa'nm babası Ömer (r.a)'e şöyle dediğini anlatıyor:
    "Ey müminlerin emîri! Üzerindeki elbiseden daha güzel bir elbise giyseydin ve yediğin yemekten daha güzelini yeseydin. Çünkü Allah (c.c) rızkı genişletti, hayır ve hasenatı arttırdı". Hz. Ömer (r.a) kızı Hafsa'ya şu cevabı verdi:
    "Ben şimdi seni kendi kendinle boğuşturacağım. Rasûlullah (s.aYın çekmiş olduğu sıkıntıları hatırlamıyor musun?". Ömer (r.a), Rasûlullah (s.a)'m çektiklerini tek tek anlattı. Öyle ki, Hafsa ağladı. Ömer (r.a) kızma şunları da söyledi:
    "Vallahi ben bunları boşuna söylemedim. Şayet ben, onların (Hz. Peygamber (s.a) ve Ebu Bekir (r.a) zor günlerde yaşadığı gibi yaşayabilirsem, umarım ki öbür dünyada onların huzurlu hayatlarında kendileri ile beraber olurum".
    Hz. Hasan (r.a), Halife Ömer (r.a)'in şöyle dediğini anlatır:
    ''Allah'a yemin ederim ki, şayet istemiş olsaydım, içinizde en güzel giyinen, en hoş şeyler yiyen ve en rahat yaşayan biri olurdum. Ayrıca ben, devenin göğüs ve sırt etini, kebabı, hardal ve kuru üzümden yapılan yiyeceği ve taze ekmeği bilmiyor değilim. Fakat Yüce Allah'ın bir kavmi, yaptıkları işlerden dolayı şöylece ayıpladığını işittim:
    'inkâr edenler ateşe atıldıkları gün kendilerine denir ki: Dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi zayi ettiniz; (orada) bunlarla sefa sürüp, bunları tükettiniz (burası için hiçbir şey bırakmadınız). Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı bugün, alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız" .
    Salim b. Abdillah anlatıyor: Hz. Ömer (r.a) şöyle diyordu:
    "Vallahi biz, taze keçilerin kesilerek bizim için pişirilmesi, emrimizle buğday özünden ekmekler yapılması ve kuru üzümlerin kırbalara konarak keklik gözü gibi oluncaya kadar sıralandırılması suretiyle bu dünyanın lezzetlerinden faydalanmayı, bunlardan yeyip içmeyi düşünmüyoruz. Biz, dünya nimetleri içindeki istihka-kımızın ahirete kalmasını arzuluyoruz. Yüce Allah (c.c)'ın bir âyetinde şöyle buyurduğunu işitmîştim: '...Siz güzel şeyleri dünya hayatınızda bitirdiniz..." .
    Abdurrahman b. Ebî Leylâ şöyle demiştir:
    Hz. Ömer'e Irak halkından bir grup insan gelmişti. Ömer (r.a) onları, büyüklenerek bir şeyler yerken gördü. Onlara dedi ki:
    "Ey Iraklılar! Şayet ben sizin için hazırlanan bu güzel şeylerden, kendim için de hazırlanıp, pişirilmesini istemiş olsaydım, bunu yapardım. Fakat biz, ahirette bulmak istediğimiz şeyi dünya hayatımızda terkediyoruz. Yüce Allah (c.c)'ın, bir topluluk hakkında şöyle buyurduğunu işitmediniz mi?: 'Siz güzel şeyleri dünya hayatınızda bitirdiniz...".
    Habib b. Ebî Sabit, arkadaşlarının birinden şu haberi rivayet etmiştir:
    Hz. Ömer (r.a)'e Irak'tan, içlerinde Câbir b. Abdullah'ın da
    bulunduğu bir grup insan geldi. Onlara ekmek ve zeytinyağından hazırlanmış büyük bir tas dolusu yemek getirildi, Ömer (r.a) onlara; "Buyurun" dedi. Misafirler, yemekten çekine çekine yediler. Ömer (r.a) onlara:
    "Görüyorum ki, pek bir şey yemiyorsunuz. Ne yemek istersiniz? Tatlı mı, ekşi mi; sıcak mı, soğuk mu; yoksa atıştıracak bir şeyler mi?" dedi.
    Halef b. Havşab, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    "Şöyle bir şey düşündüm: Dünyayı arzuladığımda baktım ki, âhiretime zarar veriyor; âhireti arzuladığımda baktım ki, dünyama zarar veriyor. İş böyle olunca, fâni olan dünyaya zarar vermeyi tercih ettim".
    Said b. Ebî Bürde diyor ki: Hz. Ömer (r.a) Ebu Musa el-
    Eş'âri'ye bir mektup yazdı. Mektupta şöyle diyordu:
    "Selâmdan sonra derim ki, idarecinin iyisi, idaresi altında bulunan kimseleri mesut ve bahtiyar kılan kimsedir. İdarecinin Allah (c.c) katında en kötüsü de, kendi davranışlarıyla halkı kötülüğe sevk eden kimsedir. Sakın ha! Çok çok yeyip içmekten ve idaren altındakilerin çok yiyip içmesinden sakın. Böyle yaparsan, seninle yeryüzündeki yeşil otlara bakıp şişmanlamak için onları yiyen hayvanlar arasında bir fark kalmamış olur. Bu hayvanların helaki, çok çok yiyip şişmanlamalarındandır. (Semizleşen hayvanı ya keserler; ya da hayvan, çok yemesinden dolayı hastalanıp ölür) Selâm senin üzerine olsun".
    Amir eş-Şa'bî anlatıyor:
    Hz. Ömer (r.a), Ebu Musa (r.a)'ya şöyle bir mektup yazdı:
    "...Kimin niyeti halis olursa, Allah (c.c) onunla diğer insanların arasını hoş tutar. Kim de, Allah (c.c) kalbindekini bildiği halde sırf gösteriş olsun diye insanlar için süslenirse, Allah (c.c) onu rezil eder".
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 11:18 am

    Hz. Ömer (R.A)'İn Zühd Ve Verâ Hakkındaki Diğer Sözleri

    Mücâhid'den gelen bir rivayete göre, Ömer (r.a) şöyle demiş:
    "Biz, hayatımızın en güzel yanını sabırda bulmuşuzdur"'. Hz. Ömer (r.a) bir hutbesinde şöyle demiştir:
    "Bilmelisiniz ki, tamahkârlık fakirlik getirir, kanaat ise zenginliktir. Bir adam bir şeyden ümidini keserse, ondan müstağni (uzak) kalır. (Dünya nimetlerinin kendisine ahirette bir fayda sağlamayacağını anlayan bir kişi, onlara değer vermez. Adeta onlardan ümidini keser).
    Hz. Ömer (r.a) der ki:
    Vallahi, gün olur kalbim Allah (c.c) rızası için bir köpükten daha yumuşak; gün gelir O'nun için bir taş kadar sert olur.
    Abdullah b. Utbe, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet ediyor:
    "Allah'a çok çok tevbe edenlerle birlikte olunuz. Çünkü onlar, yumuşak kalpli kimselerdir".
    Ömer (r.a) şöyle demiştir:
    "Kur'ân'ın kapları ve ilmin pınarları olunuz. Allah'tan, âhiret günü rızkını bugünden isteyiniz",
    Ömer b. el-Hattab (r.a) bir adamın: "Allah'ım, ben malımı ve canımı senin yolunda infak edeceğim" dediğim işitince şöyle dedi:
    "Öyleyse -canını infak etmek isteyen biri- susmalı değil mi? Eğer bir sıkıntıya uğrarsa sabretsin, Allah (c.c) ona afiyet verirse şükretsin".

    Üç Önemli Şey Ve Diğer Öğütleri

    Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir:
    "Şayet şu üç husus olmasaydı, Rabbime bir an önce kavuşmayı arzu ederdim: Alnımı Allah (c.c) için secdeye koymasaydım; içinde hurmanın iyisinin seçildiği gibi, sözün güzeli seçilen meclislerde oturmasaydım ve Allah (c.c.) yolunda yürüme gayreti içinde olmasaydım". ..
    Hz. Ömer (r.a) diyor ki:
    "Kış, Allah'a çokça ibadet eden kimseler için ganimettir". "Hişam b. Hasan, diyor ki:
    "Ömer (r.a), virdinde âyet okurdu. Bu âyetlerin tesiri ile boğulacak gibi olur, bayılıp düşünceye kadar ağlardı. Aydınca evine doğru gitmek üzere yola çıktığında, görenler onu hasta zannederlerdi".
    Ibni Ömer; "Babam Ömer'in arkasından namaza durmuştum. Üç saf geriden inlemesini duyuyordum" demektedir.
    Sabit b. Haccac, Ömer b. el-Hattab (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir.
    "Kıyamet günü, ölçülüp biçilmeden önce, kendinizi ölçünüz. Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Çünkü bugün kendinizi hesaba çekmeniz, yarın hesaba çekilmenizden daha kolaydır. Büyük gün için kendinizi süsleyiniz. 'O gün (hesap için padişahlar padişahı Allah'a) arz olunursunuz. Sizden hiçbir sır, Allah'a gizli kalmaz
    Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir:
    "Keşke aileme bir koç olsaydım ve onlar beni olabildiğim kadar semizleştirselerdi. Sevdikleri kimseler onları ziyaret ettiğinde, etimin bir kısmıyla kebap, bir kısmıyla da pastırma yapsalardı. Beni yeyip de dışkı olarak çıkarsalar ve ben de bir insan olmasaydım".
    Salim, Hz. Ömer (r.a)'den bahsediyordu, şöyle dedi:
    Ömer (r.a)'in başı, ölmeden önceki hastalığı esnasında benim dizimdeydi. Bana dedi ki: "Başımı yere koy". Ben de ona; "başının dizimde ya da yerde olmasının senin için farkı ne?" diye sordum. O; "başımı yere koy" diye tekrar etti. Ben de başını yere koydum. Ömer (r.a) dedi ki:
    "Rabbim bana acımazsa, kendimin ve annemin vay haline!". Misver b. Mahrame anlatıyor:
    Hz. Ömer (r.a), birileri tarafından boş yere kınandığında şöyle demişti:
    "Allah'a yemin ederim ki, şayet dünya dolusu altınım olsa, Allah'ı görmeden önce, O'nun azabından kurtulmak için altınların hepsini fidye olarak dağıtırdım".
    Abdullah b. Abbas diyor ki:
    Ömer (r.a) sebepsiz yere kınandığı vakit, huzuruna gidip şöyle demiştim:
    "Müjdeler ey Müminlerin Halifesi! Allah sana şehirler bağışladı, sana bulaştırılmaya çalışılan nifak kirini senden giderdi ve rızkını genişletti". Ömer (r.a);
    "Emirlikten dolayı mı beni Övüyorsun ey İbn Abbas" deyince ben;
    "Başka sebepten" dedim. O bu defa;
    "Canım kudret elinde olan Allah'a yeminler olsun ki, bu emirlik görevinden, görevi üstlendiğim gündeki gibi, mükâfat ve mesuliyet olmaksızın ayrılmayı ne kadar arzu ederdim".
    Hasan (r.a) diyor ki: "Ömer b. el-Hattab (r.a) halifelik devrinde, üzerinde oniki yamalı bir elbise ile müslümanlara hutbe okumuştu".
    Davud b. Ali, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    "Fırat kıyısında bir koyun kayıp olarak ölse, korkarım ki Allah (c.c), kıyamet günü beni ondan mesul tutar".
    Yahya b. Ebî Kesîr'den gelen bir rivayete göre Ömer b. el-Hattab (r.a) şöyle demiştir:
    "Şayet gökyüzünden biri; 'Ey insanlar! Bir kişi hariç sizin tümünüz cennete gireceksiniz' diye seslenecek olsa, o bir kişinin ben olacağımdan korkarım. Şayet gökten biri; eEy insanlar! Bir kişi hariç sizin tümünüz cehenneme girecektir' diye seslense, umarım ki bu cennetlik adam ben olurum".
    Nâfî diyor ki:
    "Ömer (r.a) ve oğlu Abdullah (r.a)'ın söylemediği veya yapmadığı hiçbir iyilik yoktur (yani bu ikisi, hayatlarında iyiliğin her çeşidini yapmışlardır)".
    Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) bana;
    "Ey Allah'ım! Gizli yaptığım şeyler açıktan yaptığım şeylerden daha hayırlıdır. Açıktan işlediğim amellerimi de güzel kıl, de" buyurdu.
    Hz. Ömer (r.a) halife seçilince minbere çıktı, Allah'a hamdü-senadan sonra şöyle dedi:
    "Ey insanlar! Biliniz ki ben şimdi dua edeceğim, siz de amin diyeceksiniz. Ey Allah'ım! Ben sert bir adamım, beni yumuşat. Ben cimri bir adamım, beni cömertleştir. Ben zayıf bir adamım, bana kuvvet ver".
    Zeyd b. Eşlem, babasından, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle dediğini işitmiş:
    "Ey Allah'ım! Benim ölümümü, sana bir defa bile olsa secde eden ve bu secdesini benim için kıyamet günü delil gösterecek birinin eliyle verme".
    Hz. Hafsa (r.a) diyor ki:
    Babam Ömer (r.a)'i şöyle derken işitmiştim:
    "Ey Allah'ım! Senin yolunda Öldürülmeyi ve Peygamber (s.a)'inin şehrinde vefat etmeyi (senden istiyorum)." Bu söz üzerine dedim ki: "Bu nasıl olur ki?" Babam Ömer (r.a); "Allah dilerse yapar" buyurdu.
    Said b. Müseyyeb anlatıyor: Ömer b. el-Hattab (r.a) kumlardan bir yığın yaptı, sonra elbisesinin bir bölümünü onun üzerine serdi ve üzerine yatarak, ellerini göğe kaldırdı:
    "Ey Allah'ım! Yaşımı ilerlettin, kuvvetimi gidermeden emrim altındakileri dağıtmadan ve bunayıp sapıtmadan önce ruhumu alarak beni kendi katına çıkar" dedi.
    Süleym b. Hanzala, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet ediyor:
    "Ey Allah'ım! Gaflet halinde canımı almandan veya beni gaflet içerisinde bırakmandan ya da beni gafillerden biri yapmandan sana sığınırım".
    Hz. Ömer (r.a) bir hutbesinde şöyle diyordu:
    "Ey Allah'ım! Bizi kendi ipinle (Kur'an) koru ve emrin üzerinde devamlı kıl".
    Abdullah b. Ömer, diyor ki:
    "Benim için dünyada hiçbir şey, babam Ömer (r.a) hakkında öğrendiğim şu bilgiden daha güzel değildir. Rüyamda bir saray gördüm ve; kimindir bu saray?' dedim. 'Ömer b. el-Hattab'ın' dediler. Ömer (r.a) üzerinde yorganı olduğu halde, sanki hamamdan çıkarmışçasına ıslak olarak saraydan çıktı. Dedim ki: 'Nasıl yaptın bu işi?' Ömer (r.a); 'hayırdır, Rabbime, bağışlanmamış bir şekilde kavuşmasaydım, hilafet koltuğu beni neredeyse mahvedecekti' dedi. Sonra da; 'Sizden, kaç yıldan beri ayrıyım?' diye sorunca, dedim ki: 'On iki yıldan beri'. Babam; 'öyleyse artık hesaptan kurtuldum sayılır' dedi".
    Abbas b. Abdulmuttalib (r.a) anlatıyor:
    Ömer (r.a) ile komşuydum. Halk içinde Ömer'den daha faziletli bir kimse bilmiyorum. Onun gecesi namaz, gündüzü oruç ve insanların ihtiyaçlarına koşmaktı. Ömer (r.a) vefat edince, Allah'tan onu bana rüyamda göstermesini diledim. Rüyamda onu, güzelce giyinmiş olarak, Medine çarşısından gelirken gördüm. Ona selam verdim, o da selamıma karşılık verdi. Sonra ona; "Nasılsın?" diye sordum. O;
    "İyiyim" dedi. Ona;
    "Allah katında ne buldun?" diye sorduğumda da;
    "Ancak şimdi hesaptan kurtuldum. Şayet çok merhametli bir Rabbim olmasaydı, hilafet kürsüsü beni aşağı düşürüp mahvedecekti" dedi.
    İbnü'z-Zübeyr (r.a), Ömer (r.a)'in şöyle dediğini naklediyor:
    "Allah'ın öyle kulları vardır ki; bâtılı ondan uzaklaşmak suretiyle öldürürler, hakkı da yaşayarak diri tutarlar. Kendileri hakka yönelir, başkaları da kendilerine yönelir. Kötü bir sondan korkutulduklarında korkarlar. Hiçbir vakit kendilerini emniyette hissetmezler. Daha önce göremedikleri yakîni bilgileri bu sayede görür, bilirler. Hayat onlar için bir nimet, ölüm ise keramettir. Hurilerle evlendirilirler ve hizmetlerine cennet hizmetkârları verilir".
    Ahnef, Ömer b. Hattab'ın kendisine şöyle dediğini anlatıyor:
    "Ey Ahnef! Çok gülenin heybeti az olur. Alay edenle alay ederler. Bir şeyi devamlı yapan, o şeyle anılır. Çok konuşan, çok yanılır. Çok yanılan ve hataya devam eden sonunda yüzsüz olur. Haya perdesi yırtılıp yüzsüz hale gelende, samimi bir Allah korkusu (vera) azalır. Verası azalan kişinin kalbi ölmüştür".
    Vedia el-Ensârî anlatıyor:
    Ömer b. el-Hattab'm bir adama şöyle vaaz ettiğini gördüm:
    "Sent ilgilendirmeyen şeyde ileri geri laflar etme! Düşmanını tanı! Sadece çok güvenilir arkadaşından emîn ol, ondan korkma! Unutma! Emîn kişi, sadece Allah'tan korkan kişidir, günahkâr adamla yol arkadaşlığı etme ki, sana, yaptığı kötülükleri öğretmesin! Ona sakın ha sırlarını açma! Danışacağın zaman Azız Allah'tan başka hiç kimseden korkmayan iyi insanlara danış!".
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 11:19 am

    Hz. Ömer (R.A)'İn Vefatı

    Amr b. Meymun anlatıyor:
    Hz. Ömer'in katledildiği sabah ben Ömer'in yambaşınday-dım. Aramızda sadece Abdullah b. Abbas vardı. Ömer iki saf arasından öne doğru geçerken şöyle dedi: "Safları düzeltiniz". Safları kontrol etti, sıkı ve aralıksız olduğunu görünce öne yürüdü, iftitah tekbirini aldı. Birinci rekâtta Yusuf ya da Nahl sûresini okurken, insanlar da toplanmaya başladılar. Cemaat büyüyordu. Sırtına bıçak saplandığında Ömer birden; 'Allahu ekber! Beni bir köpek vurdu, beni köpek yedir diyerek feryad etti. İki ucu keskin bir kama, sağa sola sapmadan ona saplanmıştı. Çıkan kargaşa esnasında 13 kişi yaralandı. Bunlardan yedisi vefat etti. Hz. Ömer'i öldüren köle de bir yere kaçamayacağım anlayınca oracıkta intihar etti. Ömer, Abdurrahman b. Avf m elinden tuttu. Oraya gelenler benim gördüğümü gördüler. Ama mescidin çevresindekiler Ömer'in sesinin kesildiğini duymuşlardı sadece. Şaşkın bir halde; "Sübhanallah? Ne oluyor?" diyorlardı. Ömer'in yere düşmesiyle Abdurrahman b. Avf Öne geçti ve namazı kıldırdı. Nihayet herkes Ömer'in başına birikti. Ömer,
    "Ey İbni Abbas! Beni kim vurdu?" diye sordu.
    "Mugîre'nin kölesi" dediler. Ömer;
    "Şu usta atıcı mı?" dedi.
    "Evet" dediler. Bunun üzerine Ömer;
    "Allah kahretsin onu! Oysa ben ona iyi şeyler söylemiştim. Ona iyilik yapılmasını emretmiştim. Allah'a şükürler olsun ki, benim ölümümü, müslüman olduğunu iddia eden birinin eliyle vermedi" dedi.
    Ömer'i evine götürdüler. Durumu gittikçe ağırlaşıyordu. insanlar onun yanma geliyor, onu övgüyle anıyordu. Orada bir genç ortaya atıldı ve şöyle dedi Ömer'e:
    "Müjdeler olsun sana ey müminlerin emîri! Sen Allah Rasû-lü'nün dostuydun, sen İslâm'a ilk girenlerdendin. Sen halife olunca adil davrandın ve şimdi şehit olacaksın! Ne mutlu sana?'. Bu Onu sırtüstü çevirdiler. Ömer; oğlu Abdullah b. Ömer'e
    dönerek şöyle dedi;
    "Ey Ömer oğlu Abdullah! Üzerimde kimin, ne kadar borcu varsa hesap et!".
    Hesab ettiler, 6 kişiye seksenbin civarında borcu vardı. Bunu öğrenince;
    "Eğer Ömer ailesinin bunu ödeyecek parası varsa hemen öde, yoksa Adiy b. Ka'boğulları'ndan iste. Onlardan da bulamazsan Kureyş'ten iste. Daha ileri gidip başkalarından isteme! Haydi göreyim seni, al boynumdan bu borcu! Hz. Âişe'ye de git! Ona; 'Ömer'in selamı var' de. 'Müminlerin emîri' deme! Ben bugün müminlerin emîri değilim. Ona; 'Ömer, arkadaşı Muhammed'in yanına gömülmek için senden izin istiyor' de. Ona aynen böyle söyle" dedi.
    Abdullah hemen yola çıktı. Hz. Âişe'ye geldi. Selam verdi ve içeri girmek için izin istedi. Odaya girdiğinde, Hz. Âişe'nin hıçkıra hıçkıra ağladığını gördü.
    "Ömer sana selam yolluyor. İki arkadaşıyla (Ebu Bekir ve
    peygamberimiz) yanyana gömülmek için izin istiyor" dedi. Hz. Âişe;
    "Ben Muhammed'in yanıbaşında yatmayı kendim istiyordum. Ama bugün orayı Ömer'e feda ediyorum" dedi.
    Abdullah bu haberle Ömer'in yanma geldi.
    Ömer oradakilere;
    "Beni doğrultun" dedi. Onu doğrulttular. Sonra oğluna;
    "Evet, ne diyor?" diye sordu. Abdullah;
    "Hoşuna gidecek bir şey ey müminlerin emîri! Âişe izin verdi!" dedi.
    Bunun üzerine Hz. Ömer sevinçle;
    "Allah'a hamdolsun! Benim için bundan daha mühim bir şey olamaz! Ruhum alınınca beni alın, oraya götürün!" dedi. Ömer'in ruhu alındıktan sonra onu arkadaşlarının yanına defnettiler .
    S a d diyor ki:
    "Ömer, H. 23 yılında Zilhiccenin bitimine 4 gün kala bir çarşamba günü yaralandı. Muharrem ayının başında, pazartesi sabahı da toprağa verildi". Muâviye, Ömer'in 63 yaşında vefat ettiğim söyler (Ebu Bekir de öldüğünde 63 yaşındaydı).
    Ömer (r.a)'in cenaze namazını Suhayb kıldırdı.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Salı Tem. 13, 2010 3:54 pm

    * Fazla gülmeyi terk edene heybet verilir.
    * Fazla konuşmayı terk edene hikmet verilir.
    * Fazla yemeği... terk edene ibadetin lezzeti verilir.
    * Mizahı terk edene zarafet verilir.
    * Dünya sevgisini terk edene ahiret sevgisi serilir.
    *Başkalarının kusurlarıyla uğraşmayı terk edene,
    * Kendi kusurlarını ıslah etme imkanı verilir. (Hz. Ömer)

      Forum Saati C.tesi Eyl. 21, 2024 9:24 am