HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A)
HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A)’IN Nesebi:
Nüfeyl b. Abdüluzza b. Rabah b. Abdullah b. Kırat b. Razah b. Adiy b. Kab b. Lüey. Soyca 9. dedede Rasûlullah'm soyu ile birleşir.
Annesinin soyu: Hatme bt. Hâşim b. Mugire b. Abdullah b. Amr b. Mahzum.
Hz. Ömer (r.a), peygamberimize risalet geldikten 5-6 sene sonra müslüman oldu. O zaman 32 yaşındaydı. Onun katılımıyla müminler 40 kişi olmuştur. O gün Enfal sûresinin 64. âyeti nazil olmuştur: "Ey Rasûlüm! Sana ve sana tâbi olan müminlere Allah yeter".Hz. Ömer hafif kırmızıya çalan beyaz tenli uzun boylu, başının iki yamnda saçları azalmış, yumuşak yanaklı bir zattı.Ömer el-Fâruk, Muhacirler içinde, faziletçe ikinci sıradadır. Mânâ âleminde güzel bir mevki ve makam sahibidir. Allah (c.c), onun İslâm cemaatına katılmasıyla, Sadık Peygamber'in hak davasının müşriklere alenen duyurulmasını emir buyurmuştur. Onunla, fazilet ve rezaletin arasını ayırmış ve ona verdiği kuvvetle dinini takviye etmiştir. Allah (c.c) Ömer'in benliğine koyduğu fazilet hassasını, tevhidin şahitlerinden biri kıldı. Sertlikle yumuşaklığı onunla ayırdı da, böylece İslâm açıkça söylenir oldu, Hak kelâmı iyice yerleşti. Allah (c.c) Ömer (r.a)'e lütfettiği hamle ruhuyla, İslâm devletinin kurulmasını sağlayan faktörleri bir araya getirdi. Tevhîdî çağrının unutulmasından sonra, onlar tevhidi yeniden haykırdılar. Hz. Ömer (r.a) kalbinin kendisini, İslâm'ın üstünlüğünü kabule mecbur etmesiyle, müşriklerin hilelerini yenmiş ve onların çokluğuna ve baskısına aldırış etmemiştir. Müşriklerin engellemelerine ve işkencelerine üzülmemiştir. O, müşrikleri var eden ve onlardan intikam almaya gücü yeten Allah (c.c)'a tevekkül ederek, onları mahvedebilen veya şirkten kurtarabilen Allah (c.c)'tan yardım dileyerek, Rasûlullah (S.A.V)'ın tahammül ettiklerine tahammül ederek, hedefe varacağını ümit ettiği vakit sıkıntılara sabrederek, dünyevî nimet ve refahı tercih edenlerden ayrılarak ve insanları Hak'ka yönlendirmekle görevlendirildiği vakit hemen işe koyularak görevini yerine getirmiştir. Hz. Ömer (r.a), sahabe arasında batıl yollara sapanlara karşı sert tavrıyla, islâmî hükümlerde yüce Allah'ın emrine uygun düşen tespitleriyle ayrı bir yer edinmiştir. O, Hak karşısında eğilir, hakkın korunması için de mücadele eder. İslâm davasının yükünü çeker ve Allah'tan başka hiçbir güçten de korkmaz. Bizim Dostumuz Allah !
Tasavvuf, en sıkıntılı anlarda bile sabırlı olmaktır.
Berâ (r.a) anlatıyor:
"Uhud günü Ebu Süfyan b. Harb geldi ve; 'Aranızda Mu-hammed var mıdır?' diye seslendi. Rasûlullah (s.a); 'Cevap vermeyiniz' buyurdu. Ebu Süfyan yine 'Aranızda Muhammed var mıdır?' diye seslendi. Cevap vermediler. Ebu Süfyan üçüncü defa; 'Aranızda Muhammed var mıdır?' diye seslendi. Yine cevap vermediler. Ebu Süfyan bu defa; 'Aranızda İbni Ebî Kuhâfe (Ebu Bekir'i kastediyor) var mı?' diye bağırdı. Müslümanlar cevap vermediler. Üç defa bağırdı, cevap veren olmadı. Sonra; Aranızda Ömer b. el-Hattab var mıdır?' diye bağırdı. Sözünü üç defa tek-rarladıysa da cevap vermediler. Bunun üzerine Ebu Süfyan arkadaşlarına dönüp; 'Bu müslümanların işini bitirebilirsiniz' dedi. Bu sözü işiten Ömer (r.a) nefsine hakim olamayıp şöyle seslendi:
"Ey Allah'ın düşmanı/ Yalan söylüyorsun. İşte Rasûlullah (s.a), Ebu Bekir ve ben burada sağ salim duruyoruz. Bugün sana kötü bir gün yaşatacağız".
Ebu Süfyan:
"Dediğin gün Bedir günüydü, savaşta zafer sırayladır. Sıra bizde. Hübel putunu yücel f dedi.
Hz. Peygamber (s.a) ashaba: Una cevap veriniz dedi.
"Ona ne cevap vereceğiz?" diye soran ashaba Rasûlullah (s.a): "Allah yücedir, büyüktür, deyiniz" dedi. Ebu Süfyan: "Bizim Uzza'mız var fakat sizin yok” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a): "Ona cevap veriniz" dedi.
Ashab-ı Kiram; "Ona ne cevap vereceğiz?" diye sorunca Rasûlullah, Hz. Ömer'e dönerek:
"Allah bizim Mevlâmız'dır, sizin ise böylesine güçlü bir dost ve mevlânız yoktur, deyiniz" dedi.
Rasûlullah (s.a), cesaret ve azametiyle maruf olmasından dolayı, ashab içinden sadece Ömer (r.a)'e cevap vermesini emretmiştir.
HZ. ÖMER B. EL-HATTAB (R.A)’IN Nesebi:
Nüfeyl b. Abdüluzza b. Rabah b. Abdullah b. Kırat b. Razah b. Adiy b. Kab b. Lüey. Soyca 9. dedede Rasûlullah'm soyu ile birleşir.
Annesinin soyu: Hatme bt. Hâşim b. Mugire b. Abdullah b. Amr b. Mahzum.
Hz. Ömer (r.a), peygamberimize risalet geldikten 5-6 sene sonra müslüman oldu. O zaman 32 yaşındaydı. Onun katılımıyla müminler 40 kişi olmuştur. O gün Enfal sûresinin 64. âyeti nazil olmuştur: "Ey Rasûlüm! Sana ve sana tâbi olan müminlere Allah yeter".Hz. Ömer hafif kırmızıya çalan beyaz tenli uzun boylu, başının iki yamnda saçları azalmış, yumuşak yanaklı bir zattı.Ömer el-Fâruk, Muhacirler içinde, faziletçe ikinci sıradadır. Mânâ âleminde güzel bir mevki ve makam sahibidir. Allah (c.c), onun İslâm cemaatına katılmasıyla, Sadık Peygamber'in hak davasının müşriklere alenen duyurulmasını emir buyurmuştur. Onunla, fazilet ve rezaletin arasını ayırmış ve ona verdiği kuvvetle dinini takviye etmiştir. Allah (c.c) Ömer'in benliğine koyduğu fazilet hassasını, tevhidin şahitlerinden biri kıldı. Sertlikle yumuşaklığı onunla ayırdı da, böylece İslâm açıkça söylenir oldu, Hak kelâmı iyice yerleşti. Allah (c.c) Ömer (r.a)'e lütfettiği hamle ruhuyla, İslâm devletinin kurulmasını sağlayan faktörleri bir araya getirdi. Tevhîdî çağrının unutulmasından sonra, onlar tevhidi yeniden haykırdılar. Hz. Ömer (r.a) kalbinin kendisini, İslâm'ın üstünlüğünü kabule mecbur etmesiyle, müşriklerin hilelerini yenmiş ve onların çokluğuna ve baskısına aldırış etmemiştir. Müşriklerin engellemelerine ve işkencelerine üzülmemiştir. O, müşrikleri var eden ve onlardan intikam almaya gücü yeten Allah (c.c)'a tevekkül ederek, onları mahvedebilen veya şirkten kurtarabilen Allah (c.c)'tan yardım dileyerek, Rasûlullah (S.A.V)'ın tahammül ettiklerine tahammül ederek, hedefe varacağını ümit ettiği vakit sıkıntılara sabrederek, dünyevî nimet ve refahı tercih edenlerden ayrılarak ve insanları Hak'ka yönlendirmekle görevlendirildiği vakit hemen işe koyularak görevini yerine getirmiştir. Hz. Ömer (r.a), sahabe arasında batıl yollara sapanlara karşı sert tavrıyla, islâmî hükümlerde yüce Allah'ın emrine uygun düşen tespitleriyle ayrı bir yer edinmiştir. O, Hak karşısında eğilir, hakkın korunması için de mücadele eder. İslâm davasının yükünü çeker ve Allah'tan başka hiçbir güçten de korkmaz. Bizim Dostumuz Allah !
Tasavvuf, en sıkıntılı anlarda bile sabırlı olmaktır.
Berâ (r.a) anlatıyor:
"Uhud günü Ebu Süfyan b. Harb geldi ve; 'Aranızda Mu-hammed var mıdır?' diye seslendi. Rasûlullah (s.a); 'Cevap vermeyiniz' buyurdu. Ebu Süfyan yine 'Aranızda Muhammed var mıdır?' diye seslendi. Cevap vermediler. Ebu Süfyan üçüncü defa; 'Aranızda Muhammed var mıdır?' diye seslendi. Yine cevap vermediler. Ebu Süfyan bu defa; 'Aranızda İbni Ebî Kuhâfe (Ebu Bekir'i kastediyor) var mı?' diye bağırdı. Müslümanlar cevap vermediler. Üç defa bağırdı, cevap veren olmadı. Sonra; Aranızda Ömer b. el-Hattab var mıdır?' diye bağırdı. Sözünü üç defa tek-rarladıysa da cevap vermediler. Bunun üzerine Ebu Süfyan arkadaşlarına dönüp; 'Bu müslümanların işini bitirebilirsiniz' dedi. Bu sözü işiten Ömer (r.a) nefsine hakim olamayıp şöyle seslendi:
"Ey Allah'ın düşmanı/ Yalan söylüyorsun. İşte Rasûlullah (s.a), Ebu Bekir ve ben burada sağ salim duruyoruz. Bugün sana kötü bir gün yaşatacağız".
Ebu Süfyan:
"Dediğin gün Bedir günüydü, savaşta zafer sırayladır. Sıra bizde. Hübel putunu yücel f dedi.
Hz. Peygamber (s.a) ashaba: Una cevap veriniz dedi.
"Ona ne cevap vereceğiz?" diye soran ashaba Rasûlullah (s.a): "Allah yücedir, büyüktür, deyiniz" dedi. Ebu Süfyan: "Bizim Uzza'mız var fakat sizin yok” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a): "Ona cevap veriniz" dedi.
Ashab-ı Kiram; "Ona ne cevap vereceğiz?" diye sorunca Rasûlullah, Hz. Ömer'e dönerek:
"Allah bizim Mevlâmız'dır, sizin ise böylesine güçlü bir dost ve mevlânız yoktur, deyiniz" dedi.
Rasûlullah (s.a), cesaret ve azametiyle maruf olmasından dolayı, ashab içinden sadece Ömer (r.a)'e cevap vermesini emretmiştir.