Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:01 am

    HZ. PEYGAMBER (S.A.V)

    HZ. MUHAMMED (S.A.V)

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Nesebi


    Ömer b. Hafs es-Sudûsî'den naklediliyor:
    Allah Rasûlü'nün nesebi şöyledir: Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdi Menaf b. Kusayy b. Kilab b. Mürre b. Kâb b. Lüey b. Galib b. Führ b. Malik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudırr b. Nizar.
    Annesinin soyu şöyledir: Amine bt. Vehb b. Abdi Menaf b. Zühre b. Kilab b. Mürre .
    Nizar'ın nesebi ise şöyledir: Nizar b. Mu'dal b. Edd b. Üded b. el-Hümeysa b. Hami b. Nebt b. Kaydar b. İsmail b. İbrahim Halilullah (a.s)...

    Peygamberimizin Ataları Temiz Ve Şerefliydi


    Vâile b. el-Eska'nın rivayet ettiğine göre Rasûlullah (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
    "Allah (c.c) İbrahim'in evlatları arasında İsmail'i seçmiştir, İsmail'in soyu içinde Kinâne'yi, Kinaneoğulları arasında Ku-reyş'i, Kureyş'ten Haşimoğulları'nı, Haşimoğulları'ndan da beni seçmiştir" .

    Abdullah b. Abdülmuttalib'in Vehb Kızı Âmine ile Evlenmesi


    Abdulmuttalib; Amine'yi, oğlu Abdullah için istedi ve onunla evlendirdi. Amine'nin Rasûlullah (S.A.V)'a hamile kalmasından az önce şöyle bir olay meydana gelmiştir:
    Ebu Feyyaz el-Has'amî anlatıyor:
    Abdullah b. Abdulmuttalib Has'am kabilesinden bir kadının yanından geçiyordu. Mürr kızı Fâtıma adındaki bu kadın akranları içinde en güzel ve en iffetli olanıydı. Eski kitaplan okumuş, bilgili bir kadındı. Kureyş'in delikanlıları onunla konuşmak için can atarlardı. Fâtıma, Abdullah'ın yüzünde peygamberlik ışığını gördü ve ona şöyle dedi:
    "Ey yiğit! Sen kimsin?" Abdullah da ona kim olduğunu açıkladı. Bunun üzerine kadın şu teklifi yaptı:
    "Sana yüz deve versem benim olur musun?". Abdullah kadına baktı ve şunları söyledi:
    "Haram olana gelince, ölüm inan ki, Harama meyletmekten daha iyidir. Helâle gelince, karşı çıktığım bir helâl yoktur. Senin îma ettiğin şeye ben, Söyle nasıl yanaşabilirim?".
    Bu beyitlerle kadına cevap veren Abdullah, oradan ayrılarak hanımı Amine'nin yanma gitti. Ancak bir süre sonra Abdullah, Has'am'lı bu güzel kadını hatırladı ve yanına gitti. Ama kadın bu kez, Abdullah'a ilkinde olduğu gibi davranmadı. Abdullah; "Daha önce bana bir teklif yapmıştın" dedi. Kadın; "O bir kereydi. Şimdi hayır? dedi ve şöyle ekledi: "Benimle konuştuktan sonra ne yaptın?". Abdullah; "Hanımım Âmine bt. Vehb'in yanma gittim" dedi. Kadın;
    "Allah'a andolsun ki, ben güzel ve zengin bir kadın değilim. Ama senin yüzünde nübüvvet ışığını gördüm ve onun bana geçmesini istedim. Allah ise onu dilediği yere verdi" dedi.
    Ebu Salih'in İbni Abbas'tan rivayet ettiğine göre bu kadın, Esed b. Abdüluzzaoğulları'ndan Varaka b. Nevfel'in kız kardeşiydi. İbni İshak da böyle der ve lakabının "Ümmü Kıtal" olduğunu söyler. Urve ise bu kadının; Varaka'nm kız kardeşi Katile bt. Nevfel olduğunu söyler.

    Amine'nin Rasûlullah (S.A.V)'A Hamile Kalışı


    Yezid b. Abdullah b. Vehb b. Zum'a, yengesinden naklediyor:
    Biz, Amine'nin Rasûlullah'a hamile kaldığı sıralarda şöyle dediğini duyardık;
    "Hamile olduğumu hiç hissetmedim. Diğer kadınlar gibi bir ağırlık ve dert de çekmedim. Uyku ile uyanıklık arasında bir haldeyken biri geldi ve şu soruyu sordu:
    'Hamile kaldığını hissediyor musun?'. 'Hayır, bilmiyorum'dedim.
    'Sen bu ümmetin efendisine, bu ümmetin peygamberine hamile kaldın!' dedi. O gün salı günüydü. İşte beni hamile olduğuma inandıran bu olaydı. Doğumun yaklaştığı sıralarda o kişi tekrar geldi ve bana şu duayı okumamı söyledi:
    'Tüm kıskançların şerrinden Allah'a havale ederim o (yavrucağı)/"'.


    En son Admin tarafından Ptsi Mayıs 03, 2010 10:23 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:08 am

    Abdullah'ın Ölümü

    Muhammed b. Ka'b anlatıyor:
    Abdülmuttalib oğlu Abdullah, Kureyşli bir grupla birlikte Şam'a doğru ticarete çıktı. Şam'dan dönüp Medine'ye geldiklerinde Abdullah hasta olmuştu. Adiy b. Neccaroğullan'nm yanında kalmaya başladı. Arkadaşları Mekke'ye varmış, Abdullah'ın durumunu babasına haber vermişlerdi. Abdülmuttalip hemen oğlu Hâ-ris'i Abdullah'ın yanma gönderdi. Haris kardeşinin yanma geldiğinde o çoktan vefat etmiş, Nabiğa'nm avlusuna gömülmüştü.
    Haris Mekke'ye dönüp babasına haber vermeye geldiğinde, onu coşkun bir ruh hâli içinde buldu. Rasûlullah (S.A.V) o gün doğmuştu. Abdullah, öldüğünde yirmibeş yaşındaydı.
    Avâne b. el-Hâkim'den rivayet edildiğine göre Abdullah, Rasûlullah (S.A.V)'m üzerinden 28 ay geçtikten sonra vefat etmiştir. Abdullah vefat ettiğinde, Ümmü Eymen adlı bir cariye, beş deve, bir parça ganimet bırakmıştı. Rasûlullah (S.A.V) bunlara miras olarak aldı. Ümmü Eymen ise artık onun dadısıydı.

    Rasûlullah (S.A.V)'In Doğumu

    Rasûlullah (S.A.V)'m; Fil Yılı Rebiülevvel ayında, pazartesi günü dünyaya geldiğine dair tam bir görüş birliği vardır. Ama ayın kaçında doğduğu hakkında ihtilaf sözkonusudur. Dört görüşten birincisine göre ayın 2. gecesinde, ikinci görüşe göre 8. gecesinde, üçüncü görüşe göre 10. gecesinde, dördüncü görüşe göre 12. gecesinde dünyaya gelmiştir ).
    Muhammed b. Sa*d, ilim ehli olan bir cemaatten Amine'nin doğumla ilgili görüşlerini naklediyor:
    "Ona (Muhammed'e) hamile kaldığımda hiçbir acı hissetmedim. Benden ayrılıp doğduğunda, doğuyu ve batıyı ışığa boğan bir nur kapladı her yanı. Muhammed dünyaya geldiğinde, iki eli üzere yere dayanmıştı".
    Abbas b. Abdülmuttalib de şöyle anlatıyor:
    "Rasûlullah (S.A.V) sünnetli bir biçimde, gülümseyerek doğdu. Abdülmuttalib buna çok sevindi ve kendini bahtiyar görerek;
    'Bu oğulcuğum mutlaka çok önemli biri olacak!' dedi". Yezîd b. Abdullah b. Vehb yengesinden naklediyor:
    Âmine Rasûlullah (S.A.V)'ı doğurduğunda Abdülmuttalib'e haber gönderildi. Kabe yakınlarında bulunan Abdülmuttalib aldığı müjdeyle ayağa kalktı. Etrafındakilerle beraber Amine'nin yanma gitti. Çocuğu aldı, Kabe'ye getirdi, Allah'a duâ etti ve şükranlarını sunarak şu beyitleri okudu:
    "Örtülere sarılı
    Şu tertemiz bebeği veren Allah'a hamdolsun.
    Daha beşikteyken tüm akranlarını gölgede bıraktı
    Kabe'nin Rabbine havale ediyorum onu.
    Onu olgun ve sapasağlam görmek için
    Tüm kötülerin
    Ve gözleri
    Fıldır fıldır oynayan kasetçilerin
    Şerrinden korusun diye
    Kabe'nin Rabbına emanet ediyorum".

    Rasûlullah (S.A.V)'In İsimleri

    Muhammed b. Cübeyr babasından Rasûlullah (S.A.V)'m şöyle buyurduğunu naklediyor:
    "Benim beş ismim var. Ben Muhammed'im, Ahmed'im, Allah'ın küfrü mahvetmede vesile kıldığı MâhVyim (mahvedici), insanların önümde haşrolacağı Hâşir'im ve Âkib'im (en son gelen) .
    Ebu'l-Huseyn b. Fâris el-Luğavî, Rasûlullah (S.A.V)'m yirmi-üç ismi olduğunu söyler.

    Peygamber (S.A.V)'İn Sütanneye Verilmesi

    Berâ bt. Ebî Tecria şöyle der:
    "Rasûlullah (S.A.V)'ı ilk emziren, Suveybe adlı bir kadındır. Halime'ye verilmeden önce onu, birkaç gün bu kadın emzirmiştir. Bu kadın daha önce Uz. Hamza'yı, ondan sonra da Seleme ft. Ab-dülesed'i emzirmiştir".
    Rasûlullah (S.A.V)'ı emziren Halime bt. Sa'diye anlatıyor:
    Sa'doğulları kabilesinden bir grup kadınla yola çıktık. Süt anneliği yapmak amacıyla Mekke'ye gidiyorduk. Boz bir merkebin sırtmdaydım. O sene kuraklık vardı. Ne ben ne de kocam Haris, geçinebilecek bir şey bulamıyorduk. Yaşlı bir devemiz vardı ama hiç süt vermiyordu. Ayrıca geceleri devamlı ağlayan, bizi uyutma-yan bir yavrumuz vardı ki, memelerimden ona yetecek kadar süt çıkmıyordu. Ama eşim ve ben umudumuzu kesmemiştik. Ferahlığa kavuşacaktık bir gün... Arkadaşlarla beraber Mekke'ye vardığımızda, Rasûlullah (S.A.V) emzirilmek üzere hepimize teklif edilmiş, ama hiçbirimiz ona sütannelik yapma teklifini kabul etmemiştik. Biz sütanneleri, emzirdiğimiz çocukların anne babasından cömertlik beklerdik. Oysa Rasûlullah (S.A.V) yetimdi. "Onun annesi bize ne ikram edebilir ki?" deyip Rasûlullah'ı reddediyorduk. Sonunda bütün arkadaşlarım oradan buradan, emzirecek çocuk buldular. Sadece ben kalmıştım... Hiçbir çocuk bulamadan dönmek hoşuma gitmiyordu. Kocam Hâris'e;
    "Vallahi şu yetimi alıp öyle döneceğim!" dedim.
    Yetim Muhammed'i aldım, evime döndüm. Bebeği kucağıma koyar koymaz emmeye başladı. Kana kana içiyordu. Sonra (süt kardeşi geldi, o da dilediği kadar emdi. Geceleyin kocam yaşlı devenin yanına gitmişti. Bir de ne görsün! Bize bol bol süt verecek hale gelmişti bu sütsüz deve! Sütünü sağdık, kocam ve ben kana kana içtik. Karnımız doymuş olarak, mesut bir halde sabahladık.
    Kocam seviniyor, şöyle diyordu:
    "Vallahi ey Halime, sen kutsanmış bir bebeği almışsın! Hem doydu, hem doyurdu bizi!".
    Sonra dışarı çıktık. Benim boz merkep, hızlılıkta tüm binekleri geçmişti. Hiçbiri ona yetişemiyordu. Arkadaşlar söylenmeye başladılar: "Ne oluyor sana ey Binti Haris! Biraz bizi bekle! Şu binek, seninle beraber gittiğimiz, her zamanki merkep değil mi?" diye.
    Nihayet Sadoğulları'nm evleri göründü. Allah'ın en susuz ve yeşilsiz arazisiydi burası. Allah'a andolsun ki, herkesin koyunları akşam aç, cansız ve bitap adımlarla dönerken, benim birkaç koyunum gayet şişkin, süt dolu olarak dönüyordu. Oradakilerden hiçbiri, kendi sürüsünden bir damla dahi süt elde edemezken, biz kana kana içiyorduk. Bu sefer diğer koyun sahipleri kalkıp zavallı çobanlara kızıyorlardı: "Halime'nin çobanı koyunları nasıl salıyorsa, siz de Öyle sahaydınız ya sürülerimiziF diye. Oysa zavallı çobanlar, ellerindeki sürüleri aynı benim koyunlarımın otladığı vadiye salıyorlardı... Ama benimkiler süt yüklü geliyor, onların sürüleri ise aç ve bezgin dönüyorlardı.
    Küçük bebek çabuk serpiliyor, kısa bir zamanda akranlarını geride bırakıyordu. Bir iki sene içinde güçlü kuvvetli bir çocuk olmuştu. Onu annesinin yanma götürdük. Ama geri vermek de istemiyorduk. Ben ya da kocam şöyle dedik annesine:
    "Oğulcuğumuzı bize bırakın da, köye geri götürelim. Çünkü Mekke'deki salgın hastalıklar ona da bulaşabilir".
    Bu çocuğa pek düşkün olmuştuk. Onun bereketli biri olduğunu biliyorduk. Orada fazlaca beklemeden annesi;
    "Tamam köye geri götürün" dedi. Bundan sonra çocuk iki ay daha yanımızda kaldı.
    Hz. Peygamber (S.A.V)'in süt annesi Halime; Ebu Züeyb'in kızıdır. Ebu Züeyb, Sadiye kabilesin dendir ve esas ismi Abdullah b. el-Hâris'dir. Nesebi; Abdullah b. el-Hâris b. Şahne b. Câbir'dir.
    Peygamberimizi ilk emziren kadın olma sıfatını taşıyan Suveybe ise, Ebu Leheb'in azatlı cariyesiydi. Onun müslüman olup olmadığını bilmiyoruz. Yalnız Ebu Nuaym el-Isfahânî; "Bazı âlimler, onun müslüman olup olmadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir" diyor.
    Vâkidî'nin ilim ehlinden yaptığı bir rivayete göre, Peygamber (S.A.V), Mekke'deyken Suveybe'ye ikramlarda bulunur, ziyaretlerini kesmezdi. Medine'ye hicret ettiğinde de Suveybe'ye giyecek gönderir, hâlini hatırını sordururdu. Rasûlullah (S.A.V) Hayber dönüşünde, (Hicret'in 7. yılıdır) Suveybe'nin vefat haberini aldı.

    Annesi Amine'nin Vefatı

    Halime Muhammed (s,a)'i annesinin yanına gönderdikten sonra, Muhammed (S.A.V) altı yaşma kadar orada kaldı. Sonra annesi tarafından Medine'ye, dayıları olan Adiy b. Neccaroğuliarı'nın yanma gönderildi. Burada da Ümmü Eymen ona dadılık ediyordu. Medine'de bir ay kalan Amine, çocuğunu alıp Mekke'ye dönerken Ebva köyünde vefat etti. Kabri de oradadır. Rasûlullah (S.A.V) Hudeybiye umresinde Ebvâ'ya uğradığında, annesinin kabrini ziyaret etmiş ve ağlamıştır.
    Müslim'in Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet ettiği bir hadiste Rasûlullah (S.A.V) şöyle buyuruyor:
    "Anneme mağfiret etsin diye Rabbimden izin istedim. Fakat Rabbim bana izin vermedi. Ben de kabrini ziyaret için izin istedim. Buna izin verdi'.


    En son Admin tarafından Ptsi Mayıs 03, 2010 10:24 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:16 am

    Annesi Vefat Ettikten Sonra Rasûlullah (S.A.V)'In Durumu

    Muhammed b. Sa'd'm, aralarında Mücahid ve Zührî'nin de bulunduğu ilim ehli bir cemaatten naklettiğine göre, Amine vefat ettiğinde Rasûlullah (S.A.V)'ı dedesi Abdülmuttalib himayesine aldı ve başka hiç kimseye göstermediği bir ihtimamla onu büyüttü. Mudlecoğullan'ndan bir grup Abdülmuttalib'e şöyle dedi:
    "Bu çocuğa iyi bak! Biz onun kadar hürmete şayan birini görmedik".
    Abdülmuttalib vefat ettiğinde, oğlu Ebu Tâlib'e çocuğa bakması için vasiyet etmişti. Mekke yakınlarında Hacun mevkiine defnedilen Abdülmuttalib vefat ettiğinde 82 yaşındaydı.
    Rasûlullah (S.A.V)'a Abdülmuttalib'in vefatım hatırlayıp hatırlanıadığı sorulunca şöyle dedi:
    "Evet! O zamanlar sekiz yaşlarındaydım". Ümmü Eymen anlatıyor:
    "O gün Rasûlullah (S.A.V) Abdülmuttalib'in kabri başında ağlıyordu".

    Keşiş Bahîra'mn Sözleri

    Davud b. el-Huseyn'den naklediliyor:
    Ebu Tâlib Şam taraflarına doğru yola çıktığında, o yörelerde Bahîra adlı bir rahip yaşıyordu. Hristiyan bilginler onu ziyaret eder, ondan ders alırlardı. Zaman zaman o çevreden ticaret kervanları geçer, bu yaşlı rahibi ziyaret ederlerdi. Rahip çoğunlukla konuşmazdı.
    O yıl da ticaret kervanmdakiler rahibi ziyaret ettiler. Rahip onlar için yemek çıkardı, dualar etti. Onun bu davranışının Özel bir nedeni vardı. Kervan oraya yaklaştığında rahip, bir bulutun Rasûlullah (S.A.V)'m tepesinde onu güneşten koruduğunu görmüştü. Sonra Rasûlullah, yanındakilerle beraber bir ağacın altına geldi. Bulut da o ağacı gölgelemeye başladı. Ağaç, Muhammed için dallarını eğdi ve yaydı. Tüm bunlara şahit olan Bahîra mabedinden çıktı ve yolculara yemek ikram edilmesini söyledi. Sonra da;
    "Ey Kureyş ehli! Sizin için yemek yaptım. Hepinizin katılmasını istiyorum. Küçük, büyük, yaşlı, genç, köle, hür hepinizi istiyorum" dedi.
    Adamın biri merakla:
    "Senin yerin ayrıdır ey Bahîra! Sen bambaşkasın. Hiç böyle yapmazdın! Bugün neden böylesin?" diye sordu. Bahîra;
    "Evet, bu sefer hakettiniz! Size ikram etmek istiyorum" dedi.
    Herkes yemeğin başına gelmeye başladı. Rasûlullah (S.A.V) yaşı küçük olduğu için ağacın altında kaldı, yemeğe gelmedi. Bahîra, Rasûlullah'ı gölgeleyen bulutun yemeğe katılanlarla birlikte gelmediğini, hâlâ ağacın üstünde durduğunu farketti. Bunun üzerine; "Ey Kureyş ahalisi! Aranızda hiç kimse verdiğim ziyafete gelme-mezlik etmesin!" dedi.
    Oradakiler;
    "Hayır, hayır, yüklerin yanında kalan küçük bir çocuktan başka herkes burada!" dediler.
    Bahıra;
    "Çağırın onu! Sizden biri olduğu halde yemeğime katılmaması ne kötü. Gelsin ziyafetime?' dedi. Orada bulunanlar;
    "O çocuk soyumuzun göbeğinden, tam merkezinden gelmektedir. Şu adamın kardeşinin oğludur. Yani Abdülmuttalib'in oğlu Ebu Tâlîb'in yeğenidir" dediler. Sonra Abdülmuttalib'in oğlu Haris, Muhammed'i getirdi ve yemeğe oturttu. Bulut da Rasû-lullah (S.A.V)'la birlikte başı üzerinde geldi. Bahîra hayret ve dehşetle olayı izliyordu. Muhammed'in bedenine bakıyor, bazı alâmetleri bulmak istiyordu. Herkes yemekten kalkınca Bahîra Mu-hammed'e soru sormaya başladı:
    Ey çocuk! hat ve Uzza hakkı için soruyorum sana! Sorduklarıma doğru cevap vereceksin" dedi. Muhammed;
    "Lat ve Uzza'ya yemin ederek bana soru sorma! Hiçbir şeye bu ikisine kızdığım kadar kızmam" dedi. Bahîra;
    "Allah için sorduklarıma cevap ver öyleyse" dedi. Sonra da Rasûlullah'a, neredeyse uykusuna kadar tüm hallerinden sordu. Rasûlullah (S.A.V) sorulara cevap veriyor, Bahîra da onu tasdik ediyordu. Bahîra onun iki kaşı arasına baktı, sonra sırtım açtı ve iki kürek kemiği arasında nübüvvet mührünü gördü. Bu, tıpkı okuduğu kitaplardan öğrendiği gibiydi. Kureyşliler şöyle diyorlardı: "Muhammed'in bu rahip nezdinde büyük bir yeri var!". Ebu Tâlib de Muhammed hakkında endişeye kapılmaya başlamıştı. Rahip Ebu Talibe şöyle dedi:
    "Bu çocuk senin neyin olur?". Ebu Tâlib; "Oğlum" dedi. Bahîra;
    "Nasıl oğlun oluyor?! Oysa bu çocuğun babasının diri olmaması gerekir" dedi. Ebu Tâlib;
    "Evet... Bu çocuk kardeşimin oğludur" dedi. Bahîra; "Peki babası ne yapıyor?" diye sordu. Ebu Tâlib;
    "Annesi hamileyken babası vefat etti" dedi. Bahîra; "Annesine ne oldu?" diye sordu. Ebu Tâlib; "Kısa bir süre önce vefat etti" dedi. Bahîra;
    "Doğru söyledin! Şimdi kardeşinin oğlunu geriye götür ve onu yahudilerden koru. Allah'a yemin ederim ki, o çocuğu gördükleri yerde tanırlarsa, hemen canına kıyarlar. Zira kardeşinin oğlu, kitaplarımızda tarif edildiği gibi büyük kir insan. Babalarımızdan gelen rivayetlere de tıpatıp uyuyor. Bil ki sana gereken öğüdü yaptım (sorumluluk benden gitti)" dedi.
    Ebu Tâlib ticari işlerini halleder halletmez çarçabuk hazırlandı ve geriye dönmek için yola koyuldu. Yahudilerden bazıları Rasûlullah'ı görmüşler ve kim olduğunu anlamışlardı. Ona baskın yapmak için Bahîra'nm yanma gittiler. Ancak Bahîra'nm tavrını beğenmediler. Bahira onları sert bir şekilde uyardı ve şöyle dedi:
    "Onun niteliklerini biliyor musunuz?". Yahudiler; "Evet!" dediler. Bahîra;
    "Ona hiçbir şekilde ulaşamazsınız!" dedi. Yahudiler onun bu sözünü doğruladılar ve oradan gittiler.
    Ebu Tâlib Mekke'ye döndüğünde, Muhammed'in başına geleceklerden endişe duyarak onu bir daha yanında götürmedi.
    Rasûlullah (S.A.V), çocukken de yüce bir ahlâka sahip, doğru sözlü ve cesurdu. Zulümden ve fuhuştan uzak dururdu. Kavmi ona; "emin" (emniyetli, güvenilir) lakabını takmıştı.

    Rasûlullah (S.A.V)'In Çobanlık Yapması

    Ebu Hureyre (r.a) Rasûlullah (S.A.V)'dan naklediyor:
    "Allah (c.c)'ın gönderdiği tüm peygamberler çobanlık yapmıştır". Bunun üzerine ashabı;
    "Sen de yaptın mı?" diye sordu. Rasûlullah (S.A.V);
    "Evet! Mekke ehli için birkaç kuruşa ben de koyun çobanlığı yaptım" dedi (Buhârî).

    Rasûlullah (S.A.V)'in Şam'a İkinci Gidişi

    Rasûlullah (S.A.V) yirmibeş yaşma geldiğinde Ebu Tâlib ona şöyle dedi:
    "Ben artık malı olmayan ihtiyar biriyim. Bunlar da senin kavminin kervan sürüşüdür. Şam'a çıkmak için hazırlıkları yapılmıştır. Hatice senin kavminden bazılarını gönderecek. Ona gitsen, kendini tanıtsan, muhakkak seni de gönderecektir". Bunun üzerine Muhammed (S.A.V) Ebu Tâlib'in söylediklerini Hatice'ye iletti. Hatice;
    "Sana, kavminden herhangi birine verdiğimin iki katını vereceğim!" dedi. Ebu Tâlib bu haberi abnca;
    "Bu, Allah'ın sana gönderdiği bir nimettir!" dedi.
    Rasûlullah (S.A.V) Hatice'nin hizmetçisi Meysere ile yola çıktı. Şam yakınlarında Havarin kasabasında konakladılar. Bir ağacın gölge sindeydiler. O civardaki meşhur rahip Nastûra onları görünce şöyle dedi:
    "Bu ağacın altında konaklayan ancak bir peygamber olsa gerekr. Peygamber (S.A.V) oradan kalkınca Nastûra Meysere'ye şu soruyu sordu:
    "Onun gözlerinde biraz kırmızılık var mı?'. Meysere;
    "Evet! Ama ayırdedemezsin (farke demez sin) dedi. Bunun üzerine Nastûra;
    "Tamam! O son peygamber!" dedi.
    Öğlenleyin sıcak iyice bastırdığında, Meysere; iki meleğin Rasûlullah'ı gölgelendirdiğini görüyordu.
    Rasûlullah (S.A.V) ve Meysere, işlerini tamamladıktan sonra geri döndüler.
    Rasûlullah (S.A.V) öğle vaktinde Mekke'ye vardı. Hatice, odasından onu seyrediyordu. Rasûlullah (S.A.V)'ı bineği üzerinde, iki melek tarafından gölgelen dirilirken gördü. Yanındaki kadınlara onu gösterdi. Onlar da hayret içinde kaldılar. Rasûlullah (S.A.V) eve girdi ve Hatice'ye kazancını gösterdi. Bu, Hatice'yi çok sevindiren bir kârdı.
    Daha sonra içeri giren Meysere yolda olanları Hatice'ye anlattı, rahibin söylediklerini nakletti.

    Rasûlullah (S.A.V)'In Hatice İle Evlenmesi

    Nefise bt. Minye anlatıyor:
    Huveylid kızı Hatice'nin nesebi şöyledir: Huveylid b. Esed b. Uzza b. Kusayy.
    Hatice şerefli, cömert ve zengin bir kadındı. Kendisi Kureyş'in en üstün boyuna mensuptu. Kavmi içinden ona birçok nikâh teklin gelmiş, ama o hiçbirini kabul etmemişti. Önüne bir sürü mal yığdılar, çalıştılar, çabaladılar, fakat o hiçbiriyle evlenmedi.
    Muhammed'in Şam dönüşünde Hatice ağız yoklamak amacıyla beni ona gönderdi.
    "Ey Muhammed! Evlenmene mâni olan nedir?" diye sordum. "Elimde evlenecek mal yok ki!" dedi.
    "Elindekiler sana yetse ve ayrıca güzelliğe, mülke, eşitliğe ve şerefe çağrılsan... Razı olur musunT' dedim.
    "Böyle bir kadın kim olabilir ki?" dedi.
    "Hatice!" dedim.
    "Peki nasıl olacak?" dedi.
    "Sen işi bana bırak!" dedim.
    "Tamam! Ben de buna razıyım" dedi.


    En son Admin tarafından Ptsi Mayıs 03, 2010 10:25 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:17 am

    Hatice'ye bu haberi ilettim. O da Muhammed'e haber gönderdi. Daha sonra Hatice'nin amcası Amr b. Esed vasıtasıyla Rasûlullah (S.A.V) Hatice ile evlendi. Bu sırada o yirmibeş, Hatice ise kırk yaşlanndaydı.
    Bazı bilginler, nikâh akdine Ebu Tâlib'in de geldiğini söylerler.

    Vahiy'den Önce Rasûlullah (S.A.V)'Daki Peygamberlik Alâmetleri

    Amr b. Said, Ebu Tâlib'den naklediyor:
    Zilmecaz denilen yerdeydim. Yanımda kardeşimin oğlu (Mu-hammed) vardı. Birden dehşetli bir susuzluğa kapıldım;
    "Ey kardeşimin oğlu, bak nasıl da susadım.1" diye söylenmeye başladım. Bunu söylerken onun yanında biraz su olduğunu düşünüyordum. Oysa onun yanında da su yokmuş. Bunun üzerine kalktı, topuğunu yere vurdu. Birden oradan su çıkmaya başladı. Muhammed;
    "İç ey amcacığım? dedi. Ben de o sudan kana kana içtim. İbni Abbas anlatıyor:
    Rasûlullah (S.A.V)'ın nübüvvetine dair ilk alâmet şuydu: Ona daha çocukken "Örtün" denmişti. Ben o günden beri onun avretini açık görmedim.
    Berâ bt, Ebi Tecria anlatıyor:
    Nübüvvet'in Allah tarafından ilk haber verildiği sıralarda Muhammed şehri terkeder, dağlara çıkardı. Nerede bir taşın ya da bir ağacın yanından geçse şöyle bir ses duyardı:
    "Selam olsun sana ey Allah'ın elçisit'.
    Muhammed etrafına bakınır, sağa sola döner, ama kimseyi bulamazdı.
    Câbir b. Semra'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
    "Peygamberlik gelmeden önce bile, dağlarda gezinirken bazı taşların bana; 'es-Selâmu aleyke ey Allah'ın Rasûlü!' dediğini hatırlıyorum. Şimdi bunu daha iyi anlıyorum' .

    Rasûlullah (S.A.V)'In Hakemliği

    Rasûlullah (S.A.V) otuzbeş yaşlarındayken Kabe'nin yeniden inşâsına şahit oldu. Kureyş halkı da onun hakemliğini bu sıralarda kabul etmiştir.
    Kureyşliler aralarında çekişmişler, Hacerü'l-Esved'i hangi kabilenin Kabe'deki yerine yerleştireceği konusunda anlaşamamışlardı. En sonunda mescide ilk girenin bu konuda kendilerine hakemlik etmesini kararlaştırdılar. O sırada Rasûlullah (S.A.V) içeri girdi. Onlar da;
    "Tamam işte! Bu adamdan daha güvenilir ve adil biri mi var? O bizim hakemimizdir!" dediler.
    Rasûlullah (S.A.V) hakemliği kabul etti ve;
    "Bana bir örtü getirin!" dedi. Oradakiler bir örtü getirdiler. Rasûlullah (S.A.V) taşı aldı, örtünün ortasına koydu ve şu emri verdi:
    "Her kabile (temsilcisi) bu örtünün bir kenarından tutsun, sonra topluca kaldırın!" dedi. Her kabilenin bir kenarından tutup Kabe'nin köşesine kadar getirdikleri taşı aldı ve kendi eliyle asıl yerine yerleştirdi.

    Vahyin Başlaması

    Peygamberimiz kırk yaşındayken, bir pazartesi günü ilk vahyini aldı.
    Müslim'in Sahîh'de anlattığına göre, Rasûlullah (S.A.V)'a Pazartesi orucunun hükmü sorulunca, o şu cevabı verdi:
    "Ben o günde doğdum ve vahiy, o gün inmeye başladı' . Hz. Aişe'den naklediliyor:
    "Rasûlullah (S.A.V)'a inen ilk vahiy, rüyayı sâdıka (gerçek rüya) olarak gelmiştir. O, güneşin doğuş vakti gibi açık seçik rüya görürdü. Zamanla yalnız kalmaktan hoşlanmaya başladı. Hira dağına çıkıyor, devamlı ibadet ediyordu,
    Hira Mağarası'ndayken ansızın melek geldi, şöyle diyordu:
    Oku!. Rasûlullah (S.A.V);
    'Ben okuma bilmem!' dedi. Rasûlullah (S.A.V), olanları kendi dilinden şöyle anlatıyor: 'Beni aldı, silkeledi, kan ter içinde bıraktı.
    Sonra tekrar; 'Oku!' dedi.
    'Ben okuma bilmem!' dedim. Beni yine sıktı, sonra yine; 'oku!' dedi. Ben de tekrar;
    'Okuma bilmem' deyince şöyle dedi: "Yaratan Rabbinin adıyla oku?'


    En son Admin tarafından Ptsi Mayıs 03, 2010 10:26 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:22 am

    Rasûlullah kendisine vahyolunan âyetlerle şehre döndü. Tir tir titriyordu. Hatice'ye:
    "Beni örtün, beni örtün!" dedi. Onu örttüler. Korkusu geçti. Sonra Hatice'ye dönerek:
    "Ey Hatice! Bana neler oldu! Bak neler söyleyeceğim. Kendimden endişeliyim!" dedi.
    Hatice;
    "İçini ferah tut! Allah'a yemin ederim ki, O seni küçük düşürmeyecek, seni çaresiz bırakmayacaktır. Çünkü sen akrabayı ziyaret eder, doğru söz söyler, eziyete katlanır, misafire ikram eder ve haklı olanlara yardım edersin" dedi.
    Daha sonra Hatice, Rasûlullah'ı yanma alarak Varaka b. Nevfel'e gitti. Varaka, Hatice'nin amcaoğluydu. Cahiliye döneminde hıristiyan olmuştu. İncil'i Arapça yazar ve öğretirdi. Artık gözleri görmeyen, yaşlı bir zattı. Hatice;
    "Ey amcaoğlu! Kardeşinin çocuğunu dinlet' dedi.
    "Ne diyorsun ey kardeşimin çocuğu?" dedi Varaka. Rasûlullah (S.A.V) orada başından geçenleri anlattı. Varaka;
    "İşte o melek Namusu Ekber'dir! Musa'ya da inen odur. Keşke genç olsam da, kavmin seni sürgün ettiğinde sana yardım etsem!" dedi. Rasûlullah (S.A.V);
    "Beni onlar mı yurdumdan çıkaracak?" dedi. Varaka;
    "Evet! Senin gibi kendisine vahiy gönderilen her peygamber, kavmi tarafından kin ve nefretle karşılanmıştır. Eğer o günlere ulaşırsam sana yardım edeceğim" dedi.
    Varaka daha fazla yaşamadı, vefat etti. Sonra vahiy kesildi. Rasûlullah (S.A.V) üzülmeye başladı. Dağların zirvelerinde dolaşıyor, vahiy bekliyordu. Bazen Cebrail (a.s) ona görünüyor:
    "Ey Muhammedi Sen Allah'ın hak elçisisinF' diyordu. Rasûlullah (S.A.V) da bu söz üzerine biraz sakinleşiyordu. Sonra ertesi sabaha kadar gene vahiy bekliyor, fakat Cebrail'in tesellisinden başka bir şey bulamıyordu .
    Câbir b. Abdullah Rasûlullah (S.A.V)'dan naklediyor:
    "Yürürken, gökten gelen bir ses duydum. Başımı kaldırıp baktığımda Hira'da benimle konuşan meleği gördüm. Yerle gök arasında bir kürsüde oturuyordu. Çok korktum. Eve geldim; 'Beni örtün, beni örtün' demeye başladım. Beni örttüler. O sırada Allah (c.c) şu âyetleri vahyetmeye başladı : 'Ey bürünüp sarınan Rasû-lüm. Kalk, artık insanları uyar. Sadece Rabbını büyük tanı...

    Vahyin Geliş Biçimi

    Hz. Âişe'den rivayet ediliyor :
    Haris b. Hişam Rasûlullah'a:
    "Ya Rasûlallah! Vahiy sana nasıl gelirdi? diye sordu.
    Rasûlullah (S.A.V);
    "Geldiği zaman beni çökertecek kadar zorlardı, Rab Teâlâ'nın buyruğuyla tamamen dolar, ağırlaşırdım. Bazen de melek bir insan suretine bürünür, benimle konuşurdu. Böylece onun dediklerini alır, hıfzederdim" buyurdu.
    Hz. Aişe diyor ki:
    "Bazen çok soğuk bir günde, ona vahiy geldiğini görürdüm. Çatlayacakmış gibi eğilir, alnı ter kabarcıklarıyla dolardı".
    Zeyd b. Sâbit'ten naklediliyor:
    Bir gün Rasûlullah'a dayanmış bir vaziyette oturuyordum. Ansızın vahiy geldi, Rasûlullah birden sakinleşti. Dizi dizimin üzerindeydi. Vallahi bu esnada öylesine ağırlaştı ki, ayağımı kaldıramıyordum. Sonra rahatladı ve; "Ey Zeyd! Yaz bakalım.?" dedi. Ubâde b. Sâmit anlatıyor:
    "Rasûlullah (S.A.V)'a vahiy indiğinde ağırlaşır, yüzünde hareket ve duygudan eser kalmazdı".

    Peygamberimizin Gönderilmesiyle Beraber Şeytanların Ateş Toplarıyla Vurulması

    Siyer âlimlerinin bildirdiğine göre, Rasûlullah (S.A.V)'m elçilik vazifesini almasından yirmi gün sonra Kureyş, yıldızların (şeytanlara) atıldığını gördü .
    İbni Abbas'tan naklediliyor:
    Rasûlullah (S.A.V) ashabıyla Ukaz panayırına doğru gidiyordu. Artık cinler ile gökte olup bitenler arasına engel konulmuştu. Gökten haber çalmak isteyen cinlerin üzerine ateş topları (meteorlar) gönderiliyordu. Şeytanlar kavimlerine döndüler. Kavimleri merakla sordu:
    "Ne oldu size? (Neden gayb haberleriyle dönmediniz?)". Şeytanlar;
    "Bizimle göğün haberi arasına set çekildi. Üstümüze ateş topları yağdırıldı" dediler. Kavimleri;
    "Sizinle göğün haberleri arasına bir engel konulmuşsa, mutlaka Önemli bir olay vuku bulmuştur. Şimdi yeryüzünün doğusundan batısına her yanını gezin ve bu engelin hangi nedenden ötürü konulduğunu keşfedin!" dediler.
    Araştırmaya çıkan cinlerden bir grup Tihâme tarafına yöneldi. Rasûlullah da bu yönde, Ukaz panayırına doğru giderken Nah-le'de konaklamış, ashabı ile sabah namazı kılıyordu. Oraya ulaşan cinler, Rasûlullah'ın okuduğu yüce Kur'ân'a kulak kabarttı. Sonra da şöyle dediler:
    "İşte arkadaşlar! Sizinle göğün haberi arasına engel koyan bu adamdır".
    Bu tabloyu gören cinler kavimlerine döndüler ve şunları söylediler:
    "...Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulade güzel bir Kur'an dinledik. Biz de ona îman ettik. Artık kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız' .
    Ve Rab Teâlâ elçisine şu âyeti indirdi:
    "Rasûlüm! De ki; Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'i) dinleyip şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur...
    Yine İbni Abbas'tan naklediliyor:
    Cinler vahyi dinlerler ve dinlediklerine on söz de kendileri katarlardı. Böylece dinledikleri hak, kattıkları batıl olurdu. Bundan önce cinlere yıldız atılmazdı. Nihayet Rasûlullah (S.A.V) gönderildi ve cinlerden hiçbiri oturduğu yerde kalamadı, mutlak surette, dokunduğu yeri yakan bir ateş topunun saldırısına uğradı . Şeytanlar, kendilerine yapılan saldırıları baş şeytana, İblis'e bildirdiler. İblis; "Bu, artık kesin ve kaçınılmaz bir gerçektir!" deyip ordularını her yana gönderdi. Şeytanlar Rasûlullah (S.A.V)'ı, Nah-le'nin iki tepesi arasında namaz kılarken buldular. Durumu iblis'e haber verdiler.
    İblis;
    "İşte yeryüzündeki hadise budur (bundan dolayı engelleniyorsunuz)" dedi.
    Bu hadis, Peygamberimiz gönderilmeden önce şeytanların yıldızlarla vurulmadıklarına işaret ediyor: Zührî'den yaptığımız bir nakilde de şöyle deniyor: "Evet, bundan önce de şeytanlar yıldız yağmurlarıyla cezalandırılıyordu. Fakat Peygamberimiz gönderildikten sonra bu hücum daha da yoğunlaşmıştır".

    Kitab Ehli'nin, Muhammed (S.A.V)'İn Elçiliğini İtiraf Etmeleri

    Ka'b el-Ahbâr şöyle diyor:
    "Allah elçisinin Tevrat'ta şöyle anlatıldığını görüyoruz: Abdullah'ın oğlu Muhammed. Seçkin biri... Mekke doğumlu... Medine'ye göç edecek... Sert ve kırıcı değil... Çarşıda, sokakta hır çıkaran biri hiç değil...".
    Ebu Hureyre (r.a)'den naklediliyor:
    Rasûlullah (S.A.V) yahudüerin ibadet ettikleri bir mabede geldi:
    "En bilgili olanınızı yanıma getirin!" dedi.
    "Abdullah b. Sorya en bilgin olanımızdırl" dediler. Rasûlullah (S.A.V) onunla başbaşa kaldı. Ona dininden bahsetti. Allah'ın İsrailoğulları'nı nice nimetlere boğduğunu, bıldırcın ve kudret helvası gönderip onları bulutla gölgelendirdiğini anlattı. Sonra şöyle dedi:
    "Biliyor musun, ben Allah'ın elçisiyim". Yahudi;
    "Evet, biliyorum. Kavmimdeki herkes de benim bildiğimi bilir. Senin niteliklerin ve şeklin Tevrat'ta açıklanmıştır... Ama onlar (yahudiler) seni çok kıskanıyorlar" dedi. Rasûlullah (S.A.V);
    "Peki seni (müslüman olmaktan) alıkoyan nedir?" diye sordu. Yahudi;
    "Kavmime aykırı olmak istemiyorum. Ama onların sana uyması da mümkün. Böylece onlar müslüman olduğunda ben de müslüman olacağım" dedi.
    Ibni Abbas anlatıyor:
    Kurayza, Nadîr ve Fedek yahudüeri Rasûlullah'ın özelliklerini, daha ona peygamberlik gelmeden Önce kendi kitaplarında görüyorlardı. Ayrıca Peygamber (S.A.V)'in hicret edeceği yurdun Medine olduğunu da biliyorlardı. Rasûlullah (S.A.V) doğduğunda yahudi bilginleri;
    "Bu gece Ahmed doğdu!" dediler. Ona risâlet görevi yüklenildiğinde de; "Ahmed peygamber olmuştur" dediler. Her şeyi biliyor ve inanıyorlardı. Ancak kıskançlık ve fesatçılıklarından dolayı onu kabullenmeye yanaşmadılar.

    İslâm Daveti Başlıyor
    Abdurrahman b. el-Kâsım'ın babasından rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (S.A.V) nübüvvet geldikten üç sene sonra açıkça davete başlamıştı. Daha önce davetini gizli tutuyordu.
    Yakub b. Utbe diyor ki:
    "Ebu Bekir, Osman, Said b. Zeyd ve Ebu Ubeyde b. Cerrah, gizli olarak İslâm'a davet edilmişti. Ömer ve Hamza açıkça davet edildiler. Bu olay Kureyş'i çok kızdırmıştı."

    Peygamber (S.A.V)'İn Bazı Mucizeleri

    Rasûlullah (S.A.V)'m mucizeleri pek çoktur. Onun hak olduğuna dair en büyük mucize; tüm insanların ve cinlerin bir araya gelse benzerini getiremeyecekleri, o yüce ve eşsiz kitap, Kur'an'dıv.
    İbni Mes'ud'dan naklediliyor:
    Rasûlullah (S.A.V) daha hayattayken, ay (ortasından) ikiye ayrıldı. Herkes buna şahit oldu. Rasûlullah (S.A.V) da;
    "Bakın, şahid olun!" dedi (Buhâri, Müslim). Enes b. Mâlik'ten naklediliyor:
    "Rasûlullah (S.A.V) Zevra'daydı. Elinde ise, parmaklarını dahi ıslatmayacak kadar az bir suyla dolu küçük bir kap vardı. Ashabına, abdest almalarını emretti. Ama herkese yetecek kadar su yoktu. Hz. Peygamber elini suya bıraktı. Birden tüm parmaklarından, parmak aralarından sular akmaya başladı. Herkes abdest aldı". Enes o gün orada üçyüz kişi olduklarını söyler (Buhari-Müslim)
    Enes b. Mâlik'ten naklediliyor:
    Rasûlullah (S.A.V) zamanında çok kurak bir sene geçirdik. Peygamber (S.A.V) cuma günü minberde hutbe okuyordu. Ansızın bir bedevi kalktı, şöyle dedi:
    "Ya Rasûlallah! Mal gitti, çoluk çocuk aç! Allah'a dua et de bize su göndersin".
    Bunun üzerine Rasûluliah (S.A.V) ellerini açtı, duâ etti. Gök ateş gibi ve bulutsuzken birden hava karardı, dağlar gibi bulutlar birikti. Rasûluliah (S.A.V) daha minberinden inmeden patır patır yağmur dökülmeye başladı. Rasûlullah'm sakalından damlaların aktığını görüyorduk. Böylece o gün, ertesi gün, daha ertesi gün, öbür cumaya kadar yağmur yağdı. Bunun üzerine yine o bedevi (ya da başka biri) kalktı;
    "Ey Allah'ın elçisi! Evlerimiz yıkıldı, malımız suya karışıp gitti. Allah'a duâ et de kurtulalım!" dedi.
    Rasûluliah (S.A.V) ellerim kaldırdı ve şöyle dedi:
    "Allah'ım, (artık) çevremize (yağdır), bizim tam üzerimize değil!".
    Bu duadan sonra elini göğün hangi tarafına doğru işaret ediyorsa, orası açılıyor, oradaki bulutlar dağılıyordu. Sonunda Medine'nin üstü tabak gibi berrak ve bulutsuz oldu, etrafında ise hâlâ koyu bulutlar vardı. Bir ay boyunca vadi su kanalı gibi dolup taştı. Karşı taraftan gelen herkes bolluk ve bereketten bahsediyordu .
    Câbir b. Abdullah'tan naklediliyor:
    Rasûluliah (S.A.V)'m (eliyle) dayanarak (hutbe okuduğu) bir ağaç kütüğü vardı. Daha sonra minber yapılınca Rasûluliah (S.A.V) minberde hutbe okumaya başladı. Bu esnada ağaç kütüğünün hamile deve gibi ağladığını işitiyorduk. Nihayet Rasûluliah (S.A.V) minberden inip elini bu kütüğün üzerine koyunca, sızlaması kesiliyordu .

    Peygamber (S.A.V)'İn Gaybla İlgili Haberleri

    Ebu Hureyre Rasûluliah (S.A.V)'dan naklediyor:
    "Kisra mahvolduğunda, bir daha Kisra gelmeyecek. Kayzer gittiğinde de, bir daha Kayzer gelmeyecek. Canımı elinde tutan
    Allah'a andolsun ki, o ikisinin hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız" .
    Yine Ebu Hureyre (r.a)'den naklediliyor:
    Hayber'de Rasûluliah ile beraberdik. Müslüman olduğunu iddia eden bir adam için;
    "Bu, cehennem ehlindendir!" dedi.
    Savaş başladığında adam canla başla savaştı, ağır bir yara aldı. Bazıları;
    "Ya Rasûlallah! Cehennemlik dediğin adam cesurca savaştı ve öldü!" dediler. Rasûluliah (S.A.V);
    "Evet, ama cehenneme gitti!" dedi.
    Oradakiler şüphe içindeydiler. Bu sırada o adamın ölmediği, ama ağır bir yara aldığı haberi geldi. Gece olunca adam, çektiği eziyete dayanamayıp kendini öldürdü. Olay Rasûluliah'a haber verildi. Rasûluliah şöyle buyurdu:
    "Allahu ekber! Şehâdet ederim ki, ben Allah'ın kulu ve Rasûlüyüm".
    Daha sonra Bilal'e, şu sözleri herkese duyurması için emretti: ...devamını gör...


    En son Admin tarafından Perş. Mayıs 06, 2010 8:09 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:29 am

    "Ancak müslüman bir can cennete girecektir. Ve Allah bu dini günahkâr insanlarla da yüceltir" .
    Enes (r.a) Ömer (r.a)'den naklediyor:
    Rasûlullah (S.A.V), Bedir Savaşı'ndan bir önceki gün kimin nerede savaşacağım ve şehit düşeceğini gösteriyor ve şöyle diyordu:
    'İnşallah burası yarın falancanın düştüğü yer olacak. Şurası da ötekinin şehit düştüğü yerdir".
    Hakikaten de, söylediği kişiler savaş esnasında oralarda şehit düştüler. Sonra Rasûluliah (S.A.V)'m emriyle tüm cesetler bir çukura toplandı ve Peygamber (S.A.V) şöyle seslendi:
    "Ey falanca! Ey şuradaki!.. Rabbinizin size vaadettiği hakikatleri buldunuz mu? Zira ben, Rabbimin bana vaadettiği kesin (zafere) eriştim". Ömer (r.a);
    "Ya Rasûlallah! Artık ruhu gitmiş, cansız bedenlere mi hitap ediyorsun?" diye sordu. Rasûlullah (S.A.V);
    "Onlar ne dediğimi duyarlar, fakat cevap veremezler" buyurdu.

    Müşriklerin Eziyetleri

    Peygamberimiz (S.A.V)'in doğumundan 49 yıl 8 ay 11 gün sonra amcası Ebu Tâlib vefat etti. Risâlet geleli 10 sene olmuştu. Ebu Tâlib vefat ettiğinde 80'ini aşmıştı. Bir ay 5 gün sonra da Hz. Hatice vefat etti. Hz. Hatice vefat ettiğinde 65 yaşındaydı. Ebu Tâlib Ölünceye kadar Kureyşliler Rasûlullah'a baskı yapmaktan ve eziyet etmekten çekmiyorlardı. Çünkü Ebu Tâlib Peygamber (S.A.V)'e arka çıkıyor, onu himaye ediyordu. O ölünce müşrikler işi iyice azıttılar. Baskılar arttı. Hz. Hatice'nin de ölümüyle Rasûlullah (S.A.V) bu eziyetlere katlanamaz hale geldi ve üç ay sonra Zeyd b. Harise ile beraber Taife gitti. Orada bir ay kaldı. Sonra Mekke'ye dönüp Mut'ım b. Adiy'in komşusu oldu. Ama baskılar devam ediyordu.
    Abdullah b. Mes'ud (r.a)'dan naklediliyor:
    Bir kere hariç, Rasûlullah (S.A.V)'ın Kureyş'e beddua ettiğini görmedim. O da şöyle olmuştu: Rasûlullah (S.A.V) namaz kılıyordu. Kureyş'ten bir grup orada oturuyordu. Etrafta kesilmiş develerin iç organları ve pislikleri vardı. Kureyşliler bir şer düşünmüşlerdi:
    Birisi;
    "Şu pislikleri Muhammed'in sırtına kim fırlatabilir1?" dedi. Ukbe b. Ebî Muayt ayağa fırlayarak:
    "Ben fırlatacağım!" dedi. Pislikleri yerden aldı ve Rasûlul-lah (S.A.V)'m sırtına attı. Peygamber (S.A.V) henüz secdeden kalkmamışken Fâtıma (r.a) geldi pislikleri temizledi. Rasûlullah (S.A.V) o zaman şöyle beddua etmiştir:
    "Allah'ım! Kureyş'in ileri gelenlerini sana havale ediyorum!
    Allah'ım! Utbe b. Rabîa'nın cezasını sen ver! Allah'ım! Şeybe b. Kahta'yı sana havale ediyorum, onu sen cezalandır! Allah'ım! Ebu Cehil 6, Hişam'ı sana havale ediyorum! Allah'ım! Ukbe b. Ebî Muayt'ı sana havale ediyorum! Allah'ım! Umeyye 6. Halefi de sen cezalandır!".
    Abdullah b. Mes'ud şöyle devam ediyor:
    Rasûlullah (S.A.V)'m bu bedduasından sonra ismi geçen o azgınların hepsinin de Bedir'de öldürüldüklerini gördüm. Hepsi dar, kör bir kuyuya dolduruldular. Umeyye iri cüsseli olduğu için kuyuya sığmadı. Parçalanarak atıldı .
    Urve b. Zübeyr'den naklediliyor: Peygamber (S.A.V)'in eşi Âişe (r.a) Rasûlullah'a;
    "Uhud gününden daha zor geçirdiğin başka bir gün oldu mu?" diye sordu. Rasûlullah (S.A.V);
    "Evet! Senin kavminden öyle ağır muamelelerle karşılaştım ki... Akabe günüydü. Ibni Abd Vaîl b. Abdi KülaVla görüştüm (ona tebliğimi sundum). İstediğim hiçbir şeye cevap vermedi. Beni geri çevirdi. Ben de kalktım, yürüdüm. Yüzümde keder vardı. Birden başımı kaldırıp baktığımda, beni gölgeleyen haşmetli bir bulut gördüm. Cibril (a.s) buluttan bana sesleniyordu:
    'Allah, kavminin sana verdiği cevabı duymuştur! Ve emrine dağları yöneten meleği gönderiyor. Bu meleğe, kavmin hakkında dilediğin emri verebilirsin!' dedi.


    En son Admin tarafından Çarş. Haz. 02, 2010 4:31 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:30 am

    Öte yandan ansızın dağların meleği seslendi bana. Önce selam verdi, sonra şöyle sordu: 'Ey Muhammed! İstersen iki dağı onların üzerine yıkarak hepsini mahvedeyim?'.
    'Hayır! Yapma... Umarım onların soyundan, sadece Allah'a tapan ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan nesiller gelir dedim".

    Peygamber (S.A.V)'İn İsrâ Ve Mîracı

    Peygamber (S.A.V) 51 yaşındayken 9. ayda Isrâ ve Mîrac olayı vuku bulmuştur. İsrâ, gece yürüyüşü demektir.
    "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, Muhammed kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah, noksanlıklardan uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir" .
    Âlimler âyetteki bu gecenin hangi gece olduğu hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
    Mukâtil, o gecenin, Hicret'ten bir yıl önceki bir gece olduğunu söylemiştir.
    Peygamber (S.A.V)'in İsrâ hadisesinde nereden alındığı konusunda da ihtilaf vardır. Bazıları buranın bizzat Mescid-i Haram olduğunu söylemiş, bazıları ise Ebu Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'nin evi olduğu görüşüne varmıştır. Bu görüşe göre Mescid-i Haram kelimesi, mescidin tüm çevresini de içine almaktadır.
    İsrâ olayının nasıl gerçekleştiği hususunda da iki görüş vardır. Müslüman bilginlerin çoğu, Peygamber (S.A.V)'in bizzat bedeninin götürüldüğü görüşüne sahipken, bazıları bu olayın sadece ruhen gerçekleştiği görüşünü savunmaktadır.
    Rasûlullah (S.A.V)'m Hak Teâlâ tarafından hem ruhu hem bedeni ile Mekke'den Mescid-i Aksa'ya götürüldüğüne hem Kur'an hem de sahih hadisler kanıttır.
    Rasûlullah (S.A.V)'m göklere ve arşa yükselmesine (mîrac) gelince, âyette buna işaret eden herhangi bir kayıt yoktur. Alimlerin bir kısmı, mîrac olayına delil olarak Necm sûresinin ilk âyetlerini getirmişlerdir.
    Bu konudaki hadislerin içerdiği asıl anlamı ise en iyi Allah bilir.

    Habeşistan'a Hicret

    Rasûlullah (S.A.V) İslâm'ı açıktan yaymaya başlayınca, müşrikler de kinlerini ortaya dökmeye başladılar. Allah (c.c) Ebu Tâlib ile elçisini korudu. Ancak baskılar ve eziyetler iyice artınca, Peygamberimiz ashabına Habeşistan'a hicret emrini verdi ve şöyle defi).di:
    "Orada ülkesindeki insanlara zulmetmeyen adil bir kral vardır. Allah (c.c) size kolaylık ve ferahlık gö'nderinceye kadar ona sığının".
    Peygamberimizin bu tavsiyesinden sonra bir grup müslüman Habeşistan'a hicret etti. Geride kalanlar da kendilerini gizlemeye başladılar.
    Habeşistan'a gidenlerin tümü Kureyşli 83 erkek, 11 kadın ve Kureyşli olmayan 7 yabancı müslümandı.
    Daha sonra Peygamberimizin Medine'ye hicret ettiğini duyunca, bunlardan 33 erkek, 8 kadın mümin, gruplar halinde geri döndü. Onlardan iki tanesi Mekke'de öldü, yedi tanesi hapsedildi, yirmi dört tanesi de Bedir'e katıldı.
    Hicret'in yedinci senesinde Rasûlullah (S.A.V) Habeş kralı Necâşi'ye İslâm çağrısı yaptı. Bu davet üzerine Necâşî müslüman oldu. Peygamber (S.A.V) bu mümin hükümdardan Ümmü Habîbe ile evlenme hususunda kendisinin vekili olmasını rica etti ve ashabından geriye kalanları da Medine'ye göndermesini salık verdi. Necâşî de tavsiyelere uydu. Böylece Ümmü Habîbe de kendine vekil olarak Hâlid b. Velid'i buldu. Sonunda Ümmü Habîbe Habeşistandayken Rasûlullah (S.A.V)'ın eşi olmuştu. Daha sonra Necâşî Habeşistan'daki müminlere yol hazırlığında yardım edip, onları yurtlarına gönderdi. Habeşistan muhacirlerinin son kafilesi Medine'ye vardığında, Rasûlullah (S.A.V) Hayber'i fethetmişti.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:31 am

    Akabe Bîatları

    Ibni İshak anlatıyor:
    Allah (c.c) dininin yücelmesini, elçisinin zafere ulaşmasını ve verdiği sözün gerçekleşmesini dilediği için, Rasûlullah (S.A.V) hac mevsiminde Ensar'dan bir grupla görüşüyor, ayrıca her sene yaptığı gibi tebliğini Arap kabilelerine duyuruyordu. Akabe mevkiinde, yine bir tebliğ zamanı Hazrec kabilesinin ileri gelenleriyle karşılaştı. Onlara;
    "Kimlerdensiniz?" diye sordu. "Hazrec'ten" dediler.
    Peygamberimiz onları Allah'a çağırdı, İslâm'ı anlattı. Kur'an okudu. Hazrecliler daha önce yahudilerden, Allah elçisinin gelme vaktinin yaklaştığım duymuşlardı. Aralarında şöyle dediler:
    "Vallahi ey millet! Bu elçi, yahudilerin bahsettiği Allah elçisi olmalı! Sakın kaçırmayın!".
    Hazrecliler Rasûlullah (S.A.V)'m davetini kabul ettiler. Onlardan gelen nakillere göre, toplam altı kişiydiler: Esad b. Zürâre, Avf b. Mâlik, Rafi b. Mâlik, Kıtbe b. Âmir, Ukbe b. Âmir, Câbirb. Abdullah.
    Yurtlarına, Medine'ye dönünce kabilelerine İslâm'ı anlattılar. İslâm hızla yayılmaya başladı. Rasûlullah (S.A.V)'ın adının anılma-dığı hiçbir ev kalmamıştı. Bir sonraki sene hac mevsiminde En-sar'dan oniki kişi gelip Rasûlullah ile yine Akabe mevkiinde buluştular. Orada Peygamberimize bîat ettiler. İşte ilk Akabe Bîatı budur.
    Bîat edenler arasında bulunan Ubâde b. Sâmit olayı şöyle anlatıyor:
    "ilk Akabe gecesinde Rasûlullah'a; hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmayacağımıza, çalmayacağımıza, zina etmeyeceğimize, evlatlarımızı öldürmeyeceğimize, iftira atmayacağımıza, iyi ve doğru olan hiçbir şeyde ona isyan etmeyeceğimize dair söz verdik".
    Bu olay savaş emrinden önceydi. Rasûlullah (S.A.V) şöyle diyordu:
    "Eğer sözünüzde durursanız, cenneti kazanırsınız. Eğer bir şeyleri karıştırır, döndürür seniz, işiniz Allah'a kalmıştır. O, dilerse affeder, dilerse azabeder".
    Bu Mattan sonra Rasûlullah (S.A.V) Musab b. Umeyr'i Kur'an öğreticisi olarak onlarla beraber Medine'ye gönderdi. Mus'ab, Esad b. Zürâre'nin evinde konakladı. İslâm iyice güçlenip yayılın-caya kadar tebliğ vazifesini yürüttü. İkinci Akabe Bîatı gerçekleşmeden önce de Mekke'ye döndü. Kâ'b b. Mâlik anlatıyor:
    Akabe'de Rasûlullah'a bîat ettiğimiz hac mevsiminde kavmimizin müşrikleriyle beraber gelmiştik. Teşrik günlerinin ortalarıydı. 70 kişiydik. Yanımızda iki de kadın vardı. Sözleştiğimiz gecenin başını uykuyla geçirdik. Kavmimizin yaptıklarımızdan haberi olmaması gerekiyordu. Herkes derin bir uykudayken yataklarımızdan kalktık ve Akabe'de toplandık. Rasûlullah bize doğru gelirken yanında amcası Abbas da vardı. Başka hiç kimse yoktu. Abbas şöyle dedi:
    "Hazrecliler! Bildiğiniz gibi, Muhammed bizim kabiledendir. O, kavmi arasında ve yurdunda emniyet içinde yaşamaktadır. Fakat şimdi (bizden) kopup size geçmek istiyor. Eğer kendinize bir zarar geleceğinden korkuyorsanız onu yine kavmine bırakın, yanınıza almayın! Zira o, kendi aşireti ve milleti arasında gayet emniyetli bir haldedir".
    Bundan sonra Rasûlullah (S.A.V) söze girdi. İnsanları Allah'a çağırdı. İslâm'ı anlattı, Kur'an okudu. Biz de Rasûlullah'a îman ettik, onun getirdiklerini doğruladık ve şöyle dedik:
    "Ya Rasûlallah! Kendin ve Rabbin için bizden gerekli yemini al!". Rasûlullah (S.A.V);
    "Çocuklarınızı ve hanımlarınızı koruduğunuz gibi, beni de korumanız üzere sizden söz istiyorum?' dedi.
    Berâ b. Ma'rûr öne çıktı ve şöyle dedi:
    "Evet! Seni hak için gönderen Allah'a yemin ederiz ki, seni koruyacağız! Sana bîat ettik, söz veriyoruz ey Allah elçisi. Biz ki, nesilden nesile atalarımızdan savaş etmeyi, birbirimizi yemeyi öğrendik."
    Kureyşliler, Rasûlullah (S.A.V)'m bîat aldığını ve ashabına Medine'ye gitmeleri emrini verdiğini duyunca aralarında anlaştılar ve Peygamberimizi öldürmek üzere tuzak kurdular. Ancak Cibril (a.s) onların plânlarım Rasûlullah (S.A.V)'a anlattı. Ona, her zaman yattığı yerde yatmamasını salık verdi. Rasûlullah (S.A.V) o gün başka bir yerde geceledi. Sabah olunca da Medine'ye gitmesi için Hak
    Teâlâ'dan izin geldi.
    Ibni Abbas; "Kâfirler sana tuzak kurduğunda..." âyetini tefsir ederken şöyle diyor;
    Kureyşliîer bir gece anlaştılar. Bir kısmı; "Sabah olunca onu sımsıkı bağlayın!" dedi. Bazıları ise; "Onu hemen öldürün!" diyordu. Diğer bir grup; "Onu Mekke'den çıkarın, atın!" dedi. Rab Teâlâ elçisini bu tuzaklardan haberdar etti. Hz. Ali (r.a) o gece Peygamberimizin yatağında geceledi. Peygamberimiz ise yola çıkmış ma-ğaraya ulaşmıştı. Mekkeli müşrikler Rasûlullah sanarak sabaha kadar Hz. Ali'yi beklediler. Sabah olunca üzerine hücum ettiler. Ancak karşılarında Hz. Ali'yi buldular. Allah (c.c) tarafından tuzakları boşa çıkarken azgınlar hınçla;
    "Arkadaşın nerede?" diye sordular. Hz. Ali metanetle;
    "Bilmiyorum!" diye cevap verdi. Müşrikler hemen Rasûlul-lah'm izine düştüler.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:32 am

    Rasûlullah (S.A.V)'In Medine'ye Hicreti

    Yezîd b. Ebî Hubeyb der ki:
    Rasûlullah (S.A.V) safer ayında Mekke'den çıktı. Medine'ye de Rebiülevvel'de ulaştı.
    Peygamberimizin eşi Hz. Âişe'den naklediliyor:
    Müslümanlar çeşitli baskılara maruz kalınca, babam Ebu Bekir Habeşistan'a hicret etmeyi kararlaştıranlardandı. Burk ül-Gamad mevkiine geldiğinde İbnü'd-Diğne ile karşılaştı. Bu adam oranın efendisiydi.
    "Nereye gidiyorsun Ey Ebu Bekir?" diye sordu. Ebu Bekir;
    "Kavmim beni mecbur etti. Yeryüzünde dolaşmak ve Rabbime ibadet etmek istiyorum" dedi. Adam;
    "Senin gibi biri, ne çıkıp gidecek, ne de çıkarılıp sürülecek bir adamdır. Sen kimseyi boş çevirmez, akrabayı ziyaret eder, zorluğa sabreder ve misafire ikram edersin. Haklı olanları da korursun. Ben senin koruyucun olurum. Haydi dön, kendi yurdunda Allah'a ibadet et!n dedi.
    Bunun üzerine Ebu Bekir İbnü'd-Diğne ile Mekke'ye döndü.
    İbnü'd-Diğne akşamleyin Kureyşlilerle görüşerek şöyle dedi:
    "Ebu Bekir gibi birini mi yurdundan çıkartıyorsunuz? O iyi bir insandır. Yoksula yardım eder, akrabasını ziyaret eder".
    Kureyşliîer, İbnü'd-Diğne'nin Ebu Bekir'e arka çıkmasına bir şey diyemediler ama şunu da söylemekten geri durmadılar:
    "Ebu Bekir'e söyle, evinde kimseye duyurmadan kendi başına Rabbine tapınsın, okusun, namazını kılsın! İnancını açıkça bildirerek bizi rahatsız etmesin! Biz, evlatlarımız ve kadınlarımızın ona kulak vererek fitneye kapılıp sapıtmalarından endişe ediyoruzF.
    İbnü'd-Diğne bu tavsiyeleri Ebu Bekir'e bildirdi. Ebu Bekir onun evinde Rabbine ibadet etmeye devam etti. Evin dışında Kur'an okumuyor, dua ve niyazını sesli yapmıyordu. Bu arada Ebu Bekir'in aklına bir mescit yapma fikri geldi. Evin avlusuna yaptığı mescitte namaz kılıyor, Kur'an okuyordu. Müşriklerin çocukları ve hanımları onu ilgiyle izliyor, dinliyorlardı. Hz. Ebu Bekir Kur'an okurken, gözlerine hakim olamaz ağlamaya başlardı.
    Ebu Bekir'in bu hareketleri Kureyş'in kalbine korku düşürdü. İbnü'd-Diğne'ye haber gönderdiler. İbnü'd-Diğne gelince de şikâyetlerini sıraladılar:
    "Ebu Bekir'in senin himayende olmasını, sadece evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla kabul ettik. Ama o sınırı aştı, evin avlusunda bir mescit yaptı. Duasını ve Kur'an'ını orada sesli okuyor. Biz kadınlarımızın ve çocuklarımızın bu fitneye kapılmasından korkuyoruz. Onu alıkoy! Eğer evinin içinde Allah'ına tapınacaksa sözümüz yok. Yapsın! Yok ille de sesli yaparak herkese duyurmaya niyeti varsa, ondan himayeni al! Çünkü biz sana verdiğimiz sözü bozmak istemiyoruz. Ama Ebu Bekir'in de sesli okumasını ve davasını insanlara duyurmasını hoş görmüyoruz" dediler.
    İbnü'd-Diğne, Ebu Bekir'e gelerek;
    "Senin için neye dair söz verdiğimi biliyorsun. Ya sadece buna (evin içine) razı olursun, ya da sana olan emniyet ve himaye iznimi geri alırım. Zira Araplar'ın, benim sözümden caydığımı duymalarını istemiyorum!" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a);
    "Himayeni geri veriyorum ve Allah'ın himayesine razı oluyorum" dedi.
    Peygamber (S.A.V) o esnada Mekke'deydi ve müslümanlara şöyle diyordu:
    "Sizin göçedeceğiniz yurdu görüyorum. Kara taşlarla dolu, hurmalık bir şehir".
    Daha sonra Medine'ye doğru hicret başladı. Habeşistan'a gidenlerin büyük bir bölümü de Medine'ye döndü. Rasûlullah (S.A.V) Ebu Bekir'in de Hicret'e hazırlandığını görünce ona şöyle dedi:
    "Biraz bekle! Rab Teâlâ'dan bana hicret izninin çıkmasını umuyorum". Ebu Bekir;
    "Anam, babam sana feda olsun! Sen de hicreti mi bekliyorsun?" dedi. Rasûlullah (S.A.V);
    "Evet!" diye cevap verdi.
    Ebu Bekir (r.a) Peygamber (S.A.V)'e yol arkadaşı olmak için beklemeyi göze aldı ve iki binek hazırladı. Daha sonra Hicret için çıkış izni alan Allah Rasûlü Hz. Ebu Bekir'in yanma geldi. Hz. Aişe anlatıyor:
    İkisi için en gerekli olan ihtiyaçlarını hazırladık. Bir çıkın içine yiyeceklerini koyduk. Ebu Bekir'in kızı Esma kendi elbisesinden kestiği bir parça bezle bu çıkını bağladı.
    Hz. Rasûlullah ile Ebu Bekir yola düştüler. Sevr dağında bir mağaraya ulaştılar. Abdullah b. Ebî Bekir adlı zekî bir delikanlı Rasûlullah'a Mekke'den haber getiriyor, müşriklerin plânlarını haber veriyordu. Ebu Bekir'in azatlı kölesi olan Amir b. Füheyre'nin güttüğü sürüden de süt alıyorlardı.
    İbni Şihab'm anlattığına göre Sürâka b. Casam şu olayı naklediyor:
    Kureyş kâfirlerinin ileri gelenleri bize geldiler. Hz. Rasûlullah ve Hz. Ebu Bekir'i öldürene ya da esir edene mükâfat vereceklerini söylüyorlardı. Ben de kabilem olan Müdlecoğulları'mn arasında sohbet ederken, biri geldi ve şöyle dedi:
    "Ey Sürâka! Az önce sahilde ayak izleri gördüm. Bu olsa olsa Muhammed ve arkadaşlarına aittir". Bu izlerin onlara ait olduğunu anladım ama şöyle dedim:
    Hayır, hayır... onlar değildir. Sen başkalarının ayak izlerini görmüşsündür. Zaten o ayak izleride kaybettiği bir eşyayı arayan falan adama aittir.
    Bu sözleri söyledikten sonra biraz daha sohbete devam ettim. Sonra kalktım eve gelip cariyeme atımı hazırlaması emrini verdim. Mızrağımı aldım, evin arka kapısından çıktım. Mızrağın ucu yeri çiziyordu. Onlara yaklaştım. Birden atımdan kayıp yere düştüm, hemen ayağa kalktım ve ok sadağıma elimi uzatıp kurra çektim. Acaba onlara zarar verebilecekmiyim, yoksa hiç zararım dokunamayacak mı? diye böyle yapıyordum. İstemediğim bir kısmet çıktı oklardan . Tekrar atıma bindim. Fal oklarına da isyan ettim. İyice yaklaştım. Rasûlullah (S.A.V)'ın Kur'ân okuyuşunu duydum. O başım çevirip bakmıyordu bile. Ebu Bekir ise başı eğik bir vaziyette (onu dinliyordu).
    Birden atımın ön ayakları yere gömülmeye başladı diz kapaklarına kadar gömüldü. Attan aşağı düştüm tekrar. Atı biraz zorla-dım, ama dizkapaklarım kumdan çekemiyordu. Uğraştıkça duman gibi toz nşkırıyordu havaya. Yeniden fal oklarına sığındım. Ve bir talih daha çektim. Yine istemediğim bir ok çıktı. Artık dayanamı-yordum. Onlardan güvence istedim. Durdular. Onların yanına vardım. Bunca karşılaştığım engelden ötürü Rasûlullah (S.A.V)'m hak yolda olduğu kalbime doğdu. Ona şöyle dedim:
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:38 am

    "Kavmin, senin başın için mükâfaat koydu."
    Ayrıca onlara neler söylendiğini, milletin onlar hakkında neler hissettiğini bir bir anlattım. Bir miktar azık ve eşyayı onlara verdimse de almadılar. Ancak şöyle dedi Rasûlullah:
    "Bizden kork!" (Bize yaklaşma).
    Ben de Rasûlullah'tan bir güvence belgesi istedim. O da Amir b. Fuheyre'ye emretti. Eski bir deri parçası üzerine yazılmış olan eman belgemi aldım.
    Rasûlullah (S.A.V) ve arkadaşları tekrar yola koyuldular.
    Hz. Peygamber (S.A.V) ve Ebu Bekir (r.a), bir süre mağarada kaldıktan sonra tekrar Medine'ye doğru yola koyuldular.
    İbni Şihab, Urve b. Zübeyr'den naklediyor:
    Rasûlullah (S.A.V) yolda müslüman bir kafileyi yönetmekte olan Zübeyr'le karşılaştı. Kafile Şam'dan geliyordu. Zübeyr, Rasûlul-lah'a ve Ebu Bekir'e beyaz elbiseler verdi. Medine'deki müslü-manlar Rasûlullah'm Mekke'den çıktığım ve kendilerine doğru gelmekte olduğunu duymuşlardı. Her sabah Medine'nin dışına, kara taşlıklı Harra'ya çıkıyorlar, onu gözlüyorlardı. Öğlen vaktinin dayanılmaz sıcağı bastırınca geri dönüyorlardı. Bir gün yine onu beklediler ve geri döndüler. Evlerine dönerken, yahudi bir Medine-li ufku gözlemeye devam etti. Bu adam Rasûlullah ve ashabının beyazlara bürülü bir halde Medine'ye doğru yaklaştığını görünce hemen bağırdı:
    "Ey Arab milleti! İşte beklediğiniz talih, işte gözbebeğiniz!".
    Müslümanlar hemen kalktılar, silahlarını kuşandılar. Rasû-lullah'a koştular, kara taşlığın sırtında onunla kucaklaştılar. Peygamberimiz Amr b. Avfoğulları'hda konakladığında Rebiülevvel ayının sah günüydü. İnsanlar Rasûlullah (S.A.V)'ı suskun ve başı eğik gördüler. Hz. Ebu Bekir ise ayaktaydı. Ensar'dan Rasûlul-lah'ı tanımayanlar Ebu Bekir'e selam veriyorlar, onu peygamber sanıyorlardı. Oysa Rasûlullah'ı güneş çarpmıştı ve Ebu Bekir de ridasıyla onu korumaya çalışıyordu. Halk bir süre sonra Rasûlullah'ı tanıyabildi. Rasûlullah (S.A.V) Amr b. Avfoğullan'mn evinde on günden fazla konakladı. Orada takva mescidini inşâ etti, namazını da orada kılmaya başladı.
    Daha sonra tekrar bineğine binen Rasûlullah (S.A.V) şehrin içinde dolaşmaya başladı. Çevresini insanlar kuşatmıştı. Bu şekilde Mescid-i Rasûl mevkiine geldi. Devesi oracığa çöktü. O sırada orası, hurma kurutmak için kullanılan bir düzlüktü ve birkaç müslüman orada namaz kılıyordu. Rasûlullah (S.A.V) devesi oraya çökünce şöyle buyurdu:
    "Inşaallah burası ev olacakf'. Daha sonra, o toprağın sahibi olan iki yetim çocuğu çağırdı. Onlarla anlaşıp haklarını vermek istiyordu. Fakat çocuklar;
    "Hayır ya Rasûlallah! Biz burayı sana hediye etmek istiyoruz, senden hiçbir şey almayız?' dediyse de, Rasûlullah (S.A.V) burayı çocuklardan hediye olarak almayı kabul etmedi ve bedelini ödedi.
    Rasûlullah (S.A.V) orada bir mescit inşa etmiş ve bizzat inşaata tuğla taşımıştır. Peygamberimiz (S.A.V) çalışırken şu beyitleri okurdu:
    "Allah'ım, gerçek mükâfat, âhiret ecri! Sen rahmetinle kuşat Ensar'la Muhacir'i".
    Hz. Peygamber ve can dostu Ebu Bekir, yolculukları esnasında birçok tehlikelerle karşılaşmış, bazen tam yakalanmak üzereyken kurtulmuşlardır.
    Enes (r.a), Ebu Bekir (r.a)'den naklediyor: Mağarada gizlenirken Rasûlullah'a şöyle dedim:
    "Dışarıdakilerden biri ayak hizasına kadar eğilip baksa bizi görür!". Bunun üzerine Hz. Peygamber şu cevabı verdi:
    "Ey Ebu Bekir! Üçüncü (görünmeyen) dostları Allah olan şu iki kişi hakkında ne düşünüyorsun sen .
    Rasûlullah (S.A.V) mağaradan çıkıp Medine yoluna koyulduğunda üç kişiyle beraberdi: Hz. Ebu Bekir, Ebu Bekir'in azatlı kölesi Amir b. Füheyre ve rehberleri Abdullah b. Uraykız.

    Rasûlullah (S.A.V)'In Amcaları

    İbnü's-Sâib, Rasûlullah (S.A.V)'ın 11 amcası olduğunu söylüyor: Haris, Zübeyr, Ebu Tâlib, Hamza, Ebu Leheb, Gaydak, Mu-kavvim, Dırar, Abbas, Katem, Mugîre.

    Rasûlullah (S.A.V)'In Halaları

    Peygamber (S.A.V)'in halaları altı tanedir: Beyda Ümmüha-
    kim, Burre, Atike, Safiyye, Erva, Ümeyme. Bunlardan Safiy-ye'nin müslüman olduğu kesindir. Atike ve Erva'ya gelince; Muhammet! b. Sa'd, bu ikisinin de müslüman olup Medine'ye hicret ettiğini söylüyor.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Hanımları

    Rasûlullah (S.A.V)'m hanımları; Hatice bt. Huveylid, Şevde bt. Züm'a, Âişe bt. Ebu Bekir, Hafsa bt. Ömer, Ümmü Seleme, Ramle Ümmü Habibe, Zeyneb bt. Cahş, Zeyneb bt. Hu-zey-me, Safiyye bt. Huyey b. Ahtab, Meymune bt. Hâris'dir.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Cariyeleri

    Ebu Ubeyde bunların dört tane olduğunu söylüyor: Mısır kralı Mukavkıs'm hediye ettiği Marya, evlenip azat ettiği söylenen Reyhâne, savaşta esir olarak alman Cemile ve Zeyneb bt. Cahş'm hediye ettiği bir cariye.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Çocukları

    Fâtıma (r.a); Peygamberlik gelmeden beş sene Önce doğmuştur. Zeyneb (r.a); Ebu'l-Âs b. Rebî ile evlenmiştir. Rukayye (r.a) ve Ummü Külsüm (r.a); bu ikisiyle de Osman b. Affan evlenmiştir. Önce Rukayye ile evlenmiş, o vefat edince Ümmü Külsüm ile
    evlenmiştir.
    Kasım; Peygamberimizin künyesi olmuştur. İki sene yaşayan Kasım, Peygamberimizin ilk vefat eden çocuğudur. Abdullah; peygamberlikten sonra doğmuştur. İbrahim; Hicret'in 8. yılında, Zilhicce ayında doğmuştur. 16-18 aylıkken vefat etmiş ve Bakî mezarlığına gömülmüştür. Annesi Mısırlı Marya'dır.
    ibrahim dışında Peygamberimizin bütün çocukları Hz. Hatice'den doğmuştur.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Alıp Azat Ettiği Hizmetçileri (Erkek Köleleri)


    Eşlem (Ebu Râfi'dir), Ahmer, Usâme b. Zeyd, Eflah, Enîse (Künyesi Ebu Mesruh), Eymen b. Ümmü Eymen, Sevban Ebu Abdullah, Zekvan, Zeyd b. Harise, Zeyd b. Bûlâ, Sabık, Salim, Selman Fârisî (Peygamberimizin çok övdüğü, "Selman benim dilemdendir" dediği kişi), Ebu Kebşe Selim, Said Ebu Kendir, Salih Şakran, Damira b. Ebî Dumayra, Ubeydullah b. Abdulgaffar, Fudala el-Yemânî, Mehran Ebu Abdurrah-man, Müd'im Nâfi, Nüfey'a, Nebih, Vâkıd, Verdan, Hişam, Yesar, Ebu Etile, Ebu'l-Hamra, Ebu's-Semh, Ebu Damire, Said Ebu Ubeyde.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Azatlı Cariyeleri

    Ümmü Eymen, Ümeyme, Hadra, Rudva, Reyhane, Sel-ma, Marya, Meymune bt. Sa'd, Meymune bt. Ebî Useyb, Ümmü Damıra, Ümmü Ayyaş.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Binekleri

    Sekib isimli kısrak, Murtecez adlı kısrak, Lizzaz adlı kısrak, Zarib adlı kısrak, Verd adlı kısrak, Nahif adlı kısrak, Kusva adlı bir deve (bu hayvan son derece gösterişli, yiğit ve ateşli bir binekti) Şehba adlı bir katır, Düldül isimli bir at, Yafur adlı bir merkep. ...devamını gör...


    En son Admin tarafından Perş. Mayıs 06, 2010 8:10 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:40 am

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Siması Ve Şekli

    Rabîa b. Ebî Abdurrahman, Enes b. Mâlik'ten naklediyor:
    Rasûlullah (S.A.V) orta boyluydu. Ne uzun ne de kısaydı. Parlak tenliydi, ama öyle kireç gibi hasta ve bembeyaz değildi. Ne dümdüz saçlı ne de kıvırcıktı.
    40. yaşının ilk günlerinde risalet ile görevlendirildi. Daha sonra Mekke'de 10, Medine'de de 10 sene kaldı. 60 yaşlarında vefat etti. Saçında ve sakalında yirmiden fazla beyazlamış kıl yoktu .
    Yine Enes'ten naklediliyor:
    "Peygamber(S.A.V)'in elinden daha yumuşak bir atlasa ya da ipek kumaşa dokunmuş değilim. Onun kokusundan daha hoş bir koku da yoktu".
    Ebu Ubeyde anlatıyor: Rübey bt. Muavviz'e;
    "Bana Rasûlullah'ı anlatsana!" dedim.
    "Onu görsen, yeni doğmuş güneşe benzetirdin? dedi.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Huy Güzelliği

    Ebu Abdullah el-Cedelî anlatıyor:
    Hz. Âişe'ye sordum:
    "Rasûlullah'ın ailesine karşı davranışları nasıldı?".
    "O huyca insanların en iyisiydi. Kötü söz söylemez, kaba ve çirkin davranmaz, çarşı ve sokakta kırıcı konuşmaz, bağırmaz, ortalığı velveleye vermezdi. Kötülüğe kötülükle cevap vermez, suçluyu affederdi" dedi.
    Enes'den rivayet ediliyor:
    "Rasûlullah'a on sene hizmet ettim. Bana bir kere dahi; eof!' dememiş, 'Niçin böyle yaptın?' diye sormamış, Yapmasaydın olmaz mıydı?' diye çıkışmamıştır" .
    Simâk'tan naklediliyor: Câbir b. Semure'ye;
    "Sen Rasûlullah'ın sohbetlerine katıldın mı, hiç aynı mecliste oturdun mu?" diye sordum. Câbir;
    "Evet! Rasûlullah (S.A.V) uzun bir müddet susar, pek konuşmaz, gayet az gülerdi. Ashabı onun çevresinde şiirden bahsederler, gündelik olayları anlatırlar, o da bunlara bazen tebessüm ile karşılık verirdi" dedi.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Alçak Gönüllülüğü

    Hz. Ömer (r.a) Peygamberimizden naklediyor:
    "Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı aşırı övdükleri gibi beni övmeyiniz. Ben sadece Allah'ın bir kuluyum. Bana 'Allah'ın kulu ve elçisi' deyiniz' .
    Esved'den naklediliyor:
    Âişe'ye;
    "Rasûlullah (S.A.V) eve girince ne yapardı?" diye sordum.
    "Ailesinin işlerine yardım eder, eskimiş çarık ve gömleklerini diker, namaz vakti gelince de namaz kılardı' dedi.
    Berâ anlatıyor:
    Hendek günü Rasûlullah'ı gördüm. Kucağında toprak taşıyordu. Karnının beyazlığı kararmış, tozdan kirlenmişti. Şu beyitleri terennüm ettiğine şahit oldum:
    "Vallahi, sen olmasan ey Rab,
    Biz rehbersiz kalır, iyilik yapmaz, namaz kılmazdık!
    Bize huzur indir, kalp ferahlığı ve rahmet yağdır,
    Düşmanla karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit kıl!
    Azgınlar, kendilerine uymadığımız için,
    Üstümüze yürüdüler,
    Bizi ancak sen kurtarırsın" .
    Enes'ten naklediliyor:
    Rasûlullah (S.A.V) hasta ziyaretine gider, cenazelere katılır, kölenin bile davetine katılır ve merkebe binerdi. Bir gün onu eyeri liften yapılmış bir merkebin sırtında gördüm.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Edebi Ve Hayası

    Ebu Said el-Hudrî anlatıyor:
    Peygamber (S.A.V), genç kızdan daha haya sahibiydi. Bir şeyden hoşlanmadığı zaman, bunu yüzünden anlardık .
    Enes b. Mâlik diyor ki:
    Rasûlullah (S.A.V) hiç kimseye karşı asık suratlı görünmez, çatık kaşlı durmazdı .

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Şefkati Ve Merhameti

    Enes b. Mâlik anlatıyor: Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştu:
    "Namaza durduğumda bazen uzun okumak istiyorum. Fakat arkamda bir çocuğun ağlama sesini duyunca, annesinin ne kadar huzursuz olduğunu anladığım için kısa kesiyorum, namazımdan feda ediyorum".

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Kibarlığı Ve Olgunluğu

    Enes b. Mâlik anlatıyor:
    Peygamber (S.A.V) ile yürüyordum. Üzerinde, kenarları gayet sağlam, Necran kumaşından yapılma bir şal vardı. Arkadan bir bedevi koşarak Peygamberimizin elbisesine asıldı. Bedevi, öyle kuvvetle çekmişti ki, Rasûlullah'ın omuzunda iz bırakmıştı. Sonra Rasûlullah'a dönerek şöyle dedi:
    "Ey Muhammedi Benim için emir çıkar da, Allah'ın sana verdiği şu maldan biraz da bana verilsin!". Bunun üzerine Rasû-lulîah (S.A.V) adama doğru döndü. Hafifçe tebessüm ederek;
    "Tamam, olur" dedi ve bu köylüye istediğinin verilmesi için emir verdi .
    Ebu Hureyre'den naklediliyor:
    Tufeyl b. Amr ed-Devsî Peygamber (S.A.V)'in yanma gelerek şöyle dedi:
    "Devsliler isyan ettiler, hak yoldan yüz çevirdiler. Onlara beddua et!". Bunun üzerine Peygamberimiz kıbleye yöneldi, ellerini kaldırdı ve şöyle duâ etti:
    "Allah'ım! Devslileri doğru yola eriştir! Onlara akıl fikir ver!
    Allah'ım! Devslileri doğru yola eriştir, onlara gerçeği göster! Allah'ım! Devslilere doğru yolu gösteri' (Buhari-Müslim).
    Hz. Âişe'den naklediliyor:
    Peygamber (S.A.V) hiç bir hizmetçisine bir fiske dahi vurmamıştır. Kabaca bir hareket ve zorbalık için elini kaldırmamış, sadece Allah yolunda savaş için elini kaldırmıştır. Ona bir kötülük dokunduğu için intikam almaya kalkışmamış, ancak Allah'ın yasaklan çiğnendiği zaman celallenmiş tir ve intikamını da Allah almıştır. Ona, biri diğerinden daha kolay ve basit iki şey sunulduğunda, kolay olanını tercih ederdi. Ama bu haram bir şey olursa, kesinlikle kabul etmezdi. O, günaha karşı herkesten daha titiz, daha tavizsizdi '.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:43 am

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Şakacılığı

    Hz. Âişe anlatıyor:
    Peygamber (S.A.V) ile birlikte bazı yolculuklara çıktım. Henüz şişmanlamamış tim. Peygamber (S.A.V) oradakilere:
    "Haydi, ileri gidin biraz" dedi. Sonra bana dönerek; "Haydi, gel bakalım seninle yarışalım!"
    dedi. Onunla yarıştım ve onu geçtim. Daha sonra ben biraz kilo aldım. Yine bir sefere çıkmıştık. Peygamber (S.A.V) seferde etrafında bulunanlara;
    "İleri gidin bakalım" dedi ve bana;
    "Şimdi gel, yarışalım haydi!" dedi. Yarıştık ve beni geçti. Sonra gülerek şöyle dedi:
    Ta... İşte nasıl da kesildin?".

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Cömertliği

    İbni Abbas (r.a) anlatıyor:
    Rasûlullah (S.A.V) insanların en cömertiydi. Ramazan ayında Cebrail (a.s) ile görüşünce daha da cömertleşirdi .
    Enes (r.a) anlatıyor:
    Rasûlullah (S.A.V) kendisinden ne istense verirdi. Bir keresinde adamın biri Peygamber (S.A.V)'e durumunu bildirerek ihtiyacı için bir şeyler istedi. Rasûlullah (S.A.V) o sene zekâta ayrılan koyunlardan bir kısmını adama verdi. Adam kabilesine dönünce şöyle dedi:
    "Ey millet! gelin İslâm'a girin! Muhammed hiç açlık ve fakirlikten korkmayan bir adam gibi dağıtıyor

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Cesareti

    Ebu İshak Berâ'dan naklediyor: Berâ'ya;
    "Huneyn günü Rasûlullah'ı bırakıp kaçtınız mı?" diye soruldu.
    Berâ;
    "Evet... Fakat Rasûlullah yerinden bile kıpırdamadı, hiçbir yere kaçmadı. Hevâzin kabilesindekiler son derece keskin nişancı ve atılgan savaşçılardı. Biz onlara hücuma geçtiğimizde, önümüzden çekilip yolu açtılar. Biz ganimetlerin üzerine atıldık. Ama bizi ok yağmuruna tuttular. Herkes geriliyordu. O sırada Rasûlullah'ı gördüm. Beyaz katırı üzerinde dimdik duruyor ve şöyle diyordu:
    Yalan yok! Ben bir peygamberim.
    Ben Abdulmuttalib oğlu bir askerim!'"

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Diğer Peygamberlere Üstünlüğü

    Câbir b. Abdullah, Rasûlullah (S.A.V)'dan naklediyor:
    "Benden önce hiçbir peygambere verilmeyen beş şey bana verildi: Bir ay uzak bir mesafede de olsa, düşmanımı korkutabilme nimetiyle zafere eriştim. Yeryüzünün her yanı benim için tertemiz bir mescittir. Ümmetimden bir fert namaza nerede yetişirse, orada kılabilir. Savaş ganimetleri bana helâldir. Ama öncekilere helal değildi. Bana büyük şefaat hakkı da verilmiştir. Önceki peygamberler sadece kendi toplumuna gönderiliyordu. Ben ise tüm insanlara gönderildim" .
    Enes, Rasûlullah'tan naklediyor:
    Kıyamet gününde cennetin kapısına gelir ve açılmasını isterim. "Hâzin" isimli melek sorar:
    "Sen kimsin?".
    "Ben Muhammed'im" derim. Melek;
    "Bu kapıyı ilk önce sadece sana açmakla emrolundum. Senden önce hiç kimseye açamam!" diyerek kapıyı açar.
    Enes, Rasûlullah'tan naklediyor:
    "Ben kıyamette ilk dirilenim. Ben onların sözcüsü olacağım, ümitsizliğe kapıldıkları vakit onları müjdelerle sevindireceğim, kıyametteki hamd sancağı benim elimde olacaktır. Ben Rabbim nez-dinde insanoğlunun en şereflisiyim. Kibir ve gurur yok
    İbnü'l-Enbârî son cümleyi şöyle açıklıyor: "Tüm bu yüce niteliklerle böbürlenecek değilim. Rabbime şükredeyim ve Allah'ın bana verdiği nimetleri ümmetime duyurayım diye bunları söylüyo-
    rum .
    Hattabî de "Hamd Sancağı"nı şöyle açıklıyor:
    "Hamd sancağı elimde olacaktır" cümlesinin anlamı hep kafamı kurcalamıştır. Sonunda Ukbe b. Amir'den rivayet edilen bir hadiste şu tabire rastladım: "Cennete ilk girenler, tüm zaman ve şartlarda Allah'a hamdedebilen kullardır. Onlara birer sancak verilecek ve bu şekilde cennete gireceklerdir".
    Enes b. Mâlik, Rasûlullah (S.A.V)'dan naklediyor:
    "Ben kıyamette ilk şefaat edecek olanım. Yine en çok takipçiye ve en kalabalık ümmete sahip olan Peygamber benim. Cennet kapısına ilk ulaşan da ben olacağım' .

    Peygamberimiz (S.A.V)'Le Önceki Peygamberler Arasındaki Fark

    Ebu Hureyre (r.a) Rasûhıllah'tan naklediyor:
    "Benimle benden önceki peygamberler arasındaki fark şu örnekle izah edilebilir: Bir adam gayet güzel bir ev yapmış, süslemiş ve sağlamlaştırmıştır. Ancak köşelerin birinde boş bir tuğla yeri vardır. İnsanlar evi gezip dolaşırken hayran olmakta ama şu soruyu da sormaktadırlar: 'Şuracığa da bir tuğla koysaydın ya! Evin mükemmel olurdu!' İşte ben o tuğlayım" .

    Meleklerin Peygamber Efendimiz (S.A.V)'İn Arkasında Yürümesi

    Câbir (r.a)'den naklediliyor:
    Rasûlullah (S.A.V)'m ashabı onun önünden yürürken melekler de arkasından gelip duâ ederlerdi .

    Sahabenin Peygamberimiz (S.A.V)'E Gösterdiği Sevgi, Saygı Ve Bağlılık

    Enes (r.a) anlatıyor:
    Peygamberimizi saçlarını kestirirken gördüm. Berber saçları keserken, sahabîler Peygamberin etrafında dört dönüyor, yere bir tek kıl dahi düşürmeden bütün saçları topluyorlardı.
    Enes fr.a) anlatıyor:
    Uhud günü savaş meydanında herkes büyük bir karmaşa içinde, endişeyle koşuşturuyordu. Birden; "Muhammed öldü, Mu-hammed öldü!" dediler. Bu çığlıklar Medine sokaklarında yankılanmaya başladı. Ensar'dan bir kadın evinden çıkıp koşarak savaş alanına ulaştı. Orada kardeşi, babası, eşi ve oğlunun cesetleriyîe karşılaştı.
    Kadın;
    "Peki, Peygamber nerede? O ne yapıyor?' diye sordu. Gözleri
    dört bir yanda Rasûlullah'ı arıyordu. Ona;
    "Dosdoğru ilerle!" dediler. Nihayet Rasûlullah'm yanma vardı, mübarek elçinin elbisesinden tuttu:
    "Anam, babam sana feda olsun ya Rasûlallah! Sen ölmedin ya... Hiçbir şey umurumda değil artık" dedi.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn İbadeti

    Alkame anlatıyor:
    Hz. Aişe'ye;
    "Peygamber (s.aYin özel ibadet günleri olur muydu?" diye sordum.
    "Hayır! O devamlı ibadet ederdi. Hanginiz Rasûlullah'ın katlandığına katlanabilir ki?" dedi.
    Küreyb, İbni Abbas'tan naklediyor:
    İbni Abbas, kendi teyzesi ve Peygamberin eşi olan Meymu-ne'de gece yatısına kalırdı. Ibn Abbas şöyle anlatıyor:
    "Ben Peygamberin karşısında uyuyordum. Gece yarısı olunca Peygamberin yatağından kalktığını hissettim. Rasûlullah yüzünü oğuşturdu. Ali İmran sûresinin son on âyetini okuyordu. Daha sonra abdest aldı ve namaz kıldı. Ben de kalktım. Rasûlullah'ın yaptığı gibi Kur'ân okudum, abdest aldım, onun yanına gidip namaza durdum. Rasûlullah sağ eliyle başımı okşadı, elimden tuttu. Sonra iki rekât kıldı, iki rekât, iki rekât, iki rekât derken en sonunda üç rekât kıldı ve yattı. Bir müddet sonra müezzinin (sesiyle) kalktı, kısa okuyarak iki rekât daha namaz kıldı. Sonra da sabah namazını kıldırmak üzere mescide yöneldi'.
    Humey anlatıyor:
    Enes b. Mâlik'e, Rasûlullah'ın ibadeti soruldu. Şu cevabı verdi:
    "Bazen geceleyin Rasûlullah(S.A.V)'ın namaz kılmadığını sanırdık. Ama bir de bakardık ki namaz kılıyor. Bazen de uyumadığını sanırdık. Ama onu uyumuş bulurduk. Ay boyunca oruç tutardı. Öyle ki, onun oruçsuz gününe rastlamazdık'
    Hz. Aişe anlatıyor:
    Rasûlullah (S.A.V) namaza durduğunda, (kıraati) öyle uzatırdı ki, ayakları yorulur ve çatlardı. Ona derdim ki:
    "Ya Rasûlallah! Niye böyle yapıyorsun Allah senin gelmiş geçmiş tüm günahlarını atfetmiştir"'.
    Peygamber (S.A.V) şu cevabı verdi:
    "EyAişe! Şükreden bir kul olmayayım

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Kanaatkârlığı

    Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah (S.A.V) şöyle duâ ederdi:
    "Allah'ım! Muhammed ailesine sadece günlük rızkını . Ebu Hâzim, Ebu Hureyre'den naklediyor:
    "Ebu Hureyre'nin canını elinde tutan Allah'a andolsun ki, Rasûlullah (S.A.V) ve ailesi dünyadan göçene kadar ardarda üç gün buğday ekmeğiyle karnını doyurmamıştır'
    Hz. Aişe (r.a) anlatıyor:
    "Peygamber (S.A.V)'in geceleyin üzerinde yattığı eski yaygının içi lifle doldurulmuştu' .
    Hz. Ömer (r.a) anlatıyor:
    "Peygamberimizi bazen iki büklüm görürdüm. Karnını doyurabileceği bayat bir hurma bile bulamazdı' .
    Ebu Hâzim anlatıyor:
    Sehl b. Sa'd'a;
    "Rasûlullah (S.A.V) ayıklanmış ve Öğütülmüş beyaz un yedi mi hiç?" diye sordum.
    Sehl;
    "Peygamber (S.A.V) risalet geldiği günden âhirete göçene kadar beyaz ve temiz unu hiç görmemiştir" dedi.
    "Peki, ayıklanmamış (kepekli) arpayı nasıl yiyordunuz?"dedim.
    "Önce öğütürdük, sonra üfler, rüzgâra verirdik. Uçan uçardı. Kalanı da pişirip yerdik" dedi.
    Câbir (r.a) anlatıyor:
    "Peygamber ve ashabı hendekleri kazdığında çok yorulmuş ve acıkmışlardı. Peygamberimiz açlığı belli olmasın diye karnına taş bağlamıştı".
    Urve anlatıyor:
    Teyzem Aişe şöyle derdi:
    "Bazen iki ay geçerdi de, evimizden hiç ateş tütmezdi". Ben de;
    "Peki teyzeciğim, nasıl yaşıyordunuz? Ne yiyordunuz?" diye sorardım.
    "İki siyaha talim ederdik. Hurma ve Su derdi.
    Hz. Aişe anlatıyor:
    "Peygamber (S.A.V)'in sabahki yemeği akşama, akşamki yemeği de sabaha kalmazdı. O yanında hiçbir gereksiniminden iki tane bulundurmamıştır. Ne iki gömleği olmuştur, ne de iki elbise ve şalvara sahipti. Onun birden fazla çarığı da yoktu. Onu evde boş göremezdiniz. Mutlaka bir fakire verilmek üzere çarıkları tamir eder, yırtıklarını dikerdi".
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:45 am

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Çıktığı Savaş Ve Akınlar

    Hz. Peygamber (S.A.V) 27 harbe katılmıştır. Bunların dokuzunda bizzat savaşmıştır. Bunlar; Bedir, Uhud, Müreysi, Hendek, Ku-rayza, Hayber,.Feth, Huneyn, Tâiftir.

    Peygamberimiz (S.A.V) Güzel Konuşurdu

    Peygamber (S.A.V) Arapça'yı en güzel konuşandı. Şöyle derdi:
    "Rab Teâlâ beni yetiştirmiştir. O ne güzel bir eğitici ve öğreticidir. Ben, Beni Sa'd kabilesinde büyüdüm. Bana özlü, hikmet dolu kelimeler verildi".
    Ali b. Ebî Tâlib (r.a) diyor ki;
    "Hangi kelimeyi Araplardan duymuşsam, onu mutlak Rasû-lullah'tan da duyardım. Bazen hiçbir Arap'tan duymadığım değişik kelimeler de duyardım ondan".

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Veciz Sözleri, İnce Benzetmeleri

    Rasûlullah (S.A.V);
    "Çöplükte yetişen yeşillikten sakının" buyurdu .
    Rasûlullah'a bunun ne olduğu soruldu. O da:
    "Kötü ortamda yetişen güzel kadınF dedi.
    "Bir mümin aynı delikten iki defa ısırılmaz" .
    "İnsanlar bir tarağın dişleri gibidirler' .
    "Kişi kardeşi ile çoktur" .
    "Kendisine lâyık gördüğünü sana lâyık görmeyenin dostluğunda hayır yoktur" .
    "Bir şeye olan aşırı sevgin seni kör ve sağır eder. Bütün avlananlar post giyer .
    "Kalpler, iyilik yapana doğru meylederler" .
    "Belâ, dilden çıkana bağlıdır.
    "İnsanların her biri, altın ve gümüş gibi bir madene sahip-tir"
    "Bir baba oğluna, güzel ahlâktan daha iyi bir şey veremez'
    "Gün aşırı ziyaret et, sevgin artsın' (Ziyaretin kısa ve seyrek olsun ki, aradaki sevgi azalmasın).
    "Ameller, niyetlere göredir" .
    "Sirkenin balı bozması gibi, kötü huylar da ameli bozar" .
    "Duymak, görmek gibi değildir' .
    "Harp, hiledir" .
    "Tüm olgunlar sabırlıdır. Tecrübesiz hakim yoktur" .
    "Kim bu dini zorlaştırırsa, din onu yener.
    "Mümin müminin aynasıdır .
    "Uyanık kişi kendini bilen ve ölümden sonrası için çalışandır. Zavallı kişi ise nefsinin istediğine takılan, sonra da Allah'tan kuruntularının gerçekleşmesini umandır" .
    "Az ve yeterli olan, çok ve oyalayıcı olandan hayırlıdır .
    "Kim Allah'a ve âhiret gününe îman ediyorsa, ya hayır söylesin ya da sussun! .
    "Pehlivan ve çetin kişi, insanları yenen değildir. Gerçek, kahraman kendini (nefsini) yenendir" .
    "Kim iki dudağı ve iki bacağı arasındakilere sahip olacağını garanti ederse, ben de cenneti garanti ederim .
    "Üst el, alt elden hayırlıdır" (Veren, alandan hayırlıdır).
    "Hikmetli söz, hikmet sahibinin kayıp malıdır" .
    "Kanaat, tükenmeyen hazinedir"
    "Mümin, insanların güven (emniyet)'Ze baktıkları kişidir. Müslüman, tüm müslümanların onun elinden ve dilinden zarar görmediği kişidir. Muhacir Allah'a göçen, Allah için göçendir".
    "Kişideki en kötü huylar, kahreden korkaklık ve ölesiye cimriliktir
    "Sana güvenen kişinin emanetini koru, onun güvenini sarsma! Sana boş veren ve ihanet edene de ihanet etme!'.
    "Kendisine bir şey emanet edilmeyen güvenilmez kişinin îmanı da yoktur! Sözünü tutmayanın dini yoktur!' .
    "İki hırslı hiç doymaz: İlim aşığı ve dünya aşığı"
    "Cehaletten daha korkunç fakirlik, akıldan daha büyük nimet, kibirden daha kötü bir yalnızlık yoktur'' .
    "Ne edersen onu bulursun' .
    "Zulüm, kıyamet gününde kat kat karanlıklar olarak tecelli edecektir ,
    "Olgunluk ve ilmin biraraya gelmesinden daha güzel bir birleşme olamaz' .
    "Yerin derinliklerindeki rızka yapışın" .
    "Dünyada bir garib yabancı ya da bir yolcu ol ve kendini kabir ehlinden say
    "Affetmek insana şeref kazandırır. Tevazu ise insanı yükseltir' .
    "Yakınları ve ana-babayı ziyaret ömrü artırır'
    "Allah'ım! Zenginlik ve fakirliğin sebep olacağı fitneden sanasığınırım' .
    "insanların en bedbahtı, başkasının dünyası için kendi âhiretini feda edendir' .
    "Tamahkâr olmayınız! Zira tamahkârlık, pusuda bekleyen fakirliktir .
    "Başarıya ulaştıran hallerinizi gizleyiniz. Zira nimetlerin tümü kıskançlığa maruzdur"
    "İyilik hazinelerinden biri de, başa gelen felaketleri gizlemek-tir .
    "İyiliğe rehber olan, iyiliği yapmış gibidir .
    "İki nimet var ki, insanların çoğu bunların değerini bilmez: Sağlık ve boş vakit" .
    "Kardeşinin başına gelen bir musibetten ötürü sevinip coşma! Allah onun yaralarını sarar da, seni daha beteriyle imtihan eder.
    Rasûlullah (S.A.V)'m bütün hikmetli sözlerini burada zikretmek mümkün değil. Zira onun kelâmı pür hikmettir. Onun ahlâkını, kibarlığını ve mübarek hallerini anlatmak istesek ciltler dolusu yazmak zorunda kalırız.
    Biz ise bütün hazine Öbeklerinden birer avuç alarak azla yetiniyoruz. Zaten Peygamberimizin bütün yönlerine sembolik olarak işaret ettik. Elinizdeki eser onu anlatmaya yetmez.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ Empty Geri: Hz.MUHAMMED (S.A.V) HAKKINDA GENİŞ BİLGİ

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 03, 2010 10:48 am

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Sevgili Rabbine Göçüşü

    Rasûlullah (S.A.V) Hz. Âişe'nin odasmdayken başına şiddetli ağrılar girdi. Hz. Aişe olayı şöyle anlatıyor:
    Baş ağrısının başladığı gün Ali Rasûlullah'm yanma gelmişti. Ben endişeyle;
    "Ah... Başı öyle ağrıyor ki!.." diyordum. Hz. Ali de hayıflanıyor;
    "Ah... Mübarek elçimiz... Ateşler içinde!" diyordu. Peygamberimizin bu hastalığı 12-14 gün sürdü.
    Peygamberimiz hastalık günlerinde bazen ateşten baygın düşerdi. Bir keresinde yatsıya doğru yine bayıldı. Ayıklığında hemen;
    "Cemaat namaza durdu mu?" diye sordu. "Hayır Ya Rasûlallah... Seni bekliyorlar" dedim.
    Rasûlullah namaza gidemedi. Yerine Ebu Bekir'in gitmesini istedi. Ebu Bekir pek yumuşak kalpli, çok ağlayan bir sahabi idi. Gözyaşları içinde Hz. Ömer'e;
    "Ey Ömer! Cemaate namazı sen kıldırsan" dedi.
    Ömer;
    "Hayır, hayır! Ey Ebu Bekir! Sen buna daha layıksın" dedi.
    İşte o günlerde tüm namazları Hz. Ebu Bekir (r.a) kıldırmış-tır. İbni Habîb el-Hâşimi'nin belirttiğine göre Hz. Ebu Bekir(r.a) 17 vakit namaz kıldırmıştır.
    Son günlere doğru Rasûlullah (S.A.V) odasından çıktı ve namaz kılanlara doğru baktı. Enes şöyle anlatıyor:
    Peygamber (S.A.V)'in yüzü bembeyaz bir halde, güçlükle bize bakıyordu. Hepimiz onun ayağa kalkıp yürümesinden ötürü sevinçliydik. Hz. Ebu Bekir (r.a) imamlık makamından çekilerek Allah elçisi-ne yol açtı. Kâinatın incisi hafifçe gülümseyerek;
    "Haydi namazınızı tamamlayınız" dedi ve yavaşça yattığı yere geçti. İşte o gün Rasûlullah (S.A.V) âhirete göçmüştür .
    Hz. Aişe, Peygamber (S.A.V)'in son anlarını şöyle anlatıyor:
    Peygamber (S.A.V)'in dilinden devamlı şu kelimeler dökülüyordu:
    "Ey insanların Rabbi! Zorluğu gider, şifa ver! Gerçek şifa verici sensin. Ancak sen kurtarırsın dertten".
    Allah Rasûlü'nün durumu iyice ağırlaşmıştı. Elinden tuttum. Onu teskin etmeye çalışıyordum. Elini hafifçe benden çekti ve şöyle duâ etmeye başladı:
    "Allah'ım! Beni bağışla! Beni artık yüce dostun yanına İlet!". İşte Rasûlullah'tan duyduğum son söz buydu.
    Hz. Aişe, efendimiz vefat ettikten sonra evinden kalın bir örtüyle, sert, kaba bir elbise çıkardı ve şöyle dedi:
    "işte... Rasûlullah bu iki elbise içinde Rahmet-i Rahman'a kavuştu' .
    Hz. Âişe (r.a) devam ediyor:
    "Rasûlullah geriye ne altın, ne gümüş, ne koyun, ne de binek bıraktı. Herhangi bir vasiyette de bulunmadı",
    Cafer b. Muhammed'den naklediliyor:
    Rasûlullah (S.A.V) pazartesi günü vefat etti. O günün gecesi de defnedildi.

    Hz. Ebu Bekir (R.A)'İn, Hz. Peygamber (S.A.V)'İn Ölüm Haberini Duyurması

    Hz. Âişe (r.a) anlatıyor:
    Ebu Bekir (r.a) evinden çıktı. At üzerinde mescide gitti. Hiç kimseyle konuşmadan Âişe'nin yanına geldi. Peygamber (S.A.V) Yemen kumaşına sarılmış bir vaziyette cansız duruyordu. Ebu Bekir Rasûlullah'm yüzündeki örtüyü çekti. Rasûhıllah'ı öpmeye, hüngür hüngür ağlamaya başladı.
    "Anam, babam sana feda olsun. Vallahi Allah seni iki defa öldürmeyecektir. Sana yazılan ölümü artık tattın. " dedi.
    İbn Şihab, Ebu Seleme'den, o da Abdullah b. Abbas'tan
    naklediyor:
    Hz. Ebu Bekir, insanların içine çıktı. Onlara Rasûlullah'm Öldüğünü söylemeye çalışıyordu. Ömer haberi kabul etmek istemiyordu. Hz. Ebu Bekir;
    "Otur ey Ömer! Dinle!" dediyse de Ömer oturmuyordu. İnsanlar Ömer'i bırakıp Ebu Bekir'in çevresinde toplandılar. Ebu Bekir o zaman insanlara şöyle hitabetti:
    "Bakınız! Sizden kim Muhammed'e tapıyorsa, Muhammed ölmüştür. Allah'a tapanlar ise bilsin ki, Allah dipdiridir! O ölmez. Rab Teâlâ buyuruyor ki:
    'Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye (eski dininize mi) döneceksiniz? '.
    Hz. Ömer bu âyeti işitince birden yere yığıldı. Bayılmıştı.

    Fâtıma (R.A)'ın Üzüntüsü

    Enes anlatıyor: Peygamber (S.A.V)'in durumu ağırlaşınca Fâtıma (r.a);
    "Ah babacığım... Vay babamın başına gelenler!.." diyordu.
    Rasûlullah (S.A.V) ise;
    "Bugünden sonra baban hiç dert çekmeyecek güzel yavrum" dedi.
    Rasûlullah âhirete göçtüğünde Fâtıma ağlıyor ve şöyle diyordu:
    "Babacığım, Rab Teâlâ çağırdı ve hemen koştun... Babacığım, şimdi Firdevs Cenneti senin yurdundur. Babacığım, seni Cibril'e teslim ettik"
    İbni Abbas (r.a) diyor ki:
    Rasûlullah (S.A.V) 41 yaşında risâletle görevlendirildi. Risâ-letten sonra Mekke'de 13 sene kaldı. Medine'de ise 10 sene kalmıştır. Vefat ettiğinde ise 63 yaşındaydı.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Pak Bedeninin Yıkanması

    Hz. Ali (r.a), Rasûlhıllah'm sırtını duvara yasladı. Rasûlullah (S.A.V)'m üzerinde gömleği vardı. Abbas, Fadl, Katem ise, Ali dle beraber Rasûlullah'ı çeviriyor, yıkamasına yardım ediyorlardı. Usâme ve Salih su döküyorlardı. Hz. Ali Rasûlullah (S.A.V)'ı yıkarken, her ölüden çıkan, her cesedde görülen şeyleri görmedi ve şöyle dedi:
    "Ya Rasûlallah! Cesedin de yaşamın gibi tertemiz! Anam babam sana feda olsun ey Allah elçisiF.
    Peygamberimizi sedir ağacıyla yıkadıktan sonra kuruladılar. Her ölü için yapılan defin hazırlıkları ona da yapıldı ve Peygamberimizi üç kat örtüye sardılar. Onu, iki beyaz gömlek, bir çeşit Yemen beziyle kefenlediler.

    Peygamberimiz (S.A.V)'İn Kabrinin Yeri

    İbni Cüreyc babasından naklediyor:
    Muhammed (S.A.V)'in ashabı, Hz. Peygamber (S.A.V)'in nereye gömüleceği konusunda ihtilafa düştüler. Ebu Bekir (r.a) Rasûlul-lah'ın şöyle dediğini duyduğunu söyledi:
    "Tüm peygamberler öldükleri yere gömülürler".
    Bunun üzerine Rasûlullah'm yattığı yeri açtılar, altına çukur kazdılar ve oraya gömdüler .

    Peygamberimiz (S.A.V)'E Salâtüselam Getirmek

    Enes b. Mâlik'ten naklediliyor:
    "Kim bana bir defa salatüselam getirirse, Rab Teâlâ da ona on defa salatüselam getirir, on günahını siler"

    Ümmetin Getirdiği Salatüselamın Hz. Peygamber (S.A.V)'E Ulaşması Ve Cevap Verilmesi

    Abdullah b. Mes'ud (r.a)'dan rivayet ediliyor:
    "Allah Teâlâ'nın yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Bunlar nerede bir salâtü selam duysalar, hemen bana iletirler" (İmam Ahmed, Müsned).
    Ebu Hureyre (r.a) Peygamber (S.A.V)'den naklediyor:
    "Kim bana salâtü selam getirirse, Rab Teâlâ o salâtü selamı ruhuma ulaştırır. Ben de getirene selam ederim'
    Şu halde Peygamberimiz salatü selam getirene rahmet ve mağfiret dilemektedir.

      Forum Saati C.tesi Eyl. 21, 2024 9:41 am