30- Ölü için adak yapmak, hayvan kesmek şirk imiş. Buna (Minhat-ül Vehbiyye) kitâbının sonundaki
(Eşedd-ül-cihâd) kitâbında arabî olarak cevâb verilmektedir.
30 - Kitabın yüzkırkaltıncı ve yüzellisekizinci sayfalarında, (Allahdan başkası için
hayvan kesmek haramdır. Keserken, bu ümmetin münâfıklarının yıldızlara
yaklaşmak için yaptıkları gibi, Besmele ile kesse bile, mürted olurlar.
Kestiklerini yimek helâl olmaz. Zemahşerî diyor ki, ev satın alınca, yâhut
yeniden yaptırınca, cin çarpmasın diye hayvan kesmek de böyledir. İbrâhîm Merûzî
diyor ki, sultan veya devlet adamları gelince, onlara yaklaşmak için hayvan
kesmek haramdır. Çünkü, Allahdan başkası için kesilmiş olur. İhlâl demek,
yüksek sesle başkası için kesmek demektir. Allahdan başkası için yapılan nezr,
adak hayvanları böyledir. Kesmeden önce söylemek, meselâ bu hayvan falan
seyyide içindir, filan seyyid içindir demek böyledir. Böyle olan nezrleri
keserken Bismillâh demek fayda vermez. Allahdan başkası için yiyecek, içecek
adayarak onlara yaklaşmak da böyledir. Ölüler için ve onlardan bereketlenmek
için türbelere götürüp, türbe yakınlarındaki fakirlere dağıtılan yiyecek ve
içecekleri de, Allahdan başkası için nezr yapanlar ve putlar için, güneş, ay
için, mezarlar için ve bunlar gibi adak yapanlar, Allahdan başkası için yemin
edenler gibidir. Her ikisi de şirktir. Bazı sapıkların mezarlara mum, kandil
için yağ adamaları da, müslümanların sözbirliği ile günahtır. Türbelerde hizmet
eden fakirlere mal adamak, kilisedeki putların hizmetçilerine adamak gibidir.
Bunlar, ibâdettir. Bunları Allahdan başkası için yapmak şirk olur. Hanefî
âlimlerinden şeyh Kâsım, Dürer kitabında diyor ki, uzakta yolcusu olan veya
hastası olan veya malı gayb olan câhiller, bazı sâlih kulların mezarlarına
geliyor: Efendim, Allahü teâlâ yolcuma kavuşturursa veya hastamı iyi ederse
veyahut da gayb olan malıma kavuşturursa, sana şu kadar altın veya yiyecek veya
su veya mum nezrim olsun diyorlar. Böyle nezrler bâtıldır. Adak yapmak
ibâdettir. Allahdan başkası için ibâdet olmaz. Ölünün malı mülkü olmaz. Ona
birşey verilmez. Herşeyi Allah yapar. Ölü birşey yapamaz. Öyle inanmaları
küfürdür. İbni Nüceym, Bahr kitabında diyor ki, bu sapıklıklar, Ahmed Bedevînin
türbesinde çoktur. Hanefî âlimlerinden şeyh Sun'ullah-ı Halebî, Evliyâ için
hayvan kesmek ve adak yapmak câiz değildir diyor. Ahmed Bedevînin türbesi Tanta
şehrindedir. Kendisi (Mülesseme) devletinin bir câsûsudur. Bu
devlet, Fas tarafında idi. Bu câsûs, hîle ve yalanla müslümanları aldattı.
Şimdi türbesi bir kilise gibidir. Onun için adak yapıyorlar. Ona tapınıyorlar.
Her sene üçyüzbin kişi hac yapmak için bu putun yanına geliyor) diyor.
Kitabın yukarıdaki yazılarına dikkat edilirse, âyet-i
kerimeler ve hadis-i şerifler ve Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından
kıymetli yazılar yazarak müslümanların gözlerini boyamakta, haramlara,
mekruhlara hattâ mubâh olan şeylere şirk, küfür damgası basmaktadır. Allahü
teâlânın sevdiği sâlih kullarına ve onların türbelerine put, kilise demektedir.
Sapık inanışlı yetmişiki fırkadan olan câhillerin ve ahmakların yaptığı çirkin
ve bozuk işleri öne sürerek, Ehl-i sünnet Evliyâsına, hâlis ve temiz
müslümanlara kâfir ve müşrik damgasını basmaktadır. Müslümanların, böyle
hîlelere aldanmamaları ve Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru yoldan
ayrılmamaları için, Dâvüd bin Süleymân Bağdâdînin, (Eşedd-ül-cihâd fî
İbtâl-i Dâ'vel-ictihâd) adındaki kitabının otuzbeşinci sayfasından îtibaren
on sayfayı arabcadan türkçeye tercüme ediyoruz. Bunu okuyanlar, vehhâbîlerin
yalan söylediklerini hemen anlıyacaklardır. [(Eşedd-ül-cihâd) kitabı, (Minhat-ül-Vehbiyye)
kitabının devamı olarak (Hakîkat Kitabevi) tarafından mükerreren bastırılmıştır.]
[Önce bu kitabın put dediği Ahmed bin Ali Bedevînin hayatını
kısaca bildirmek uygun görüldü. Şemseddîn Sâmî bey (Kâmûs-ül'a'lâm)
kitabında diyor ki, (Ahmed Bedevî hazretleri, Evliyânın meşhûrlarından ve
şeriflerdendir. Yâni Hz. Hasenin soyundandır. Büyük dedesi, Haccâcın zulmünden,
Fasa kaçmıştı. Kendisi hicretin 596 [m. 1200] yılında Fasta tevellüd etti. Yedi
yaşında iken, babası ve kardeşleri ile Mekkeye geldi. Altıyüzotuzüç (633)
senesinde, gördüğü rü'yâ üzerine Irâka ve Şâma gitti. Sonra, Mısrda Tanta
şehrinde yerleşti. Çok kerâmetleri görüldü. Yüksek bir Velî olduğu anlaşıldı.
Şöhreti her tarafa yayıldı. Ziyâretcileri ve talebesi binleri aştı. Altıyüzyetmişbeş
675 [m. 1276] senesinde Tantada vefât etti.) Vehhâbî kitabının, Ahmed Bedevî
hazretlerine (Mülesseme) devletinin bir câsûsudur demesi de, alçakça ve
çok çirkin bir iftirâdır. Mülesseme ve öteki ismi (Murâbıtîn) olan islâm
devleti, hicretin dörtyüzkırk senesinde, Fasın cenûbunda kuruldu. Baş şehri (Merrâkiş)
idi. İspanyayı ele geçirdi. Yüz sene sonra, hicretin beşyüzkırk (540) senesinde
yok oldu. Yerine (Muvahhidîn) devleti kuruldu. Ahmed Bedevî hazretleri
dünyaya geldiği zaman, Mülesseme devletinin yerinde yeller esiyordu. Kendi
gitmiş, adı kitaplarda kalmıştı. Kitabın müellifi, tefsîr ve hadis ilimlerinde
câhil olduğu gibi, tarih ve fen bilgilerinde de acınacak bir hâldedir. Arabca,
ana lisanı olduğu için, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere ve islâm
âlimlerinin kitaplarına çalakalem, bozuk mânalar veriyor. Bunlardaki ince,
yüksek bilgileri, günlük gazete haberi imiş gibi zannederek, boş kafası ve kısa
aklı ile anladığı gibi sanıyor. Böyle mezhepsizlerden ve din câhillerinden,
Seyyid Kutb adında biri, kendi anladığına göre bir tefsîr yapmış, (Fî-Zılâl-il-Kur'an)
adındaki bu tefsîrini, Kâhire mason locası başkanı olan, dinde reformcu
Muhammed Abdühün, islâmiyeti yıkıcı, bölücü, bozuk yazıları ile doldurmuştur.
Allahü teâlâ, müslüman yavrularını böyle bozuk, zehirli kitapları okuyup
aldanmaktan korusun! Böyle türedi din adamlarının tuzaklarına düşürmesin! Âmîn].
Seyyid Dâvüd buyuruyor ki: Allahü teâlâ için adak yapmak ve
hayvan kesmek ve bunların etlerini fakirlere dağıtıp, sevaplarını Peygamberlere
ve Evliyâya hediye etmek küfür, şirk olurmuş. Bunlara hemen cevap vermek
lâzımdır. Böyle söyliyenler mezhepsizdir. Bunlar, mezhep imamlarına, islâm
âlimlerine uymuyorlar. Kendi kısa görüşleri ile, noksan akılları ile
konuşuyorlar. Burada, önce onları red edeceğiz. Sonra islâm âlimlerinin bildirdiklerini yazacağız.
Bakara sûresinin ikiyüzyetmişinci (270) âyet-i kerimesinde
meâlen, (Fakire verdiğiniz sadakaları ve yaptığınız nezrleri, Allahü teâlâ
biliyor) ve Hac sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde meâlen, (Nezrlerini
yerine getirsinler) buyuruldu. Dehr sûresinin yedinci âyetinde, (Onlar
nezr ettiklerini yaparlar) buyurarak övmektedir. Bu âyet-i kerimelerde,
Allahü teâlâ, nezr edenleri bilirim diyor. Nezr edenleri övüyor. Nezrin,
fakirlere nafaka olduğunu bildiriyor.Resûlullah efendimize sordular: Bir erkek
veya bir kadın, Mekke şehrinden başka bir yerde, deve kesmeyi nezr ediyor. Bu,
câhiliyyet zamanında,putların önünde kesilen deve gibi mi olur? Cevabında, (Hayır
öyle olmaz, nezrini yerine getirsin! Allahü teâlâ, her yerde hazır ve nâzırdır.
Herkesin nasıl niyet ettiğini bilir) buyurdu. Bu hadis-i şerif, sapık
sözlere cevap olarak yetişir. Allah rızası için kesilmesi nezr edilen hayvanı,
sâlih kimselerin mezarları yanında keserek, etini orada bulunan fakirlere dağıtmak
ve sevabını o sâlih kimsenin ruhuna bağışlamak câizdir. Bir zararı yoktur.
Allah rızası için kesilmesi adak yapılan hayvan elbette kesilecektir. Bu
hayvanı kesmek, bir ibâdettir. Etini fakirlere dağıtmak da, ayrı bir ibâdettir.
Bu her iki ibâdetin başka başka sevapları vardır.
Müellifin, ölüler için adak yapılmasını ve mezar yakınında,
Allahü teâlâ için hayvan kesmesini, puta tapmaya benzetmesi, müslümanlara büyük
iftirâdır. Bu sözünü, âyet-i kerime ile ve hadis-i şerif ile isbât etmesi
lâzımdır. Adak için, böyle bir isbât yapamıyor. Kâfirler için, müşrikler için
gelmiş olan âyet-i kerimeleri müslümanlara bulaştırmaya kalkışıyor. Fıkh
âlimlerinin kitaplarında haram veya mekruh hattâ câiz olduğu bildirilen şeyleri
yazarak, küfürdür, şirktir, yaygarasını basıyor. Zaten, mezhep imamlarına, fıkh
âlimlerine kıymet vermiyor. Ehl-i sünneti aldatmak için, müslümanların gözünü
boyamak için, işine gelen, çıkarına yarıyan yerleri yazıyor. Hâlbuki, âyet-i
kerimelerden ve hadis-i şeriflerden kendi anladığına uymaktadır. Bekara
sûresinin yüzyetmişüçüncü âyet-i kerimesinde meâlen, (Müşrikler, Allahdan
başkası için ihlâl ediyorlar) buyuruldu. Bu âyet-i kerimeyi ileri sürüyor.
Hep bu âyet-i kerimeyi koz olarak kullanıyor. Allahü teâlâdan başka niyet ile
hayvan kesen kâfir olur, müşrik olur diyor. Bunun sözüne göre, bütün
müslümanlar kâfir olmaktadır. Çünkü islâm memleketlerinde hergün yimek için
milyonlarca hayvan kesiliyor. Bunların hiçbiri Allahü teâlânın rızası için,
ibâdet olmak için değil, ticâret için veya yimek için kesilmektedir. Allahü
teâlâdan başkası için hayvan kesen müşrik olur diyen kimse, buna nasıl cevap verebilir?
Başka yerlerde keserek, sevabını ölülerin ruhuna göndermek
câiz olur diyorlar. Onlara göre, bunun da küfür ve şirk olması lâzım gelir.
Bunları Allah için kesiyoruz, etini fakirlere dağıtıp sevabını ölülerimize
bağışlıyoruz diyorlar. Onlara deriz ki, Peygamber için ve Evliyâ için diyerek
de bu niyet ile kesilmektedir. Bunlar için hayvan kesenin niyetinin bozuk
olduğunu nereden anlıyorsunuz? Herkesin niyetini yalnız Allahü teâlâ bilir ve
Onun haber verdiği kimse bilir. Başka kimse bilemez. İleri sürdükleri,
yukarıdaki âyet-i kerimedeki (İhlâl) kelimesi, bağırarak söylemek
demektir. Câhiliyye zamanında, putlara tapanlar, hayvan keserken (Lât için) ve
(Uzzâ için) diyerek bağırırlardı. Müslümanlar, (Bismillâh) veya (Allahü
ekber) diyerek keser. Müşrikler, Allah adı yerine putların ismini
söylerlerdi. Bir müslüman, Allahü teâlânın ismi yerine, meselâ Abdülkâdir-i
Geylânî veya Ahmed Bedevî için diyerek keserse, bunu bilerek söylemesi, haram
olur, bilmiyerek söyledi ise, âlimlerin buna öğretmesi lâzımdır. Buna hemen
kâfir denemez. Bu söylediklerimizi daha da îzâh edelim:
İbni Nüceym Zeynül'âbidîn-i Mısrînin [Zeynül'âbidîn 970 [m.1562] de vefât etti.]
(Bahr-ür-râık) ve kardeşi Ömer ibni Nüceymin [Ömer 1005 [m. 1597] de vefât etti.]
(Nehr-ül-fâık) kitaplarında ve Kâsım bin Katlûbüganın
(Dürer-ül-bihâr) şerhinden alarak (Redd-ül-muhtâr)ın
yemin kısmında diyor ki, (Câhillerin ölüler için yapmakta olduğu adaklar ve
Evliyâya yaklaşmak için türbelerine götürülen kandil yağları, mumlar ve paralar
yalnız ölü için olursa bâtıldır, haramdır. Fakat yine küfür değildir, şirk
değildir. Fukaraya dağıtmak ve sevabını Evliyânın ruhuna göndermek için olursa
câizdir. Kâsım bin Katlûbüga, (Nezr yapmak ibâdettir. Mahlûk için ibâdet yapmak
câiz olmaz) diyor. Bu sözü, (Nezr, bir fayda getirmez, cimrinin malının
gitmesine sebep olur) hadis-i şerifine uymamaktadır. Bu hadis-i şerif,
nezrin mekruh olduğunu gösteriyor. Mekruh olan şey, ibâdet olmaz. Müslümanların
hayvan adamaları ve başka şey adamaları, hep Evliyânın türbesinde bulunan veya
başka yerlerdeki fakirlere dağıtmak içindir. Malın, etin ölüye verilmesini,
ölünün kullanmasını düşünen hiç kimse yoktur. Hanefî mezhebinde, nezrin bir
yerde yapılmasını belli etmek lâzım değildir. Belli edilen yerde yapılması da
lâzım olmaz. Meselâ, falan Velî için nezrim olsun demek câizdir. Böyle
söylemek, Allah için yaptığım nezrin sevabı, bu Velî için olsun demektir. Bu
hayvanı, bu Velînin mezarı yanında kesmek lâzım olmaz. Başka yerde kesmek,
başka yerdeki fakirlere dağıtmak da câiz olur. Nerede kesilirse kesilsin,
sevabı niyet edilen Velînin ruhuna gider. Bununla berâber, yukarıdaki yazı,
Kâsımın sözüdür. Kendisi, Kemâleddîn Muhammed ibni Hümâmın talebesidir. [İbni
Hümâm 790 [m. 1388] da tevellüd ve 861 [m. 1456] de vefât etmiştir.] Önce gelen
âlimlerden hiçbiri Kâsım gibi söylememiştir. Yalnız İbni Teymiyye söylemiştir.
İbni Teymiyye, çeşidli adaklar yapmak, bilhâssa hayvan kesmeyi adamak ve kabir ziyâreti
gibi işlerde müslümanları kötülemekte aşırı gitmektedir. Kendisine, zamanında
bulunan ve sonra gelen Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu cevaplar vermiş, ortaya
attığı sapık düşünceleri çürütmüşlerdir. Kâsımın sözüne doğru denilse bile bu
sözün müslümanları lekelemiyeceğini islâm âlimleri bildirmişlerdir. Çünkü Kâsım
da, fakirlere dağıtmak niyet edilirse câiz olur demektedir. Bütün müslümanların
adaklarını bu niyet ile yaptıklarını yukarıda bildirmiştik. Ehl-i sünnetin
Kâsıma benziyen sözlerini, vesika olarak ileri sürmeleri, müslümanları aldatmak
içindir. Çünkü onlar, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden başka sözleri
vesika olarak kabûl etmemektedirler. Biz de, onlara sorarız: Peygamberlere ve
Evliyâya adak yapmanın şirk olduğunu gösteren âyet-i kerime ve hadis-i şerif
isteriz. Karşımıza yalnız yukarıda yazdığımız (ihlâl) âyet-i kerimesini
çıkarıyorlar. Bu âyet-i kerimeye dayanmaları, bir şüphe ve ihtimaldir. Şüphe
ile ve ihtimal ile mantık yürütülmez. İstidlâl yapılamaz. [(Dürr-ül-muhtâr) fıkh
kitabında, bu âyet-i kerime için, hayvanı kesip, toprakla örtmek, fakirlere
dağıtmamaktır, diyor. Görülüyor ki, hac zamanında, Minâda kesilen yüzbinlerle
hayvanı toprak altında bırakmaları, açlara, muhtaçlara dağıtmamaları (ihlâl)
olmaktadır. Böyle yapanların müşrik, kâfir olmaları Îcap eder. Yimek için,
meselâ misafir için hayvan kesmek, ihlâl olmaz. Çünkü, İbrâhîm aleyhisselâmın
sünnetidir. Yimek için hayvan kesmek ihlâl olsaydı, müşriklerin ihlâlini
İbrâhîm aleyhisselâm elbet yapmazdı.]
[Zemahşerî Ebülkâsım Mahmûd cârullah mu'tezilî 538 [m. 1144]
de Cürcâniyyede, Ebû İshâk İbrâhîm Merûzî şâfi'î 340 [m. 952] da, Sun'ullah
Halebî Mekkî hanefî 1117 [m. 1705] de vefât etti. Bunun (Seyfullah alâ-men
kezzebe alâ-Evliyâillah) kitabı, Evliyânın kerâmetlerini uzun anlatmaktadır.
Şerif Ahmed Bedevî 675 [m. 1276] de Mısrda Tantada, Şemseddîn Sâmî bey 1322 [m.
1904] de İstanbulda Erenköyde, vefât ettiler. Seyyid Kutb 1386 [m. 1966] da
Mısrda çıkardığı fitne sonunda öldürüldü. Kâsım bin Katlûbüga Mısrî hanefî 879
[m. 1474] da vefât etti. Şemsüddîn Muhammed Konevînin (Dürer-ül-bihâr)ı
şerh ederken, nezr, adak bahsinde verdiği bilgileri, İbni Âbidîn
açıklamaktadır.]
Tekrar edelim ki, Evliyâ için, yâni Allahü teâlânın sevdiği
kulları için hayvan kesmeyi adamakta üç niyet bir arada düşünülmektedir:
Hayvanı, Allahü teâlâ için kesmek. Etini ve başka şeylerini fakirlere dağıtmak.
Sevabını Velînin ruhuna bağışlamak. Her müslüman, hayvanını böyle adamaktadır.
Böyle hayvan adamak, misafir için kesmekten daha iyidir. Çünkü, çok olur ki,
misafir zengin olur. Sadaka alması câiz olmaz. Evet, devlet adamları ve sultan
yâhut beklenilen yolcu gelince, onlar için hayvan kesmek ve etini fakirlere
dağıtmayıp, boş yere bırakmak, kâfirlerin putları için hayvan kesmesine
benzemektedir. Bu da, şâfi'î mezhebinde haramdır.
Allâme ibni Hacer-i Mekkîye soruldu: Diri olan Velî için
nezr yapmak câiz midir? Nezr olunan şeyleri o Velîye veya herhangi bir fakire
vermek lâzım mıdır? Ölmüş olan Velî için nezr yapmak câiz midir? Nezr olunan
malı Velînin çocuklarına ve akrabâsına, yâhut onun yolunda bulunanlara,
talebesine, hizmetçilerine vermek lâzım mıdır? Mezar üzerine kabir, duvar,
parmaklık, sıva gibi şeyler yapmak için nezr sahih olur mu?
Cevap: Diri olan Velî için adak yapmak sahihdir. Adak
olunan malı ona vermek vâcibdir. Başka hiçbir yere vermek câiz olmaz. Ölmüş
olan Velî için nezr yapmaya gelince, mal meyyitin olsun diye niyet edilirse,
nezr bâtıl olur, sahih olmaz. Başka bir hayr için meselâ, çocuklarına,
talebesine, türbesindeki veya başka yerdeki fakirlere vermeği, yidirmeyi niyet
ederse, adak sahih olur. Niyet ettiği şeyleri vermesi vâcib olur. Adak sahibi
hiçbirşey niyet etmedi ise, zamanındaki müslümanların âdetlerine bakılır. Hemen
her müslüman, ölü için nezrim olsun diyerek, yazdığımız yerlerden birine
vermeyi ve sevabını ölüye bağışlamağı düşünmektedir. Adak yapan da, bu
yerleşmiş, kökleşmiş âdetleri bildiği için, onlar gibi nezr etmiş olur. Vakfta
olduğu gibi, nezri sahih olur. Vakfta, şartlarını söylemese, yerleşmiş
âdetlerdeki şartlara göre vakf etmiş sayılmaktadır. Mezarların yapılması,
sıvanması için yapılan nezrler bâtıldır. Fakat imam-ı İzra'î ve Zerkeşî ve
başkaları buyurdu ki, Peygamberlerin, Evliyânın ve âlimlerin mezarlarını ve
yırtıcı hayvanların, hırsızların ve düşmanların açmasından korkulan mezarları
korumak için üzerlerine duvar, parmaklık gibi şeyler yapmak câizdir. Böyle
faydalı şeyleri adamak sahih ve câiz olur ve iyi olur. Bunlar için vasıyet
yapmak da böyledir. İbni Hacer-i Mekkînin fetvâsı daha uzundur. Kitabımıza bu
kadarı yetişir. Bu konuda Hayreddîn-i Remlînin de fetvâları vardır. Bu
fetvâların aslı, imam-ı Râfi'înin Cürcândaki kabri için yapılan adak üzerindeki
yazılardır. İbni Hacer-i Mekkî bunları (Tuhfe) kitabında ve fetvâlarında
uzun bildirmiştir. Şâfi'î mezhebinde sözbirliği ile câizdir. [Ahmed İzra'î
şâfi'î 783 [m. 1381] de Şâmda, Muhammed Zerkeşî şâfi'î 794 [m. 1392] de Mısrda,
Abdülkerîm Râfi'î şâfi'î 623 [m. 1227] de Kazvînde vefât ettiler.]
[Hanefî mezhebindeki fıkh kitaplarının en kıymetlilerinden
olan (Dürer ve Gurer) kitabında Molla Husrev, yemini anlatırken diyor
ki, farz veya vâcib olan ibâdetlerden birine benziyen ve namaz, oruç, sadaka,
itikaf gibi başlıbaşına ibâdet olan birşeyi nezr edenin, bunu yapması lâzım
olur. Hasta ziyâret etmek, cenâze taşımak, câmiye girmek, yol, çeşme,
hastahâne, mektep, câmi yapmak gibi, farz veya vâcib cinsinden olmıyan şeyler
nezr edilmez. Bunlar nezr edilirse, yapılmaları lâzım olmaz. Allah rızası için
Receb ayında oruç tutayım demek gibi (Mutlak nezr) ve yolcum gelirse,
Allahü teâlâ için sadaka vermek nezrim olsun demek gibi, istenilen bir şarta
bağlanan (Mu'allak nezr) söylenince, şart hâsıl olduğunda, nezr olunan
ibâdetleri yapmak vâcib olur. Hadis-i şerifte, (Nezr olunanı yapmak
lâzımdır) buyuruldu. Hastalıktan kurtulursam, bir koyun kesmek nezrim olsun
demek nezr olmaz ve koyunu kesmesi lâzım gelmez. Allahü teâlânın rızası için
bir koyun kesmek demek lâzımdır. Allahü teâlâ için deyince, nezr olup, kesmesi
lâzım olur. Bin lira sadaka vermeği, nezr eden kimsenin yüz lirası olsa, yüz
lira vermesi lâzım olur. Malı varsa, satıp bin lirasını sadaka verir. Şu yüz
lirayı, şu günde falan fakire vermeyi nezr edip, başka yüz lirayı, başka günde,
başka yerde, başka fakirlere vermesi câiz olur. [Molla Muhammed Husrev 885 [m.
1480] de Bursada vefât etti.]
İbni Âbidîn, nâfile namazları anlatırken, (Nezr, birşeyin
husûlüne mani olmaz) hadisini bildirerek, bundan, bir nâfile namazı
kılmadan önce, bunu şarta bağlı nezr etmenin yasak olduğu anlaşılıyor diyor.
Çünkü nezr olunan namazın bir isteğe karşılık olmasını andırmaktadır. Buhârî
kitabını şerh edenler, bunun yasak olması, nezr olunan namazın, şart edilen
şeyin hâsıl olmasına te'sîr edeceğini sanan kimseler içindir dediler ise de,
hadis-i şerif, nâfilelerin mutlak nezr yapılarak kılınmasını da yasaklamaktadır
diyor. Bundan anlaşılıyor ki, şarta bağlı yapılan nezr, ibâdeti, şart edilen
şeye karşılık yapmak değildir. Allahü teâlâya şükür olarak yapılmaktadır. Şükür
secdesi yapmak gibidir. İbâdet ile ve ibâdetin sevabı hediye edilen sâlih
kimsenin duâsı ile, Allahü teâlânın merhametini istemektedir.].
Mâlikî mezhebi âlimlerinden şeyh Halîlin [Şeyh Halîl 767 [m.
1365] de vefât etti.] (Muhtasar-ı Halîl)i şerhinde diyor ki, (Niyet
ederek veya söyliyerek, Mekkeden başka bir yere, meselâ Resûlullahın veya bir
Velînin kabrine, kesmek için deve, koyun gibi hayvan götürürse, bunları keser,
etlerini fakirlere dağıtır. Bu kabirlere elbise, para, yemek gibi şeyler
göndermek isterse, oradaki hizmet edenlere, zengin olsalar bile, dağıtmağı
niyet etti ise, onlara gönderir. Eğer sevabını onlara bağışlamağı niyet etti
ise, bunları kendi memleketinde fakirlere dağıtır. Hiçbirşey niyet etmedi ise,
yâhut niyetini bildirmeden kendisi öldü ise, memleketindeki âdete göre olur).
İbni Arefe ve Bürzülî de, böyle yazmaktadırlar. [İbni Arefe Ahmed Endülüsî 536
[m. 1142] da Merâkişte, Ebülkâsım Muhammed Bürzülî mâlikî 844 [m. 1438] de
Tunusta vefât etmiştir.]
Hanbelî mezhebine gelince, Mensûr Behütî, (İknâ')
kitabı hâşiyesinde ve İbni Müflih, (Fürû') kitabında, İbni Teymiyyeden
alarak bildiriyor ki, (Belli bir Velîden, sıkıntısını gidermesi veya özlediğine
kavuşturması için birşey adamak, Allahdan başkası için adamaktır. Allahdan
başkası için yemin etmek gibidir. Başkalarına göre bu nezr, sahihdir. Fakat
günahtır.) Buradan anlaşılıyor ki, Evliyâdan yardım için, onlara nezr yapmak,
İbni Teymiyyeye göre tenzîhen mekruhtur. Hanbelî âlimlerinden başkalarına göre,
günahtır demesi, İbni Teymiyyenin günah demediğini anlatmaktadır. Peygambere
kandil, mum adayan kimsenin bunları Medîne şehrinde bulunan fakirlere
vermesini, İbni Teymiyyenin bildirmekte olduğu, ((İknâ') hâşiyesinde
yazılıdır. [Mensûr bin Yûnus 1051 [m. 1642] de Mısrda, Şemsüddîn Muhammed bin
Müflih 763 [m. 1361] de Şâmda vefât etti.]
Peygamberler ve Velîler için hayvan kesmeyi adamak, Allahü
teâlânın rızası için keserek sevabını bunlara bağışlamak demektir. Hadis-i
şerifte, (Allahtan başkası için hayvan kesene Allah lânet eylesin) buyuruldu.
İbni Kayyım-i Cevziyye (Kitap-ül-Kebâir) kitabında ve imam-ı Zehebî (Kebâir)
kitabında ve ibni Hacer-i Mekkî (Zevâcir) kitabında, bu hadis-i şerifi
açıklıyorlar. Allahü teâlâdan başkası için kesmek demek, keserken, seyyidim,
filan Velî için demektir diyorlar. Kâfirler de keserken putun ismini söyliyerek
kesiyorlar. Allahü teâlânın ismi yerine başka ismler söyliyerek kesmek
böyledir. İmâm-ı Nevevî (Ravda) kitabında diyor ki, (Beytullah
olduğundan dolayı, Kâbe için diyerek kesmek ve Resûlullah olduğundan dolayı,
Peygamber için diyerek kesmek câizdir. Mekkeye veya Kâbeye hediye göndermek de
böyledir). [Muhammed Zehebî 748 [m. 1348] de Mısrda vefât etti.]
Sultan veya devlet adamları gelince, onların gözüne girmek
için hayvan kesmenin haram olduğunu yukarıda bildirmiştik. Bunlar geldiği
zaman, sevinerek kesmek ve çocuğu dünyaya gelince, sevinerek kesmek veya kızmış
birinin gönlünü almak için kesmek câizdir. Gönlünü almak başkadır, gözüne
girmek başkadır. Put için kesmek, büsbütün başkadır. Cin için kesilen
kurbanlara gelince, Allah için keserek, Allahın, böylece cinden korumasını
düşünmek câizdir. Böyle düşünmeden kesmesi haramdır.
Görülüyor ki, islâm âlimleri, herşeyi cevaplandırmışlar,
kimsenin birşey söylemesine ihtiyaç bırakmamışlardır. Herkes aradığını
kitaplarda bulmuşlardır. Bir ahmak ve câhil kimse ortaya çıkarak, müslümanları
parçalamak, bölücülük yapmak ve islâm âlimlerini kötülemek ve hak yolunda
çalışanları gözden düşürmek için, bozuk fikirler yayarsa, bunun sapık veya
zındık olduğu anlaşılır. Aklı olan kimse, buna inanmaz ve aldanmaz. Deccâlın
askerleri gibi olanlar, ancak o ahmaka inanacaklardır. Her doğruya iğri, her
güzele çirkin diyeceklerdir.
Müezzin efendi, ezan okurken, Resûlullahın ismini
söyleyince, bunu işitenler, iki elin başparmaklarının tırnaklarını, gözlerinin
üstüne koyarak (iki gözümün nûrusun sen yâ Resûlallah!) der. Bunu bazı âlimler,
meselâ Deyrebî (Mücerrebât) kitabında yazmaktadır. Bunu bildiren bir
hadis-i şerif görmedik. Fakat (Sâlihler zikrolundukta, rahmet iner) hadis-i
şerifi, bu işin câiz olduğunu göstermektedir. İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel ve
ibni Cevzî ve ibni Hacer, bunun hadis olduğunu bildiriyorlar. İmâm-ı Süyûtî
de, bu hadisi (Câmi-us-sagîr)de bildirmektedir. Peygamberimiz, hiç
şüphesiz, Peygamberlerin ve sâlihlerin en üstünüdür. Onun ismi anılınca, Allahü
teâlâ rahmet ve merhamet etmektedir. Allahü teâlânın rahmet ettiği zamanda
yapılan duâ kabûl olur. Ezan okunurken, (Seninle gözüm nûrlanır, kalbim sevinir
yâ Resûlallah!) demek, dünyada ve âhırette sevinmek için duâdır. Böyle duâ
etmek islâmiyete uygundur. Hanefî âlimlerinden Tahtâvî, (Merâkıl-felâh)
hâşiyesinde, Kuhistânîden bildiriyor ki, ezan okunurken, Resûlullahın ismini
ikinci işitince, iki baş parmağı gözler üzerine koyup, (Kurret ayneyye bike
yâ Resûlallah, Allahümme metti'nî bissem'i vel-basari) demek müstehabdır.
Çünkü, Resûlullah, böyle yapanı Cennete götürür. Şeyhzâde Muhammed hanefî,
Beydâvî tefsîri hâşiyesinde, Ebil Vefâdan alarak bildiriyor ki, bazı fetvâlarda
gördüm ki, Ebû Bekr-i Sıddîk, ezan okunurken, Resûlullahın ismini işitince, iki
baş parmağının tırnağını öptü. Sonra, gözlerine sürdü. Niye böyle yaptın
buyurulunca, senin mübârek isminle bereketlenmek için yâ Resûlallah dedi. (Güzel
yaptın. Böyle yapan, göz ağrısı çekmez) buyuruldu. Tırnakları göze koyunca,
(Allahümmahfaz ayneyye ve nevvirhümâ) demelidir. Deylemî, (Firdevs) kitabında,
Ebû Bekr-i Sıddîkın haber verdiği hadis-i şerifi yazıyor. Bu hadis-i şerifte, (Müezzin
“Muhammeden resûlullah” deyince, bir kimse, iki baş parmağını öper, sonra
gözlerine sürer ve “Eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resûlüh, Radıytü billâhi
rabben ve bil-islâmi dînen ve bi-Muhammedin sallallahü aleyhi ve selleme
nebiyyen” derse, şefaatim ona helâl olur) buyuruldu. Tahtâvînin yazısı
tamam oldu. Bir hadis-i şerifte, (Ezan okunurken ismimi işitince, iki baş
parmağını gözüne koyanı, kıyâmet günü arar, bulur ve Cennete götürürüm) buyuruldu.
Kuhistânî, (Kenz-ül-ibâd) kitabından alarak diyor ki, ezan okunurken,
Resûlullahın ismini ilk işitince, (Sallallahü ve selleme aleyke yâ
Resûlallah!) demek ve ikinci işitmekte, (Kurret ayneyye bike yâ
Resûlallah!) demek, sonra iki baş parmağını gözleri üstüne koyup, çekmeden,
(Allahümme metti'nî bissem'i vel-basari) demek, müstehabdır. Resûlullah
efendimiz bu kimseyi Cennete götürür.
[Ahmed Tahtâvî 1231 [m. 1815] de, Şeyhzâde Muhammed hanefî 951 [m. 1544] de
İstanbulda, Ebülvefâ 896 [m. 1490] da İstanbulda, Kuhistânî Muhammed hanefî 962
[m. 1508] de Buhârâda, Muhammed bin Süleymân Medenî şâfi'î 1194 [m. 1780] de
Medînede, Muhammed bin Abdülazîm Mekkî 1052 [m. 1643] de, İbni Hazm Ali Zâhirî
456 [m. 1064] de, Dâvüd-i zâhirî İsfehânî 270 [m. 883] de Bağdâdda, Ahmed ibni
Hilligân 681 [m. 1281] de Şâmda, Haccâc-ı zâlim Sekafî, Abdülmelik ve oğlu
Velîd zamanında Medîne ve Irak vâlîsi iken 95 [m. 714] de vefât etti.]