Allahü teâlâya hamd olsun! Onun çok sevdiği Peygamberi
Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun! O yüce Peygamberin temiz Ehl-i
beytine ve âdil, sâdık Eshâbının herbirine hayrlı duâlar olsun!
Allahü teâlâ Rabbül'âlemîndir. Her canlıyı, hattâ canlı
cânsız her varlığı, hesaplı, düzenli ve faydalı olarak yaratmıştır. Hâlık,
Bârî, Musavvîr, Bedî ve Hakîm sıfatları ile, varlıkların hepsini, çok düzenli,
çok güzel yaratmıştır. Her varlığın düzenli ve güzel olmaları için, birbirleri
aralarında bağlantılar kurmuş, var olmaları için, düzende kalabilmeleri için,
birbirlerine sebep, vâsıta, vesîle etmiştir. Varlıkların aralarındaki bu
bağlantılara, birbirlerinin düzenine sebep olmalarına tabî'at olayları, fizik,
kimyâ kanûnları, astronomi formülleri, fizyolojik faaliyetler gibi ismler
veriyoruz. Fen bilgisi demek, Allahü teâlânın yaratmış olduğu varlıkların
düzenlerini, birbirlerine etkilerini, aralarındaki bağlılıkları, hesapları
araştırmak, incelemek, böylece bunlardan faydalanmak demektir.
Allahü teâlâ, canlı cânsız bütün varlıkların düzenli,
hesaplı olmalarını dilemiş ve dilediği gibi yaratmıştır. Böyle yaratmasına,
maddeleri, kuvvetleri, enerjileri vesîle ve sebep kılmıştır. Allahü teâlâ,
insanların yaşamalarının da, düzenli ve faydalı olmasını dilemektedir. Bunun
için de, insanların irâdelerini vesîle ve sebep kılmıştır. İnsan, birşey yapmak
irâde eder, ister. Allahü teâlâ da isterse, o şeyi yaratır. İnsanların şahsî
yaşamalarının ve âile yuvası kurmalarının ve sosyal hayatlarının düzenli olması
için, insanların iyi ve doğru ve faydalı şeyleri irâde etmeleri lâzımdır.
İrâdenin, dileğin iyi olması için, Allahü teâlâ, onlara (Akıl) vermiştir.
Akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvettir. İnsanlar çok şeye muhtaç oldukları
için ve lâzım olan şeyleri elde etmek zorunda oldukları için, bunları elde
etmek isteyen (Nefis) denilen kuvvet, aklı şaşırtıyor. Lâzım olan şey,
zararlı olsa da, nefis bunu akla güzel gösteriyor.
Allahü teâlâ, kullarına acıyarak, (Peygamber) denilen
seçtiği insanlara, melek ile (Din) denilen bilgiler gönderdi.
Peygamberler bu bilgileri insanlara öğretti. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği
(İslâm) dîni, her yerdeki her insanın karşılaşabileceği, her şeyin iyi
veya kötü, faydalı veya zararlı olduğunu ayırmakta, faydalı şeyleri yapmamızı
emretmektedir.
Nefis, insanları yine aldatıyor. Din bilgilerine uymak
istemiyor. Hattâ bunları ve îman edilmesi, inanılması lâzım olan şeyleri
değiştirmeye, bozmaya kalkışıyor. Allahü teâlânın Peygamberi Muhammed aleyhisselâm,
insanların nefslerine uyarak, islâmiyeti değiştirmeye kalkışacaklarını haber
verdi. (Ümmetim yetmişüçe ayrılacak, yalnız biri Cennete gidecek) buyurdu.
Bozuk inançlarından dolayı Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırka,
meydana çıktı. Bu yetmişiki fırka, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin, açık
olmıyan, şüpheli olan mânalarını yanlış anladıkları için, kâfir olmıyorlar.
Fakat, islâmiyeti değiştirdikleri için, Cehenneme gireceklerdir. Bunlara (Bid'at)
veya (Dalâlet) ehli, yâni mezhepsiz ve sapık denir. Bunlar, müslüman
oldukları için, Cehennemden çıkacak, yine Cennete gireceklerdir. Bunlardan
başka, (Müslüman) ismini taşıyan, fakat islâmiyeti, bozuk bilgilerine ve
kısa görüşlerine göre değiştiren, bunun için, müslümanlıktan çıkanlar vardır.
Bunlar, Cehennemde sonsuz kalacaklardır. Bunlar zındıklar ve reformculardır.
Şimdi mezhepsizler milyonlarca altın saçarak, kendi
inançlarını, her memlekete yaymaya çalışıyor. Din câhillerinden çoğunun, bol
paraya kavuşmak için, çoğunun da aldatılarak, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirmiş
oldukları doğru yoldan ayrıldıkları, acı acı görülmektedir. Hattâ, Ehl-i sünnet
kitaplarını lekelemeye kalkışıyorlar. Bunun için, mezhepsizlerin bir kısmı olan
vehhâbîlerin, Ehl-i sünnete uymıyan inanışlarını vesikaları ile ayrıca bir
kitap hâlinde bildirmek ve bu kimselerin müslümanlara yaptıkları zararları
sağlam kaynaklardan alarak yazmak zarûret hâlini aldı. Böylece müslümanların
sahte, yalan sözlere ve yazılara aldanmaktan korunmaları lâzım oldu.
Abdülvehhâb oğlu Muhammed isminde bir kimse, (Kitap-üt-tevhîd)
adında küçük bir kitap yazdı. Torunu Süleymân bin Abdüllah, bunu şerh
etmeye başladı ise de, binikiyüzotuzüç 1233 [m. 1817] senesi sonunda, İbrâhîm
Pâşa Der'iyyeye girip, cezâlarını verdiği zaman, öldü. İkinci torunu
Abdürrahmân bin Hasen, şerh edip, (Feth-ul-mecîd) adını verdi.
[Abdurrahmân 1258 [m. 1842] de öldü.] Sonra bu şerhini kısaltıp (Kurre-ül-uyûn)
adında ikinci bir kitap hazırladı. Şerhin Mısrda 1377 [m. 1957] de,
Muhammed Hamîd isminde bir vehhâbî tarafından yapılan yedinci baskısına
ilâveler de yapıldı. Kâfirler için gelmiş olan âyet-i kerimeleri ve birçok
hadis-i şerif yazarak, müslümanların gözlerini boyamaktadır. Bunlara yanlış,
bozuk mânalar uydurarak (Ehl-i sünnet) olan doğru müslümanlara
saldırmakta, bu temiz müslümanlara kâfir demektedir. Kitabının birkaç yerinde,
şî'îlere mel'ûn müşrikler diyerek ateş püskürmektedir. Bu şerhin çok yerlerini
ibni Teymiyyeden ve onun talebesi ibni Kayyım-ı Cevziyyeden ve torunu Ahmed bin
Abdülhalîmden almış, birine allâme, ikincisine şeyh-ül-islâm ve Ebül-Abbâs
adını takmıştır. İbni Teymiyyeye de demektedir. [Ahmed ibni Teymiyye 728 [m.
1328] de Şâmda öldü. Muhammed ibni Kayyım-ı Cevziyye 751 [m. 1350] de vefât
etti.]
İşbu, (Müslümana Nasihat) kitabını hazırlamakta iken,
elimize türkçe yazılmış küçük bir vehhâbî kitabı geçti. (Cevap-ı Nu'mân) adındaki
bu kitap, 1385 [m. 1965] senesinde ikinci defa olarak Şâmda basılmış. Türk
hâcılarını aldatarak, (Ehl-i sünnet) yolundan ayırmak için, parasız
dağıtılıyormuş. Allahü teâlânın lütfü ve ihsânı ile, bunun da bozuk, uydurma
yazılarına, sağlam, vesikalı cevaplar yazmak nasip oldu.
İşbu (Müslümana Nasihat) kitabı iki kısm olarak
hazırlandı. Birinci kısmda, (Feth-ul-mecîd) kitabından ve sonra (Cevap-ı
Nu'mân) kitabından yazılar alınıp, bunlara islâm âlimlerinin kitaplarından
cevaplar verildi. Böylece, otuzbeş madde hâsıl oldu.
Kitabın ikinci kısmında, vehhâbîlerin nasıl meydana
çıktıkları, nasıl yayıldıkları ve mal, mevki' ele geçirmek için, vehhâbîler
arasına karışan câhil, vahşî kimselerin, müslümanların canlarına, mallarına
kıydıkları, islâm memleketlerine barbarca saldırdıkları, Osmanlı devleti
tarafından nasıl cezâlandırıldıkları ve birinci cihân harbinden sonra,
ingilizlerin bol para ve silâh yardımı ile, tekrar nasıl devlet kurdukları
yazılıdır.
Allahü teâlâ müslümanları mezhepsizlik felaketine düşmekten
korusun! Bu yollara kaymış olan zevallıları da, bu felaketten kurtarsın! Âmîn.
Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun! O yüce Peygamberin temiz Ehl-i
beytine ve âdil, sâdık Eshâbının herbirine hayrlı duâlar olsun!
Allahü teâlâ Rabbül'âlemîndir. Her canlıyı, hattâ canlı
cânsız her varlığı, hesaplı, düzenli ve faydalı olarak yaratmıştır. Hâlık,
Bârî, Musavvîr, Bedî ve Hakîm sıfatları ile, varlıkların hepsini, çok düzenli,
çok güzel yaratmıştır. Her varlığın düzenli ve güzel olmaları için, birbirleri
aralarında bağlantılar kurmuş, var olmaları için, düzende kalabilmeleri için,
birbirlerine sebep, vâsıta, vesîle etmiştir. Varlıkların aralarındaki bu
bağlantılara, birbirlerinin düzenine sebep olmalarına tabî'at olayları, fizik,
kimyâ kanûnları, astronomi formülleri, fizyolojik faaliyetler gibi ismler
veriyoruz. Fen bilgisi demek, Allahü teâlânın yaratmış olduğu varlıkların
düzenlerini, birbirlerine etkilerini, aralarındaki bağlılıkları, hesapları
araştırmak, incelemek, böylece bunlardan faydalanmak demektir.
Allahü teâlâ, canlı cânsız bütün varlıkların düzenli,
hesaplı olmalarını dilemiş ve dilediği gibi yaratmıştır. Böyle yaratmasına,
maddeleri, kuvvetleri, enerjileri vesîle ve sebep kılmıştır. Allahü teâlâ,
insanların yaşamalarının da, düzenli ve faydalı olmasını dilemektedir. Bunun
için de, insanların irâdelerini vesîle ve sebep kılmıştır. İnsan, birşey yapmak
irâde eder, ister. Allahü teâlâ da isterse, o şeyi yaratır. İnsanların şahsî
yaşamalarının ve âile yuvası kurmalarının ve sosyal hayatlarının düzenli olması
için, insanların iyi ve doğru ve faydalı şeyleri irâde etmeleri lâzımdır.
İrâdenin, dileğin iyi olması için, Allahü teâlâ, onlara (Akıl) vermiştir.
Akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvettir. İnsanlar çok şeye muhtaç oldukları
için ve lâzım olan şeyleri elde etmek zorunda oldukları için, bunları elde
etmek isteyen (Nefis) denilen kuvvet, aklı şaşırtıyor. Lâzım olan şey,
zararlı olsa da, nefis bunu akla güzel gösteriyor.
Allahü teâlâ, kullarına acıyarak, (Peygamber) denilen
seçtiği insanlara, melek ile (Din) denilen bilgiler gönderdi.
Peygamberler bu bilgileri insanlara öğretti. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği
(İslâm) dîni, her yerdeki her insanın karşılaşabileceği, her şeyin iyi
veya kötü, faydalı veya zararlı olduğunu ayırmakta, faydalı şeyleri yapmamızı
emretmektedir.
Nefis, insanları yine aldatıyor. Din bilgilerine uymak
istemiyor. Hattâ bunları ve îman edilmesi, inanılması lâzım olan şeyleri
değiştirmeye, bozmaya kalkışıyor. Allahü teâlânın Peygamberi Muhammed aleyhisselâm,
insanların nefslerine uyarak, islâmiyeti değiştirmeye kalkışacaklarını haber
verdi. (Ümmetim yetmişüçe ayrılacak, yalnız biri Cennete gidecek) buyurdu.
Bozuk inançlarından dolayı Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırka,
meydana çıktı. Bu yetmişiki fırka, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin, açık
olmıyan, şüpheli olan mânalarını yanlış anladıkları için, kâfir olmıyorlar.
Fakat, islâmiyeti değiştirdikleri için, Cehenneme gireceklerdir. Bunlara (Bid'at)
veya (Dalâlet) ehli, yâni mezhepsiz ve sapık denir. Bunlar, müslüman
oldukları için, Cehennemden çıkacak, yine Cennete gireceklerdir. Bunlardan
başka, (Müslüman) ismini taşıyan, fakat islâmiyeti, bozuk bilgilerine ve
kısa görüşlerine göre değiştiren, bunun için, müslümanlıktan çıkanlar vardır.
Bunlar, Cehennemde sonsuz kalacaklardır. Bunlar zındıklar ve reformculardır.
Şimdi mezhepsizler milyonlarca altın saçarak, kendi
inançlarını, her memlekete yaymaya çalışıyor. Din câhillerinden çoğunun, bol
paraya kavuşmak için, çoğunun da aldatılarak, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirmiş
oldukları doğru yoldan ayrıldıkları, acı acı görülmektedir. Hattâ, Ehl-i sünnet
kitaplarını lekelemeye kalkışıyorlar. Bunun için, mezhepsizlerin bir kısmı olan
vehhâbîlerin, Ehl-i sünnete uymıyan inanışlarını vesikaları ile ayrıca bir
kitap hâlinde bildirmek ve bu kimselerin müslümanlara yaptıkları zararları
sağlam kaynaklardan alarak yazmak zarûret hâlini aldı. Böylece müslümanların
sahte, yalan sözlere ve yazılara aldanmaktan korunmaları lâzım oldu.
Abdülvehhâb oğlu Muhammed isminde bir kimse, (Kitap-üt-tevhîd)
adında küçük bir kitap yazdı. Torunu Süleymân bin Abdüllah, bunu şerh
etmeye başladı ise de, binikiyüzotuzüç 1233 [m. 1817] senesi sonunda, İbrâhîm
Pâşa Der'iyyeye girip, cezâlarını verdiği zaman, öldü. İkinci torunu
Abdürrahmân bin Hasen, şerh edip, (Feth-ul-mecîd) adını verdi.
[Abdurrahmân 1258 [m. 1842] de öldü.] Sonra bu şerhini kısaltıp (Kurre-ül-uyûn)
adında ikinci bir kitap hazırladı. Şerhin Mısrda 1377 [m. 1957] de,
Muhammed Hamîd isminde bir vehhâbî tarafından yapılan yedinci baskısına
ilâveler de yapıldı. Kâfirler için gelmiş olan âyet-i kerimeleri ve birçok
hadis-i şerif yazarak, müslümanların gözlerini boyamaktadır. Bunlara yanlış,
bozuk mânalar uydurarak (Ehl-i sünnet) olan doğru müslümanlara
saldırmakta, bu temiz müslümanlara kâfir demektedir. Kitabının birkaç yerinde,
şî'îlere mel'ûn müşrikler diyerek ateş püskürmektedir. Bu şerhin çok yerlerini
ibni Teymiyyeden ve onun talebesi ibni Kayyım-ı Cevziyyeden ve torunu Ahmed bin
Abdülhalîmden almış, birine allâme, ikincisine şeyh-ül-islâm ve Ebül-Abbâs
adını takmıştır. İbni Teymiyyeye de demektedir. [Ahmed ibni Teymiyye 728 [m.
1328] de Şâmda öldü. Muhammed ibni Kayyım-ı Cevziyye 751 [m. 1350] de vefât
etti.]
İşbu, (Müslümana Nasihat) kitabını hazırlamakta iken,
elimize türkçe yazılmış küçük bir vehhâbî kitabı geçti. (Cevap-ı Nu'mân) adındaki
bu kitap, 1385 [m. 1965] senesinde ikinci defa olarak Şâmda basılmış. Türk
hâcılarını aldatarak, (Ehl-i sünnet) yolundan ayırmak için, parasız
dağıtılıyormuş. Allahü teâlânın lütfü ve ihsânı ile, bunun da bozuk, uydurma
yazılarına, sağlam, vesikalı cevaplar yazmak nasip oldu.
İşbu (Müslümana Nasihat) kitabı iki kısm olarak
hazırlandı. Birinci kısmda, (Feth-ul-mecîd) kitabından ve sonra (Cevap-ı
Nu'mân) kitabından yazılar alınıp, bunlara islâm âlimlerinin kitaplarından
cevaplar verildi. Böylece, otuzbeş madde hâsıl oldu.
Kitabın ikinci kısmında, vehhâbîlerin nasıl meydana
çıktıkları, nasıl yayıldıkları ve mal, mevki' ele geçirmek için, vehhâbîler
arasına karışan câhil, vahşî kimselerin, müslümanların canlarına, mallarına
kıydıkları, islâm memleketlerine barbarca saldırdıkları, Osmanlı devleti
tarafından nasıl cezâlandırıldıkları ve birinci cihân harbinden sonra,
ingilizlerin bol para ve silâh yardımı ile, tekrar nasıl devlet kurdukları
yazılıdır.
Allahü teâlâ müslümanları mezhepsizlik felaketine düşmekten
korusun! Bu yollara kaymış olan zevallıları da, bu felaketten kurtarsın! Âmîn.