Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    İslamda Tevhid Esasları

    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 24, 2010 5:35 pm

    ALLAH'IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEK VEYA AZABINDAN EMİN OLMAK

    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Artık onlar Allah'ın kendilerini ansızın yakalayıvermesinden emin mi oldular? Allah'ın ansızın yakalamasından ancak hüsrana uğrayan kimseler emin olurlar.» (A'raf: 99)
    «İbrahim: «Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümit keser» dedi.» (Hicr: 56)
    İbn-i Mes'ud (r.a) diyor ki:
    «Büyük haramların en büyüğü Allah'a eş koşmak, Allah'ın ansızın gelecek olan azabından endişe etmemek, Allah'ın rahmetinden ümidi kesmek, Allah'ın lütfundan emin olmaktır.»
    (Abdürrezzak - Taberi, sahih senedle)
    Allah'tan hakikaten korkan bir kişinin, O'nun rahmetinden ümit kesmesi asla düşünülemez. Zira Allah (c.c)' nun rahmetinden ümit kesmek büyük haramlardan daha haram olup bu tür düşünceler sahibini İslam dairesinden çıkarır.
    Allah'ın azabından emin olmak da aynen böyledir. Gerçek ve samimi mü'minin her an korku ve ümit arası bir halde bulunması gerekir. Yani mü'min, hem işlediği hata ve haramlar sebebiyle Allah'tan korkmalı hem de Allah'ın emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah'ın rahmetinden devamlı ümitli olmalıdır.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «O kafir mi hayırlıdır? Yoksa gecenin saatlerini «secde» ve «kıyam»la geçiren, ahiretten korkup Rabbi'nin rahmetini uman mı? Ey Muhammed! Sen onlara şöyle de: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Ancak akıl sahipleri düşünür.» (Zümer: 9)
    İnsanı Allah'ın rahmetinden ümit kesmeye sevkeden iki sebep vardır:
    1 - İnsan nefsine uyarak Allah'ın haram kıldığı şeyleri yapması ve yaptığı bu haram fiillerde ısrar etmesi sonucu içinde bulunduğu halden dolayı artık Allah'ın kendisini affetmeyeceğini düşünerek O'nun rahmetinden ümit kesebilir. Hatta haram işlemeye devam ederek, artık AIlah'ın kendisini affetmeyeceği düşüncesini kafasında sabitleştirir. Zaten, şeytanın istediği de budur. Bu durumdaki kişilerin hidayetleri her geçen an daha da zorlaşır.
    2 - Kişi işlediği haramlardan dolayı aşırı korkarak Allah'ın af ve merhametinin çok geniş olduğunu bilmemesi veya unutması sonucu Allah'ın rahmetinden ümit kesebilir. «Benim işlediğim günah o kadar büyüktür ki tevbe etsem bile Allah (c.c) beni affetmez» diye düşünür. Onu bu derin ümitsizliğe sevkeden yegane faktör cahil oluşu ve Rabbini iyice tanımamasıdır. Eğer Rabbini iyice tanımış olsaydı, tembellik etmez ve Allah'a yaklaşmak için yapacağı en küçük şeyin bile, O'nun katında kaybolmayacağını, mutlaka karşılık göreceğini bilir ve O'nun rızasını kazanmak için bütün gücüyle çalışırdı.
    İnsanı Allah'ın azabından emin olmaya sevkeden iki sebep vardır:
    1 - Allah'ın kulları üzerindeki hakkını, kulların Allah'a karşı olan vazifelerini ve İslam dinini öğrenmek için bir çaba göstermeyip dini meseleleri hafife almak Allah'ın emirlerini terke ve yasaklarını işlemeye sebep olur. Allah korkusu azala azala nihayet kalpte iman kalmaz. Çünkü iman, kişiyi Allah'tan ve O'nun dünya ve ahirette vereceği azabından korkmaya sevkeder.
    İsmail b. Rafii (r.a) şöyle diyor:
    «Allah'ın azabından emin olmak kulun haram işlediği halde Allah'tan mağfiret ummasıdır.»
    (İbn Ebu Hatim)
    2 - Cahil fakat çok ibadet eden bir kişi sonunda şeytanın vesveselerine aldanıp yaptığı ibadetleri çok görerek: «Ben Allah'a yaklaşmak için diğer insanlardan daha çok ibadet ediyorum. Allah (c.c) bana muhakkak ki azab etmez. Çünkü yaptığım ibadetlerden dolayı Allah katında yüksek bir derecem vardır» diye düşünmeye başlar ve bu düşünce kalbindeki Allah korkusunu yavaş yavaş azaltır. Nihayet Allah'ın azabından emin olur ve derin bir sapıklığa düşer.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty Geri: İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 24, 2010 5:36 pm

    KULUN RABBİNİ BİLMESİ

    Kul Rabbini nasıl bilmeli? Kul Rabbini O'nun kendisini Kur'an-ı Kerim'de vasfettiği ve Rasulullah'ın bizlere açıkladığı şekilde bilmeli ayrıca Allah'ın isim ve sıfatlarını bilip, O'nu her türlü noksan sıfatlardan uzak tutmalıdır. Bu herkesin bilmesi gereken üç temel şeyden biridir. Ancak bunları öğrendikten sonra Rabbimizin isteğine uygun olarak O'na ibadet etmişoluruz.
    RAB: Bütün insanları ve mahlukları yoktan vareden, yarattıklarının yegane sahibi, bütün yarattıklarını nimetiyle terbiye eden ve besleyendir. Allah'ın nimetleri sınırsızdır.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Allah istediğiniz herşeyden size verdi. Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız bitiremezsiniz. Şüphesiz ki insan çok zalim ve çok nankördür.»(İbrahim: 34)
    «İnsan yaratılıp bahse değer birşey haline gelmeden evvel onun üzerinden uzun bir zaman geçmemiş midir?»(İnsan: 1) Allah (c.c) insan neslini uzun bir yokluk devresinden sonra yoktan var ederek ona türlü türlü rızıklar ve nimetler verdi. Ve insanları yalnızca kendisine ibadet etmeleri için yarattı.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.» (Fatiha: 1)
    HAMD: Allah (c.c)'yü bütün noksan sıfatlardan (yani; mahlukata benzemekten) uzak tutmak, O'nu her şeyden çok sevmek ve hakettiği şekilde O'nu yüceltmek demektir.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty Geri: İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 24, 2010 5:36 pm

    ALEMLERİN RABBİ NASIL TANINIR ?

    Alemlerin Rabbi; ayetleriyle, yarattıklarıyla, gece, gündüz, güneş, ay, yedi gökler, yedi yerler ve bunun içindekiler ve arasındakiler ile tanınır.Allah (c.c)'nun en yüce ayetlerinden biri gündüz ve gecedir. Gece gündüzü örtünce sanki gündüz yokmuş gibi olur. Sonra gündüz gelir. Gecenin karanlığını ortadan kaldırır. Sanki gece yokmuş gibi olur. Birinin gidip diğerinin gelmesi ve bunların düzenli bir şekilde birbirini takip etmesi Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren büyük bir delildir.Allah'ın varlığını ve birliğini ispat eden ve gözle görülen diğer deliller ise güneş ve aydır. Bunların düzenli bir hareketlerinin olması ve birbirine çarpmaması Allah'ın varlığını ve birliğini ispat eden büyük bir delildir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Gece de onlar için bir delildir. Ondan gündüzü sıyırıp alırız da karanlıkta kalıverirler. Güneş de kendi ekseninde dönüp durmaktadır. Bu herşeye galip olan ve herşeyi bilen Allah'ın bir takdiridir. Aya varacağı yollar tayin ettik. Nihayet o, eski hurma salkımının eğri sapına döner. Ne güneşin aya erişmesi gerekir. Ne gece gündüzü geçer. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.» (Yasin: 37-40)
    Allah'ın varlığını ve birliğini ispat eden başka bir delil ise yedi gökler ve yedi yerler, yedi göklerin içindeki parlak yıldızlar ve yeryüzündeki dağlar, denizler, çeşit çeşit bitkiler, hayvanlar ve diğer varlıklardır.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty Geri: İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 24, 2010 5:37 pm

    YARATILIŞIN GAYESİ

    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Gece ile gündüz, güneş ile ay Allah'ın varlığının belgelerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer yalnız Allah'a kulluk etmek istiyorsanız yalnız bunları yaratana secde edin.» (Fussilet: 37)
    Allah (c.c) yalnız kendisine ibadet edilmesini emretti. Gece, gündüz, güneş, ay ve diğer varlıkları hiçbir şeye ihtiyaç duymadan kendisi yarattı. İbadet edilmeye de yalnızca bütün bu varlıkları yoktan vareden Allah layıktır. Ve O, hiçbir şeyin kendisine ortak koşulmasına asla razı olmaz.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva eden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen, güneşi, ayı, yıldızları hepsini buyruğuna baş eğdirerek yaratan Allah'tır. Bilin ki yaratma da emir de O'nun hakkıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir.» (A'raf: 54) Allah (c.c) bütün mahlukatı yalnızca kendisi yarattı. Emir verme (hüküm verme) de yalnız O'nun hakkıdır. Yaratma işinde nasıl O'nun ortağı yoksa hüküm vermede de O'nun ortağı yoktur. Allah hüküm vermede kendisine ortak koşulmasından asla razı olmaz.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki O'na karşı gelmekten sakınmış olabilesiniz. O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi. Artık Allah'a bile bile eş koşmayın.»(Bakara: 21-22) Müfessir İbn-i Kesir: «Yalnızca bu mevcudatı yoktan vareden kimseye ibadet edilmesi gerekir» dedi.Ayet-i kerimedeki «bile bile Allah'a eş koşmayın» ise Allah (c.c)'nun bu varlıkları tek başına yarattığını, gökten su indirdiğini, yeryüzünü insanlar için bir döşek, gögü ise bir bina kıldığını, O'ndan başka bir rızık veren olmadığını bildiğiniz halde O'na ibadette bile bile eş koşuyorsunuz, demektir.İbadetin kelime olarak anlamı; boyun eğmek, itaat etmek, küçüklüğünü kabul etmek demektir.Şer'i manası ise; Allah'ın sevdiği, kabul ettiği, razı olduğu ve emrettiği bütün gizli ve açık ameller ve sözlerdir. Onlardan bazıları; İman, İslam, İhsan, Dua, Korkmak, Umut Etmek, Tevekkül Etmek, Ummak, Gönülden Saygı Duymak, Yönelmek, Yardım İstemek, Sığınmak, Yardımına Çağırmak, Kurban Kesmek, Hükmünü Kabul Etmek ve Adak Adamak'tır. Bunlar ve diğer ibadetler yalnız Allah'a yapılır. Ne Allah'a yakın bir melek, ne bir rasul, ne de bunlardan başka bir şeye ibadet yapılır. İbadet türlerinden birini mahluk için yapan bir kimseden daha sapık, daha zalim kim olabilir?İbadet çeşitlerinden herhangi birisini Allah'tan başkasına yapmak (yani; ölülerden veya salih kimselerden yardım istemek, onlardan korkmak, onların kendisine herhangi bir zarar veya fayda sağlayabileceğine inanmak veya bir felaket anında ölü bir kimseyi yardımına çağırmak) büyük şirklerdendir. İnsanı İslam milletinden çıkaran büyük küfürdür.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Allah'la beraber delili olmadığı halde Allah'a eş koşanların hesabını Rabbi görecektir. Allah kafirleri kurtuluşa erdirmez.» (Mü'minun: 117) Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Mescidler şüphesiz ki Allah'ındır. Öyleyse oralarda Allah'tan başka hiçbir şeye ibadet etmeyin.» (Cin: 18) Mescidlerde, Allah'ın emrettiği şeylerden başkasına insanları davet eden kimse Allah'a şirk koşmuş olur.Şimdi daha önce zikrettiğimiz ibadet türlerinin Kur' an'ı Kerim'den delillerini görelim.Allah (c.c) aşağıdaki ayeti kerimede dua etmenin ibadet olduğunu bizlere bildiriyor:«Rabbiniz: «Bana dua ediniz ki size karşılığını vereyim. Bana ibadet etmeyi büyüklüklerine yediremeyen kimseler aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir» buyurdu.» (Mü'min: 60) Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
    «Dua ibadetin beynidir (başıdır).»Diğer bir rivayette:«Dua ibadettir.» buyurmuştur. (Tirmizi-Ebu Davud-İbn-i Mace)
    Allah (c.c) kullarının, yalnızca kendisine dua etmelerini emretti ve dua ettikleri zaman da kabul edeceğine dair söz verdi. Bu da duanın ibadet olduğunu gösterir. Üstelik dua ibadetlerin en üstünüdür. Bu ayetler gösteriyor ki Allah (c.c) kendisine dua edilmesinden hoşnut olur.Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:«Allah'tan istemeyen (dua etmeyen) kimseye Allah kızar.» (Tirmizi-İbn-i Mace) Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Eğer bana inanmışsanız onlardan korkmayın benden korkun.» (Al-i İmran: 175) «Onlardan korkmayın benden korkun.» (Maide: 3)
    Bu ayetler gösteriyor ki; korkmak bir ibadettir. Burada bahsedilen mahlukattan korkmak, Allah istemediği halde bir kötülük gelebileceğine inanmak veya zannetmek demektir. Yalnız Allah'ın elinde olan şeyler için Allah'tan başkasından korkmak büyük şirklerdendir.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine ibadette hiç ortak koşmasın.» (Kehf: 110)
    Yani; Allah'tan korkan, Allah'tan mükafat uman, O' nun azabından korkan, O'na kavuşmayı ve O'nu görmeyi uman kimse sadece Allah'ın rızasını gözeterek şeriata uygun amel işlesin demektir.
    Allah (c.c) amellerin kabulü için şu iki şartın gerçekleşmesini istiyor:
    1 - Amelin sadece Allah rızası için işlenmesi.
    2 - Amelin Allah'ın istediği şekilde yapılması.
    Bu iki şarttan biri eksik olursa yapılan amel kabul edilmez.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Eğer mü'min iseniz yalnız Allah'a tevekkül edin.» (Maide: 23)
    «Kim Allah'a tevekkül ederse Allah ona yeter.» (Talak: 3)
    Ayetlerdeki «Allah'a tevekkül etmek» Allah'a gönülden bağlanmak, bütün işlerde aczini itiraf ederek O'na güvenmek ,demektir.Bu ayetlerden anlıyoruz ki yalnız Allah'a tevekkül edilir. Ve bu kalbin en yüce ibadetlerindendir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarıyorlar, bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı.» (Enbiya: 90)
    Ayetteki «korkarak ve umarak bize yalvarıyorlar» sözünden maksat; Allah'ın azabından korkarak ve Allah'ın rahmetini umarak Allah'a yalvarıyorlardı, demektir.Bu ayet gösteriyor ki, ummak, korkmak, gönülden saygı duymak ibadetlerdendir. Kim bunlardan birini Allah'tan başkasına yaparsa müşrik olur.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Rabbinize yönelin, azab size gelmeden önce O'na teslim olun. Sonra yardım görmezsiniz.» (Zümer: 54)
    «Rabbinize yönelin» demek; Allah'a tevbe edin demektir. Yani işlenen haramlardan pişman olup tekrar işlememek ve Allah'a ibadete yönelmek demektir.Ayetteki: «Ona teslim olun» demek; bütün ibadetleri yalnız Allah için yapın ve tevhidde ihlaslı olun demektir.«Azab size gelmeden önce» demek; Allah'ın azabı gelmeden tevbe edip iyi amel işleyin demektir.Bu ayet Allah'a yönelmenin ibadet olduğunu gösteriyor. Çünkü Allah (c.c) yalnız kendisine yönelmemizi emrediyor. Allah'ın bütün emrettiklerini yerine getirmek ibadettir.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Yalnızca sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım dileriz.» (Fatiha: 4) «Yalnızca sana kulluk ederiz» demek; bütün şirklerden uzak durarak, kendimizi şirkten tamamen arındırarak sana ibadet ederiz, demektir. «Senden yardım dileriz» demek; her konuda yalnız senden yardım isteriz, demektir. Çünkü gerçek kuvvet sahibi yalnız Allah'tır.Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
    «Yardım istediğin zaman yalnızca Allah'tan yardım iste.» (Müslim)
    Hadisi şerifte yardımın sadece Allah'tan istenebileceği ve herşeyde O'na güvenilmesi gerektiği bildiriliyor. Bir kişi yalnız Allah'ın yapabileceği birşey için Allah'tan başkasından yardım isterse müşrik olur. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «De ki: İnsanların hükümranı ve insanların Rabbi olan Allah'a sığınırım.» (Nas: 1-2)
    «Sığınmak» korkulan birşeyden kaçmak, bu korkuyu bizim üzerimizden atabilecek birine başvurmak demektir. Ve bu en büyük ibadetlerden biridir.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Rabbinizi yardıma çağırıyordunuz. O: «Ben, size birbiri peşinden bin melekle yardım ederim» diye cevap vermişti.» (Enfal: 9)
    Rasulullah (s.a.s) Bedir harbinde müşriklerin çokluğunu görünce Allah'tan yardım istedi. Allah (c.c) da ona yardım ederek zafere ulaştırdı. Bu ayetten anlaşılıyor ki yardımına çağırmak ibadettir. Allah'tan başkasını yardımına çağırmak şirktir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «De ki: Namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Müslümanların ilki olarak bununla emrolundum.» (En'am: 162-163)
    Yani; Ey Muhammed! De ki: Ey Allah'tan başkasına ibadet eden, Allah'tan başkası için kurban kesen müşrikler! Ben ibadetimi yalnız Allah için yapar, yalnız O'nun için kurban keserim. Bütün hayatım ve ölümüm yalnız Alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Böylece amel etmek ve bunu söylemekle emrolundum.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Rabbin için namaz kıl, kurban kes.» (Kevser: 2) Yani; Allah rızasını hedef kabul ederek namaz kıl ve kurban kes demektir. Namaz bedenle, kurban ise mal ile yapılan ibadetlerin en hayırlısıdır. Kurban kesmek iki sebepten dolayı en hayırlı mali ibadettir.
    Birincisi: Yalnız Allah'a itaat edilmiş olunur.
    İkincisi ise; canlı bir hayvanı boğazlamak insan nefsine zor geldiği halde bunu yalnız Allah rızasını kazanmak için
    yapmaktır.Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
    «Allah kendisinden başkasına kurban kesen kimseye lanet eder.» (Müslim)
    «Lanet etmek» Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmak demektir. Bu hadis gösteriyor ki kurban kesmek ibadettir. Çünkü Allah (c.c) kendisinden başkasına kurban kesenlere lanet etmiştir.Kim putlar için, mezarlar için, kendisine fayda sağlayacağını zannettiği ölü veya diri bir kimse için, bir kimseye saygı gösterdiğini belli etmek için kurban keserse müşrik olur.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Onlar adadıkları şeyleri yerine getirirler, fenalığı yaygın olan bir günden de korkarlar.» (İnsan: 7) Adak adamak; bir kimsenin Allah'ın kendisini yerine getirmekle sorumlu tutmadığı birşeyi yerine getirmek için kendi kendine söz vermesidir. Ayetteki «Adadıkları şeyleri yerine getirirler» demek; adak adamayı ibadet olarak kabul edip bunu Allah için yerine getirirler, demektir. Allah (c.c) onları bu davranışlarından dolayı övüyor. Allah (c.c) ancak kendisine ibadet edenleri över. Bu da gösteriyor ki adak adamak ibadettir. Kim, Allah'tan başkasına adak adarsa Allah'a ortak koşmuş olur.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty Geri: İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 24, 2010 5:38 pm

    İSLAM DİNİNİ DELİLLE BİLMEK

    «İslam dinini delille bilmek» demek; yaptığımız amellerin Kur'an-ı Kerimden ve hadis-i şeriften aslını araştırarak buna uygun amel etmek, dolayısıyla bid'at, hurafe, körü körüne taklid gibi müslümana yakışmayan düşünce, söz ve hareketlerden sakınmak demektir.Bunu yapmayan bir kimsenin küfür ve şirk bataklığına düşmesi her an için ihtimal dahilindedir.İslam dini; Allah'ın birliğine teslim olmak, yalnız Allah'a itaat etmek, şirkten ve şirk ehlinden uzak olmaktır. Allah'ın birliğine teslim olmak; yani bütün ibadetleri yalnız Allah için yapmak.Allah'a itaat etmek demek ise; Allah'ın emrettiği şeyleri yapmak, yasaklarından kaçmak ve bütün bunları Allah'ın rızasını kazanmak için yapmak demektir.Bütün rasuller insanları, Allah'ın rızasını gözeterek Allah'ın emirlerine itaat ve yasaklarını terk etmeye davet için gönderilmişlerdir.Bir insanın müslüman olması için şirkten uzak durması gerektiği gibi şirk ehlinin düşünce ve hareketlerinden, adetlerinden ve onlara benzemekten de kaçınması, onları sevmemesi, onlarla dostluk kurmaması gerekir.
    İslam Dininin Mertebeleri: İslam, İman ve İhsandır. Her kademenin ayrıca bölümleri vardır.

    İslamın Şartı Beştir:

    1 - Kelime-i Şehadet Getirmek,
    2 - Namaz Kılmak,
    3 - Zekat Vermek,
    4 - Oruç Tutmak,
    5 - Hacca Gitmek

    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Allah, kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına, adaleti ayakta tutarak şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de şahitlik ettiler. Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir.»
    (Al-i İmran: 18) Allah (c.c)'nun kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet edişi bazı hususlara dikkat çekmek içindir.Kulların yaptığı ibadetlerden samimi olarak yalnız kendisine yapılanı kabul edeceği gibi, bunun da teslimiyet manasına gelen İslam çerçevesi içinde yapılmasını ister. Bu akidenin sadece inanç ve his halinde kalması değer taşımaz. Ancak buna kitabın hüküm-lerine uygun olarak ameli ibadet, itaat, tabiyet ve teslimiyet de eklenirse gerçek değerini bulur...Her asır ve zamanda Allah'a inandıklarını söyleyen birtakım insanlar görürüz ki bunlar Allah'ın şeriati dışındaki herhangi bir nizamın tatbikçisi olmak; Allah'ın rasulüne ve kitabına tabi olmayanlara boyun eğmek ve düşüncelerini, değer ölçülerini ve ahlaklarını başka kaynaklardan temin etmek suretiyle ibadette Allah'a eş koşmuş olurlar.... Bütün bu hareketler Allah'a inanmış olmalarıyla tezat teşkil ettiği gibi Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına dair Hak Teala'nın şehadetiyle de bağdaşmamaktadır.Meleklerin ve ilim sahiplerinin şehadetine gelince; bu şehadet onların yalnız Allah'ın emirlerine itaat etmeleri, bütün işlerinde yalnız Allah nizamına başvurmaları ve Allah'tan geldiğine inandıkları herşeyi şüphe ve münakaşaya mahal bırakmadan kabullenmelerinde kendini göstermektedir.
    Bu ayet gösteriyor ki Kelime-i şehadet İslam'ın ilk mertebesidir.Kelime-i Şehadet'in manası ise:LA İLAHE: Tağutu ve kendini ilahlaştıranları tanımayıp inkar edeceğime, onlarla ilişkimi keseceğime, kalbimi bu pisliklerden temizlemek için bütün gücümü kullanacağıma dair Allah'a söz veriyorum.İLLALLAH: İbadetimde ve ibadetimin gerektirdiği şeylerde tam anlamıyla ihlaslı olacağıma; ilim, akide ve amelde sadece ve sadece tek olan Rabbim Allah'ın rızasını hedef kabul edeceğime, bütün amellerimi, ibadetlerimi, ihlasımı, Rasulullah'ın öğrettiği şekilde yapacağıma Allah'a söz veriyorum.
    MUHAMMEDUN RASULULLAH: Rabbime olan ibadetlerimi insanların düşüncelerine, kendi arzu ve hevesime ve bid'ate göre yapmayacağıma, fakat bütün ibadetlerimi Allah'ın sevdiği, Kur'an'da gösterdiği, Rasulüne öğrettiği ve Rasulullah (s.a.s)'in de bizlere gösterdiği şekilde yapacağıma Allah'a söz veriyorum.Yukarıda sizlere açıklamaya çalıştığımız «La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah»ın manası Kur'an-ı Kerim'in ayetlerine göre düzenlenmiş bir manadır.
    Allah (c.c) «La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah»ın manasının tayin edilmesini kullara bırakmamış, aksine Kur'an-ı Kerim'in ayetleriyle bunu defalarca açıklamıştır.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «İbrahim babasına ve milletine demişti ki: «Beni yaratan hariç sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O'dur. İbrahim ardından geleceklere bu sözü devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler.» (Zuhruf: 26-28)
    Allah (c.c) sevgili kulu ve rasulu olan muvahhidlerin imamı ve ondan sonra gelecek nebilerin babası İbrahim (a.s) hakkında şöyle buyuruyor:İbrahim babası Azer'e ve kendi toplumunun insanları olan Babil halkı ile kralları Nemrut'a dedi ki:«Ben sizin taptığınız putlardan uzağım.»İşte bu, «La ilahe»nin manasıdır. Çünkü İbrahim(a.s)'ın bu sözlerinden, onun bütün putlardan yani insanların Allah'tan başka ibadet ettiği herşeyden uzaklaştığını, onlardan yüzçevirdiğini anlıyoruz.
    «Beni yaratan hariç» ise «İllallah»ın manasıdır. İbrahim (a.s)'ın bu sözlerinden sadece kendisini yaratan Allah'a ibadet edeceğini anlıyoruz.«Bu sözü devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.»Bu ayet-i kerimede İbrahim (a.s)'ın kendisinden sonra geleceklere miras olarak bıraktığı «söz» bütün müfessirlerin icmaıyla «La ilahe illallah» sözüdür.«Artık belki doğru yola dönerler.»Yani gerek Mekke ehli gerekse diğer müşrikler belki İbrahim (a.s)'ı örnek alırlar da şirki terkedip, İbrahim(a.s)'ın dini olan tevhid dinine girerler ve gerçek kurtuluşa ererler.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah'a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır.» (Mümtahine: 4)«Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız» demek: «Sizi Allah'tan başka şeylere tapmakta olduğunuz için müslüman olarak kabul etmiyor ve reddediyoruz. Ve siz bu tutumunuzda ısrar eder, Allah'ın dinine yönelip iman etmezseniz aramızdaki düşmanlık ve kin devam edecektir» demektir.Ayet-i kerimede görüyoruz ki; İbrahim (a.s) ve beraberinde olanlar, kavimleri şirki terketmediği için onlarla bundan böyle aralarında düşmanlık ve kin başgösterdiğini ilan ediyorlar. Düşmanlık kişinin hareket ve davranışlarıyla belli olur ve kendini gösterir. Kin ise kişinin birini kalbiyle sevmemesidir.İbrahim (a.s) ile beraberinde olanlar kavimlerini ve onların Allah'tan başka taptıkları şeyleri terkedip uzaklaşıyorlar. Kavimleri şirk içinde oldukları için onları müslüman olarak kabul etmiyorlar. Onlarla dostluk ilişkilerini kesiyorlar ve aralarında bitmez tükenmez bir düşmanlık ve öfke başgösteriyor.İşte bu «La ilahe»nin manasıdır.İbrahim (a.s) ve beraberindekiler şirkin her çeşidini reddedip Allah'ın dinine yöneliyor ve tüm ibadetlerini yalnızca O'na yapacaklarını, O'na ibadetten
    ayrılmayacaklarını belirtiyorlar. Bu ise «İllallah»ın manasıdır.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«De ki: «Ey kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmeniz, O'na hiçbir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüzçevirirlerse «Bizim müslüman olduğumuza şahid olun» deyin.» (Al-i İmran: 64) «Ey kitap ehli!» Bu hitap yahudi ve hristiyan olan ehli kitap ile onların durumunda olanlara yöneltilmiş genel bir hitaptır.«Bizimle sizin aranızdaki müşterek bir söze gelin.» Yani gerçek manasını bilmeden şuursuzca tekrarlayıp durduğunuz «La ilahe illallah» kelimesinin gerçek manasını öğrenip kabul edin demektir. Burada ehli kitapla müslümanlar arasındaki müşterek söz «La ilahe illallah» sözüdür. Sonra Allah (c.c) bu kelimeyi açıklayarak şöyle buyuruyor: «Ancak Allah'a kulluk etmeniz, O'na hiçbir şeyi eş koşmamak» Ne putları, ne haçı, ne ateşi, ne tağutu ne de başka birşeyi O'na ortak koşmayın. İbadeti sadece tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'a has kılalım. «Allah'ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere» Yani Allah'ın haram kıldığı şeyi helal, helal kıldığı şeyi haram kılan kimselere itaat etmeyelim. İtaat ettiğimiz takdirde onları rab edinmiş oluruz. «Eğer yüz çevirirlerse» Eğer bütün bunları kabule yanaşmayıp terkederlerse...Biz «La ilahe illallah»ı bu manayla kabul ettiğimiz için müslümanız. Siz ise bu manayla kabul etmediğiniz için kafirsiniz.Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Tağutu reddedip Allah'a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır.» (Bakara: 256) Tağut; hakka, hakikate ve imana karşı gelen Allah(c.c)'nün kulları için çizdiği nizamı ve sınırları aşan herşeyi ifade eder. Tağut bir şahış olabileceği gibi, Allah nizamından alınmamış her türlü sistem, Allah'a bağlanmayan her çeşit fikir, düşünce, adet ve alışkanlık da olabilir. Kim bütün bunları ne şekilde olursa olsun reddeder ve yalnız Allah'a iman edip bağlanırsa ve Allah'ın kanun ve nizamlarını kabul eder ve tüm yaşantısını buna göre düzenlerse hiç şüphe yok ki kurtulmuştur. Ve onun kurtuluşu kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa bağlanan kişininki gibidir.«Tağutu reddedip» Ayet-i kerimenin bu kısmı «La ilahe» nin manasıdır.«Allah'a iman eden kimse» Ayet-i kerimenin bu kısmı ise «İllallah» ın manasıdır.Dikkat edilirse ayette tağutu reddetmeden kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmanın sözkonusu olmadığı vurgulanıyor. Yani bu durumda kişi imandan mahrumdur. Zira «sağlam kulpa tutunma» diye vurgulanan şey imanın ta kendisidir. Tağutu reddetmeden iman etmek hiçbir zaman mümkün değildir.
    Tağut genel olarak; kendisine ibadet ettirmek, tabi olunmasını istemek, itaate zorlamak suretiyle haddini aşan mahluk demektir.Tağutu şöyle de tarif edebiliriz:İnsanı Allah'a ibadetten alıkoyan, Allah'a giden yolu kapatan, dini Allah'a has kılmayı ve Allah ve rasulune tabi olmayı önleyendir. Bu insi ve cinni şeytan olabileceği gibi ağaç, beton, taş, mezar, inek, para, ateş, vs. de olabilir.
    Tağutların başı beş tanedir:

    1) Allah'tan başkasına ibadete çağıran şeytandır.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Ey ademoğlu! Ben size apaçık düşmanınız olan şeytana değil yalnız bana ibadet edin dosdoğru yol budur, diye bildirmedim mi?» (Yasin: 60-61)

    2) Allah'ın hükmünü değiştiren zalim idareciler.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.» (Nisa: 60)

    3) Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyendir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.»
    (Maide: 44)

    4) Gaybı bildiğini iddia eden kişidir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyene kimseyi muttali kılmaz. Ancak elçileri (rasulleri) içinden razı olduğu, seçtiği kimseler başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyiciler (gözetleyiciler) dizer.» (Cin: 26-27)
    «Gaybın anahtarları O'nun katındadır. Ondan başka hiç kimse onu bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir.» (En'am: 59)

    5) İnsanları kendisine ibadete çağıran, insanları Allah'ın indirdiği kanunlardan başka bir kanunla muhakeme olmaya zorlayandır.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Bunlar içinde kim: «Ben Allah'tan başka bir ilahım» derse işte onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını böyle veririz.»
    (Enbiya: 29)
    Şimdiye kadar sizlere La ilahe illallah'ı ayetlerle ve hadislerle açıklamaya çalıştık. Şimdi ise Kelime-i şehadetin ikinci kısmı olan Muhammedun Rasulullah'ı açıklamaya çalışalım.
    Rasulullah (s.a.s)'in Allah (c.c)'nün elçisi olduğuna şehadet etmek demek; Rasulullah'ın emrettiği şeylerde ona itaat etmek, haber verdiği şeyleri tasdik etmek, yasakladığı şeylerden kaçınmak ve Allah (c.c)'ya onun gösterdiği şekilde ibadet etmektir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «De ki: «Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.» Allah Gafur'dur, Rahim'dir. «Allah'a ve Rasulune itaat edin» de. Şayet yüzçevirirlerse şüphesiz ki Allah kafirleri sevmez » (Al-i İmran: 31-32)
    Şüphe yok ki Allah'ı sevmek kuru laflarla olmaz. Vicdani bir aşkla da geçekleşmez. Bu dava sadece Allah'ın Rasulüne tabi olmak, hidayeti üzere yaşamak ve hayatta onun nizamını gerçekleştirmekle olur. İman da şüphesiz ağızlarda gevelenen sözlerden ibaret değildir. Coşturucu şiirler ve dikilmiş alametler hiçbir zaman imanı ifade etmeye muktedir değildir. Fakat iman Allah'a ve Rasulüne itaattir. Rasulullah'ın arzettiği şekilde Allah'ın nizamını yaşamaktır.
    Yukarıdaki ayet-i kerimelerden birincisi hakkında İbn-i Kesir şöyle diyor:
    «Bu ayetin hükmüne göre, Allah'ı sevdiğini iddia ettiği halde Rasulullah (s.a.s)'in yoluna ve onun getirdiği hak dine uymayan kişi davasında yalancıdır.
    Nitekim sahih bir hadiste Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
    «Kim bizim emrimize uymayan bir iş işlerse onun ameli geçersizdir.»
    (Müslim)
    Ayet-i kerimenin devamında Allah (c.c.) herkese emrederek buyuruyor ki:
    «Allah'a ve Rasulüne itaat edin» de. Şayet yüz çevirirlerse (yani onun emrine muhalefet ederlerse) şüphesiz ki Allah kafirleri sevmez.»
    Bu da gösteriyor ki davranışlarında Rasulullah'a zıt hareket etmek küfürdür. Bu kişiler her ne kadar kendilerini Allah'ı seviyor ve ona yakınlaşıyor zannetse de Rasulullah (s.a.s)'e uyuncaya kadar Allah onları asla sevmeyecektir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Rasul size ne verdiyse onu alın. Size ne yasak ettiyse ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.» (Haşr: 7)
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty Geri: İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Salı Mayıs 25, 2010 9:41 am

    LA İLAHE İLLALLAH'IN ŞARTLARI

    «La ilahe illallah»ın söyleyen kimseye fayda verebilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir.
    İmam Vehb b. Münebbih'e soruldu:
    «Rasulullah (s.a.s): «La ilahe illallah cennetin anahtarıdır.» buyurmamış mıdır?
    İmam şöyle cevap verdi:
    «Evet. Fakat dişsiz anahtar olmaz. Dişşiz anahtar getirirsen kapıyı açamazsın. Kapıyı ancak dişli anahtar getirdiğin takdirde açarsın.»

    Anahtarın dişleri ise aşağıda zikredeceğimiz «La ilahe illallah»ın şartlarıdır.

    1) Manasını bilmek

    «Bil ki Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur.» (Muhammed: 19)
    «Ancak Kelime-i Şehadetin manasını bilerek Kelime-i Şehadet getirenler bundan müstesnadır.» (Zuhruf: 86)
    «Allah, kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına, adaleti ayakta tutarak şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de buna şehadet ettiler. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir.»
    (Al-i İmran: 18)
    Rasulullah(s.a.s) şöyle buyurdu:
    «Kim; La ilahe illallah'ın manasını bilerek ölürse cennete girer.» (Müslim)

    2) Şüphesiz ve şeksiz manasını kabul etmek.

    «Allah'a ve Rasulüne iman eden sonra imanında asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad eden kimseler ancak hakkıyla iman edenlerdir. Samimi olanlar da işte bunlardır.» (Hucurat: 15)
    Rasulullah(s.a.s) şöyle buyurdu:
    «La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah'a şehadet ederim. Şüphe etmeyerek Allah'a bu iki şehadetle kavuşan kul asla cennetten men olunmaz» (Müslim)
    Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
    «Ey Eba Hureyre! Bu bostanın arkasında kalbi yakinen şeksiz inanarak La ilahe illallah'a şehadet eden her kime rastlarsan onu cennet ile müjdele!» (Müslim)

    3) Bu kelimenin gerektirdiği manayı kalbiyle ve diliyle kabul etmek

    «Onlara «La ilahe illallah» denildiği zaman kibirlenirlerdi. Deli olan bir şair için ilahlarımızı mı terkedeceğiz derlerdi.» (Saffat: 35-36)

    4) Hareketlerini, davranışlarını ve yaşantısını La ilahe illallah'ın manasına uygun düşecek şekilde düzenlemek.

    «Azab size gelmeden önce Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra yardım da görmezsiniz.» (Zümer: 54)
    «İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in hanif dinine tabi olandan din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim'i bir dost edinmişti.» (Nisa: 125)
    «İyilik yaparak yüzünü Allah'a çeviren kimse muhakkak sapasağlam bir kulpa sarılmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a döner.» (Lokman: 22)

    Not: Ayet-i kerimede geçen “sapasağlam kulp”tan kasıt La ilahe illallah'tır.

    Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
    «Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar. Sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.» (Nisa: 65)
    İbn i Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:«Allah (c.c) kendi şerefli mukaddes zatına yeminle ifade buyuruyor ki bütün işlerde Allah ve Rasulunü hakem tayin etmedikçe hiç kimse gerçekten iman etmiş olmaz. Onun verdiği hüküm gizli ve açık her zaman bağlanılması farz olan hak ve gerçektir. Bunun içindir ki Allah (c.c):
    «Sonra aralarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.» buyurmuştur.
    Yani seni hakem tayin ettiklerinde gönüllü olarak sana itaat ederler. İçlerinde senin verdiğin hükme karşı herhangi bir sıkıntı duymazlar. İç ve dışlarıyla bu hükme uyarlar.
    Bir karşı koyma, bir müdafaa ve münakaşa olmaksızın bütünüyle bu hükme teslim olurlar. Nitekim bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur:
    «Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki arzusu benim getirdiğime tabi olmadıkça hiçbiriniz gerçekten iman etmiş olmaz.» (Müslim) (İbn-i Kesir tefsiri)

    5) Yalanlamayıp kalbiyle ve diliyle tasdik etmek.

    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Bir kısım insanlar vardır ki: «Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik» derler. Halbuki onlar mü'min değillerdir. Allah'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar. Fakat bunun farkında değillerdir. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylediklerinden dolayı onlar için can yakıcı bir azab vardır.» (Bakara: 8-10)
    «İnsanlar sadece iman ettik demekle bırakılıp imtihan edilmeyeceklerini mi sanıyorlar? Doğrusu biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah elbette sözüne sadık olanları bilir. Ve elbette yalancıları da bilir.» (Ankebut: 2-3)

    Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
    «Her kim La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah'a kalbiyle tasdik ederek şehadet ederse Allah(c.c) ona cehennemi haram kılar.» (Buhari, Müslim)
    Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
    «Benim şefaatim La ilahe illallah'ı ihlaslı olarak ve kalbinde olanı lisanı tasdik ederek, lisanında olanı kalbi tasdik ederek söyleyen kimse içindir.» (Hakim)

    6) İhlaslı olmak. (Yapılan bütün amelleri sadece Allah rızası için yapmak ve şirkten temizlenip uzak kalmak.)

    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah'ı bırakıp O'ndan başka dostlar edinenler: «Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz» derler. Muhakkak ki Allah aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hüküm verecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan bir kimseyi hidayete erdirmez.» (Zümer: 3)
    «Oysa onlar doğruya yönelip her türlü şirkten temizlenmiş olarak (yani ihlaslı olarak) Allah'ın dininde O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur.» (Beyyine: 5)

    İmam el-Fadl İbn İyad (r.a) diyor ki:
    «Allah rızası için, fakat Allah'ın istediği şekilde yapılmayan amelleri Allah (c.c) kabul etmez. Aynı şekilde Allah'ın istediği şekilde fakat Allah rızası için yapılmayan amelleri de Allah (c.c) kabul etmez. Allah (c.c) ancak kendi rızası gözetilerek ve Rasulullah'ın sünnetine uygun olarak yapılan amelleri kabul eder.»

    7) Bu kelimeyi (La ilahe illallah kelimesini) ve bu kelimenin gösterdiği yolu sevmek, bu kelimeyi sevip gösterdiği yolda yürüyenleri sevmek, bu kelimeyi kötü görüp gösterdiği yoldan başka yollara sapanları ise sevmemek, onları yakın dostlar edinmemek.

    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «İnsanlardan bazıları Allah'tan başka varlıkları ona eşler koşarlar. Onları Allah'ı sevdikleri gibi severler. Mü'minler ise en çok Allah'ı severler.» (Bakara: 165)
    «Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah; onların yerine, kendisinin onları, onların da kendisini sevdiği, mü'minlere karşı alçakgönüllü, kafirlere karşı ise güçlü ve şerefli olan, Allah yolunda cihad eden ve kınayanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte bu Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah geniş ihsan sahibidir. Herşeyi çok iyi bilendir.» (Maide: 54)
    Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
    «Kimde şu üç şey bulunursa imanın tatlılığını tatmış olur: Allah ve Rasulullah kendisine herşeyden daha sevgili olmak, bir kimseyi sevmek fakat yalnız Allah için sevmek, Allah onu küfürden kurtardıktan sonra yine küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak.» (Buhari, Müslim)

    Namaz ve zekat hakkında Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
    «Oysa onlar doğruya yönelip her türlü şirkten temizlenmiş olarak Allah'ın dininde O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur.» (Beyyine: 5)
    Allah (c.c) bu ayet-i kerimede insanların; yalnızca Allah'a ibadet etmek ve sadece onun kanunlarını kabul etmek, her türlü şirkten ve müşriklerden uzak olmak, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermekle emrolunduklarını bildiriyor.
    «Dosdoğru olan din de budur.» Ayet-i kerimesinin manası ise; Allah (c.c) ancak yukarıdaki özellikleri şahsında bulunduran kimselerin gerçek iman sahipleri olduğunu bildiriyor.

    Allah (c.c) oruç hakkında şöyle buyuruyor:
    «Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.Ta ki korunasınız .» (Bakara: 183)
    Allah (c.c) bu ümmete sesleniyor ve orucu emrediyor Oruç sırf Allah rızası için yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten kaçınmaktır. Oruçta ruhun arınması, temizlenmesi, parlatılması, kötü davranışlardan ve fena huylardan uzaklaştırılması sözkonusudur. Oruç hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır. Oruç nasıl müslümanlara farz kılınmışsa müslümanlardan önceki-lere de farz kılınmıştır. Geçmiş ümmetler müslümanlar için bir örnektir. Öyle ise müslümanlar bu ibadeti en iyi şekilde yapmaya çalışmalıdırlar.
    Oruçta bedenin temizliği ve şeytanın sızabileceği yolların tıkanması vardır. Bunun için Buhari ve Müslim'de zikredilen sahih hadiste Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
    «Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Kimin de gücü yetmezse oruç tutsun. O kendisini korur.» (Buhari, Müslim)

    Allah (c.c) hac hakkında şöyle buyuruyor:
    «Oraya yol bulabilen insana Allah için Kabe'yi haccetmesi gereklidir. Kim inkar ederse bilsin ki doğrusu Allah alemlerden müstağnidir.» (Al-i İmran: 97)
    Allah (c.c) bütün insanlardan İslam dinini kabul edip farzlarını ve emirlerini yerine getirmelerini, mü' minlerin yöneldiği gibi Allah'ın evine hac niyeti ile yönelmelerini istemektedir.
    Ya bu... Yahut da küfür... Ne kadar Allah'ın dininde olduklarını iddia etseler de Allah alemlerden müstağnidir. Allah'ın onların ne imanına ne de haclarına ihtiyacı vardır. Bu, sadece iman ve ibadetle kurtulmaları için kendilerinin menfaatinedir.Hac ibadeti ömürde bir keredir. Yol emniyeti ve sefer imkanı müsait olursa ilk güç yettiği zaman hac farz olur. Hac müslümanların yıllık genel kongresidir. Müslümanlar İslam davasının ilk olarak ortaya çıktığı evin etrafında toplanırlar. Hanif dinin ilk toplanma yeri olan, İbrahim (a.s)'ın eli ile ilk olarak sırf Allah'a ibadet edilmek için yapılan bu evin civarında karşılaşırlar. Haccın kendisine has apayrı hatıra ve ilhamları vardır. Yüce bir idealin doğduğu muhiti tavaf eden insanlar yüce yaratıcının huzurunda buluşurlar. İnsanı insan yapan ruhi bir değer etrafında birleşirler. Zaten insanlar sadece bir mana etrafında toplanmaktadırlar. Tabi ki bu yüce mana etrafında toplanabilmek için onun ilk doğduğu yerde buluşmak ve bu yerleri ziyaret etmek gerekir.
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty Geri: İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Salı Mayıs 25, 2010 9:42 am

    İMAN'IN ŞARTLARI

    İslam dininin ikinci mertebesi imandır.

    İmanın şubeleri yetmişten fazladır. En yükseği La ilahe illallah sözü, en aşağısı ise yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Utanmak (haya) imanın şubelerindendir.

    İmanın şartları altı tanedir.

    Bir kişi bunlardan birisine iman etmezse İslam milletinden çıkar ve kafir olur.

    1) Allah'a İman Etmek: Yani; Allah vardır ve kemal sıfatlara sahiptir. Yarattıklarının hiçbirine benzemez. Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir. Alemlerde, yerde ve gökte yalnız O yasama (kanun koyma) hakkına sahiptir. Bütün ibadetler yalnız O'na yapılır.

    2) Meleklere İman Etmek: Meleklere, Allah (c.c)' nun Kur'an'da onları vasıflandırdığı gibi iman etmek gerekir. Melekler Allah'ın kullarıdır. Onlarda dişilik ve erkeklik yoktur. Nurdan yaratılmışlardır. Bir saniye bile Allah'a karşı isyan etmez ve haram işlemezler. Sürekli olarak Allah'a ibadet ederler. Kur'an-ı Kerimde ve hadis-i şeriflerde isimleri zikredilenlere isimleriyle (Cebrail, Mikail, İsrafil, Malik, Rıdvan gibi), zikredilmeyenlere ise toplu olarak iman etmek gerekir.


    3) Allah'ın Kitaplarına İman Etmek: Allah katından gelen kitaplara Kur'an-ı Kerimde ve hadis-i şeriflerde ismi zikredilenlere ismiyle (Kur'an, Tevrat, İncil, Zebur gibi), zikredilmeyenlere ise genel olarak iman etmek gerekir.

    4) Nebi Ve Rasullere İman Etmek: Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde ismi zikredilenlere ismiyle, zikredilmeyenlere ise genel olarak iman etmek gerekir.


    5) Ahiret Gününe İman Etmek: Yani ölümden sonra berzah (ölümden kıyamete kadar olan zaman ve o zaman içinde olan olaylar), hesap, mizan, cennet, cehennem, kabirde azab veya mükafat görme, amellerine karşılık azab veya mükafat göreceklerin acı veya lezzeti beden ve ruhlarıyla duyacaklarına ve en önemlisi öldükten sonra dirilmeye iman etmektir.

    6) Kaderin, Hayır Ve Şerrin Allah'tan Olduğuna İman Etmek: Kadere imanın Allah katında geçerli olabilmesi için şu dört şeye şeksiz şüphesiz iman etmek gerekir:
    a- Allah'ın ezeli ve kadim ilmine iman etmek. Allah(c.c) ezeli ve kadim ilmiyle ne olacağını bildi. Ve bu ezeli ilmiyle bildiği şeyleri yazdı.
    b- Allah'ın olmasını dilediği şeyin mutlaka olacağına, olmamasını dilediği şeyin mutlaka olmayacağına, gökte ve yerde meydana gelen bütün hareketlerin ve sessizliklerin Allah'ın izniyle olduğuna iman etmek.
    c- Allah (c.c)'nün bütün mahlukatı yarattığına ve kainatın içindeki herşeyin Allah'ın yaratması ve takdiriyle meydana geldiğine iman etmek.
    d- Kendisine isabet eden şerrin kendisinden başkasına isabet edebileceği halde kendisine isabet ettiğini zannetmemek. Veya kendisine isabet eden hayrın bir tesadüf sonucu kendisine isabet ettiğine inanmamak.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Yüzlerinizi doğudan yana, batıdan yana çevirmeniz iyi olmanız demek değildir. İyi olan Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, nebilere inanmaktır.» (Bakara: 177)

    Allah (c.c) kader hakkında şöyle buyuruyor:
    «Şüphesiz biz herşeyi (önceden tesbit edilmiş) bir kaderle yarattık.» (Kamer: 49)
    Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
    «Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve benim hak olarak gönderdiği rasulu olduğuma şehadet etmedikçe, ölüme, ölümden sonra dirilmeye, kadere iman etmedikçe kimse mü'min olamaz.» (Tirmizi)
    «Herşey kaza ve kader iledir. Akıl ve ahmaklık bile» (Buhari, Müslim, Malik)

    Herşey Allah'ın takdiri iledir. İnsanların yaptığı işleri de Allah yaratır. Yalnız insanlar yaptıkları işleri kendileri yapmış olmaları sebebiyle yaptıklarından kendileri sorumlu tutulurlar. Çünkü Allah her insana iyiyi kötüden ayırabilme kabiliyeti vermiş ve hayrı emredip şerri yasaklamıştır.
    Allah (c.c) kıyamete kadar olacak herşeyi ve bütün insanların yapacakları şeyleri levhi mahfuzda yazdı. Allah (c.c) için zaman kavramı olmadığından bütün bunları ilmiyle yazdı. İnsanları yaptıkları amelde zorlamadı. Allah (c.c)'nün bunları yazması ezeli ilminden dolayıdır.

    İslam dininin üçüncü mertebesi ihsandır.

    İhsan; Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen bile O, seni görür.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Allah şüphesiz muttakiler ve ihsan edenlerle beraberdir.» (Nahl: 128)
    Ayetteki «muttakiler» Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmayıp iman eden ve haramlardan kaçınanlardır. «İhsan edenler» ise Allah'a itaat olan işleri yapanlardır. İşte Allah bunları koruyacak, onlara yardım edecek, onları destekleyecek, düşmanlarına ve muhaliflerine karşı onları zafere erdirecektir. Allah'ın onlarla beraber olması bu şekildedir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Ey Muhammed! Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O, işitir ve bilir.» (Şuara: 217-219)
    «Ey Muhammed! Ne iş yaparsan yap ve ona dair Kur'an'dan ne okursan oku; Ey insanlar! Ne yaparsanız yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka biz sizi görürüz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü şüphesiz apaçık bir kitaptadır.» (Yunus: 61)

    Ömer b. Hattab meşhur hadisinde şöyle rivayet eder:
    Rasulullah (s.a.s)'in yanında otururken bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk alametleri olmayan, içimizden kimsenin tanımadığı bir adam Rasulullah (s.a.s)'in yanına geldi ve oturdu. Sonra dizlerini onun dizlerine yaklaştırdı. Avuçlarını da onun bacaklarının üzerine koyduktan sonra şöyle dedi:
    «Ey Muhammed! İslam nedir?» Rasulullah (s.a.s):
    «Allah'tan başka hakkıyla ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.s)'in onun elçisi olduğuna şahitlik etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazanda oruç tutman, gücün yeterse hacca gitmendir.» Adam:
    «Doğru söyledin» dedi. Biz ona şaştık. Hem soruyor hem de doğruluyordu. Sonra:
    «İman nedir?» dedi. Rasululah (s.a.s):
    «Allah'a, meleklerine, kitaplarına, nebi ve rasullerine, ahiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman etmektir.» dedi. Adam:
    «İhsan nedir?» diye sordu. Rasulullah (s.a.s):
    «Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O, seni görür.» dedi. Adam:
    «Kıyametin vakti ne zaman?» diye sordu.
    Rasulullah (s.a.s):
    «Sorulan bu konuda sorandan daha bilgili değildir.» dedi. Adam:
    «Kıyametin alametleri nedir?» diye sordu.
    Rasulullah (s.a.s):
    «Kadının hanımefendisini doğurması (yani annesine hizmetçi muamelesi yapan çocukların bulunması), yalınayak ve çıplak çobanların binaları yükseltmesidir.»
    Ömer (r.a) diyor ki: Adam gitti. Bir süre sonra Rasulullah (s.a.s) dedi ki:
    «Ey Ömer! Soranın kim olduğunu biliyor musunuz?» Biz de:
    «Allah ve rasulu daha iyi bilir» dedik.
    Rasulullah (s.a.s):
    «Bu Cibril'dir. Size dininizi öğretmek için geldi » dedi. (Buhari, Müslim)
    Admin
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 531
    Points : 982
    Kayıt tarihi : 27/04/10
    Nerden : ADANA

    İslamda Tevhid Esasları Empty Geri: İslamda Tevhid Esasları

    Mesaj tarafından Admin Salı Mayıs 25, 2010 9:43 am

    RASULULLAH (S.A.S)'İ BİLMEK

    Rasulullah (s.a.s)'in babası Abdullah, dedesi ise Haşim'in oğlu Abdulmuttalib'tir. Haşim Kureyş kabilesindendir. Kureyş ise Araptan, Arap ise Halilurrahman İbrahim (a.s)'ın oğlu İsmail'in soyundandır.
    Rasulullah (s.a.s) Mekke'de doğmuştur. Altmış üç sene yaşadı. Bunun ilk kırk senesi rasul olarak gönderilmeden önceki, son yirmi üç senesi ise rasul olarak gönderildikten sonraki hayatını içermektedir.
    Rasulullah (s.a.s); «Alak Suresi»ndeki «İkra» ayetiyle nebi oldu.
    «Ey örtüye bürünüp (sarınan)! Kalk da uyar.» (Müddessir: 1) ayetiyle de rasul oldu.
    Nebi: Allah tarafından kendisine vahyolunmuş fakat davet etmekle yükümlü olduğu bir şeriat bildirilmeyen kimsedir.
    Rasul: Allah tarafından kendisine vahyolunan ve davet etmekle yükümlü olduğu bir şeriat bildirilen kimsedir.
    Allah (c.c) Rasulullah (s.a.s)'i insanları şirkten korkutmak, tevhide davet etmek için gönderdi.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Ey örtüye bürünüp (sarınan)! Kalk da uyar. Rabbini yücelt, elbiseni temizle, kötü şeylerden sakın, yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. Rabbin için sabret.» (Müddessir: 1-7)
    Ayetteki «Kalk da uyar» şirkten korkut, tevhide çağır, demektir.
    «Rabbini yücelt, elbiseni temizle» ise Rabbini tevhidle yücelt, amellerini şirkten temizle, demektir.
    «Kötü şeylerden sakın» ise putlardan ve putlara tapanlardan uzak dur, demektir. Rasulullah (s.a.s) bu konu üzerinde onüç sene durdu.
    Rasulullah (s.a.s) bi'setten (nebi olduktan) on sene sonra İsra ve Mirac hadisesi oldu.
    İsra: Rasulullah (s.a.s)'in bir gece evinden alınarak Kudüs'de bulunan Mescid-i Aksa'ya götürülmesi olayıdır.
    Mirac: Mescid-i Aksa'dan semaya yükselmesidir.
    Semada beş vakit namaz farz kılındı. Rasulullah (s.a.s) bu farz kılınan namazları Mekke'de üç sene kıldı. Daha sonra Medine-i Münevvere'ye hicretle emrolundu.
    Hicret: Şirk beldesinden İslam beldesine, bid'at beldesinden sünnet beldesine göç etmektir. Hicret müslümanlara kıyamete kadar farz kılınmıştır.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:«Nefislerine zulmedenlerin canlarını aldıkları zaman melekler: «Ne yapıyordunuz?» deyince: «Yeryüzünde biz zayıf kimselerdik» derler. Melekler de: «Allah'ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya?» derler. İşte onların barınacakları yer cehennemdir. O, ne kötü dönüş yeridir.» (Nisa: 97)
    «Erkek, kadın ve çocuklardan çaresiz kalan, yol bulamayanlar müstesnadır. İşte onları Allah'ın affetmesi umulur. Ve Allah, affedendir, bağışlayandır.» (Nisa: 98-99)
    Birinci ayetin nüzul sebebi hakkında Buhari şöyle rivayet ediyor:
    Mekke ehlinden Rasulullah (s.a.s) ile beraber hicret etmemiş bir topluluk hakkında inmiştir. Bunlar fitneye düşerek müşriklerle beraber Bedir harbinde müslümanlara karşı savaşmışlardır. (Bu kimseler müslüman olduklarını gizliyorlardı. Bedir harbi çıkınca müşrikler bunları harbe katılmak için zorladılar. Onlar da müslüman olduklarını açıklarlarsa öldürülecekleri korkusuyla Bedir harbine katıldılar.) Allah (c.c) onların özürlerini reddetti. Ve onları cehennemle cezalandırdı.
    İkinci ayetin manası ise; yaşlı, çocuk ve kadınlardan hicret edemeyenlerden hicret etmelerini engelleyecek gerçek özürleri olanları Allah'ın affetmesi umulur.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Ey inanmış kullarım! Benim yarattığım yeryüzü geniştir. Yalnız bana kulluk ediniz.» (Ankebut: 56)
    Bu ayeti kerimede Allah (c.c) mü'minlere Allah'a ibadet etmek ve tevhid dinine uygun olarak yaşamak için; tevhid dininin gereklerini yerine getiremedikleri ve şirke düşmek için zorlandıkları yerden hicret etmelerini emrediyor.
    Hicret kıyamete kadar bu ümmete farz kılınmıştır.
    Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
    «Tevbe kapısı kapanmadan hicret kapısı kapanmaz. Tevbe kapısı ise güneş batıdan doğuncaya kadar açıktır.» (Müslim)
    Rasulullah (s.a.s) Medine'ye hicret ettikten sonra zekat, oruç, hac ve kılıç ile cihad gibi İslam'ın diğer hükümleriyle emrolundu. Bu hükümleri bildiren ayetlerin inmesi on sene sürdü. Kılıçla cihad, zekat ve oruç hicretin ikinci senesinde farz kılındı.
    Rasulullah (s.a.s) hicretin onuncu yılında vefat etti. Onun dini kıyamete kadar geçerlidir. Hiçbir hayır yoktur ki bu din onu emretmiş olmasın, hiçbir şer de yoktur ki bu din onu yasaklamış olmasın. Bu dinin emrettiği hayır; tevhid ve Allah'ın sevip razı olduğu sözler ve amellerdir. Yasakladığı şer ise; ibadette Allah'a ortak koşmak ve Allah'ın sevmediği ve kabul etmediği sözler ve amellerdir. Rasulullah (s.a.s) bütün insanlığa gönderildi.

    Allah (c.c) bütün insanların ve cinlerin sadece kendisine itaat etmesini farz kıldı.

    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Ey Muhammed! De ki: «Ey insanlar! Doğrusu ben, Allah'ın hepiniz için gönderdiği rasulüyüm.» (A'raf: 158)
    «Ey Muhammed! Bir zaman Kur'an'ı dinleyecek bir cin taifesini sana yöneltmiştik. Kur'an okunuşunda hazır bulununca birbirlerine: «Susun, dinleyin» dediler. Okuma bitince de kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.» (Ahkaf: 29)
    Allah (c.c) dinini Muhammed (s.a.s) ile tamamladı. Bu din Rasulullah (s.a.s)'den sonra hiçbir şeye muhtaç değildir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'dan razı oldum.» (Maide: 3)
    Allah (c.c) bu ayeti kerimede akidenin tamamlandığını ve Allah'ın şeriatını ve kanununu kemale erdirdiğini ilan ediyor. İşte din budur!....
    Hiçbir müslümanın İslam'da eksikliklerin bulunduğunu veya birtakım ilavelerin yapılması gerektiğini düşünmesi asla mümkün değildir. Onda herhangi bir ilaveyi gerektirecek eksiklik yoktur. Allah (c.c) İslam dinini kıyamete kadar bütün insanlığa din olarak seçtiği için geliştirilip değiştirilmeye de ihtiyacı yoktur.
    Kim Allah'ın şeriatini ve kanunlarını bir tarafa bırakıp tatbik etmez, başka kanunlara uygun olarak hareket ederse, Allah'ın mü'minler için beğendiğini beğenmemiş ve dolayısıyla Allah'ı inkar etmiş olur ve dinden çıkar.
    Bir yahudi Ömer (r.a)'ye gelerek dedi ki:
    «Siz Kur'an'dan öyle bir ayet okuyorsunuz ki bu ayet yahudilere inmiş olsaydı o günü bayram ilan ederdik.» Ömer (r.a):
    «Bu hangi ayettir?» diye sordu. Yahudi dedi ki:
    «Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size din olarak islam'dan razı oldum» ayetidir. Ömer (r.a) dedi ki:
    «Vallahi ben bu ayetin Rasulullah (s.a.s)'e nerede ve ne zaman indiğini biliyorum. Cuma günü Arafat'ta indi. Allah'a hamdolsun ki bu iki gün de bizim için bayramdır.» (Buhari-Müslim-Tirmizi-Nesei)
    Her mü'minin Rasulullah (s.a.s)'in vefat ettiğine ve bütün insanların öldükten sonra dirilip hesaba çekileceklerine ve amellerinin karşılığını göreceklerine iman etmesi gerekir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Ey Muhammed! Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Ey insanlar! Sonra siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız.» (Zümer: 30-31)
    «Sizi yerden yarattık. Oraya döndüreceğiz. Sizi tekrar oradan çıkaracağız.» (Ta-ha: 55)
    «Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir. Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır.» (Nuh: 17-18)
    Allah (c.c) bütün insanları öldükten sonra dirilteceğini ve hesaba çekip herkese ameline göre karşılık vereceğini şu ayeti kerimede bildiriyor:
    «Allah kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir. İyi amel işleyenleri ise cennetle mükafatlandırır.» (Necm: 31)
    Öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan kimsenin kafir olduğunu Allah (c.c) şu ayeti kerimede belirtiyor:
    «İnkar edenler tekrar diriltilmeyeceklerini ileri sürerler. Ey Muhammed! De ki: «Evet Rabbime andolsun ki şüphesiz diriltileceksiniz ve sonra yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu Allah'a kolaydır.» (Tegabun: 7)
    Allah (c.c) bütün rasullerini, Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseleri cennetle müjdelemek, Allah'a ortak koşanları cehennem azabıyla korkutmak için gönderdi.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «İnsanların Allah'a karşı bir delili olmaması için cennetle müjdeleyici ve cehennemle korkutucu rasuller gönderdik.» (Nisa: 165)
    «Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona: «Benden başka ibadete layık ilah yoktur, bana ibadet ediniz» diye vahyetmiş olmayalım.» (Enbiya: 25)
    «Muhakkak ki her topluluğa rasul gönderdik ve Allah'a ibadet etmelerini ve tağuttan sakınmalarını emrettik.» (Nahl: 36)
    Allah (c.c) insanları tevhide davet etmek ve şirkten korkutmak için yüz yirmi dört bin nebi, üçyüz on üç rasul göndermiştir
    İbn Merduyeh ve İbn Ebu Hatim; Ebu Zerr (r.a)'in şöyle dediğini nakletmişlerdir:
    Ebu Zerr Rasulullah (s.a.s)'e sordu:
    «Ya Rasulallah! Kaç nebi vardır?» Rasulullah:
    «Yüz yirmi dört bin nebi var» buyurdu. Ebu Zerr:
    «Onlardan kaçı rasuldür?» diye sordu. Rasulullah:
    «Üç yüz on üçü» dedi. Ebu Zerr:
    «Kaç sahife ve kaç kitap indirildi?» diye sorunca da Rasulullah (s.a.s) şöyle cevab verdi:
    «Yüz sahife ve dört kitap indirildi. Tevrat Musa' ya, İncil İsa'ya, Zebur Davud'a ve Kur'an ise bana indirilmiştir. Sahifeler ise; elli sahife Şit'e, otuz sahife İdris'e, on sahife İbrahim'e, on sahife Musa'ya indirilmiştir.»
    Bu hadisin kesin olarak sahih olup olmadığını ancak Allah bilir. Bu sebeple her müslüman genel olarak bütün nebilere, rasullere, kitaplara ve sahifelere iman etmelidir. Bunların kesin sayısını ancak Allah (c.c) bilir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Gönderilen rasullerin bir kısmını daha önce sana anlatmış, bir kısmını da anlatmamıştık.» (Nisa: 164)
    Rasullerden ululazim olanları beş tanedir. Bunlar:
    Muhammed (s.a.s), İbrahim (a.s), Musa (a.s), Nuh (a.s) ve İsa (a.s)'dır.
    Rasullerin ilki Nuh (a.s)'dır. Rasullerin ve nebilerin sonuncusu Muhammed Mustafa (s.a.s)'dir.
    Adem (a.s) ile Nuh (a.s) arasında yaklaşık on yüz yıllık bir zaman vardır. Bu zaman içerisinde bütün insanlar tevhid üzere idiler. Ta ki salih kimseler hakkında aşırı gidip şirke düştükleri sırada Allah (c.c) Nuh (a.s)'ı rasul olarak gönderdi. Nuh (a.s)'ın ilk rasul olduğu icma ile sabittir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Nuh'a, ondan sonra gelen nebilere vahyettiğimiz gibi ey Muhammed! Şüphesiz sana da vahyettik.» (Nisa: 163)
    Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
    «Kıyamet gününde insanlar mahşer sıkıntısından kurtulmak için Nuh (a.s)'a gelip şöyle diyecekler:
    «Ey Nuh! Sen, yeryüzünde ilk rasulsün. Bize şefaat et.»
    (Buhari, Müslim)
    Allah, İslam dininden başka din kabul etmez.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Kim İslamiyetten başka bir dine yönelirse onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir.» (Al-i İmran: 85)
    Bu ayeti kerimeden anlaşılıyor ki; kim İslam kanunundan ve şeriatından başka kanun kabul ederse kafir olur ve cehenneme girer.
    Çünkü din, kanun demektir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «İşte biz Yusuf için böyle bir plan kullandık. Bu planı kullanmasaydık hükümdarın dinine (yani kanununa) göre kardeşini alıkoyamazdı. Meğer ki Allah dileye.» (Yusuf: 76)
    Rasulullah (s.a.s)'in Adnan'a kadar yirmibir dedesi vardır. Bunların isimleri sırasıyla: Abdulmuttalib, Haşim, Abdimenaf, Kusay, Kilab, Murra, Kağb, Luğay, Gurra, Galib, Fihr, Malik, Elnadr, Kinane, Huzeyme, İlyas, Mudar, Nizar, Meğed ve Adnan'dır.
    Rasulullah (s.a.s)'in oğulları: Kasım, Abdullah (Tayyib), İbrahim'dir. Kızları ise Zeyneb, Rukayye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma tüz-Zehra'dır. İbrahim hariç diğer bütün evlatları Hadice (r.a)'dan olmuştur. İbrahim ise Mariye Kıbtiye'den olmuştur.
    Rasulullah (s.a.s)'in zevcelerini isimleri şöyledir. Hadice, Sevde, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Haris kızı Cüveyriye, Cahş kızı Zeyneb, Huzeyme kızı Rukane, Ebu Süfyan kızı Ümmü Habibe, Huvey kızı Safiye, Haris kızı Meymune. (Allah hepsinden razı olsun.)
    Rasulullah (s.a.s) vefat ettiğinde hanımlarından Aişe, Meymune, Safiye Hafsa, Zeynep, Cüveyriye ve Sevde sağ bulunmaktaydı.

    Akıl baliğ olan her müslüman kadın ve erkeğin şu dört şeyi bilmesi gerekir:

    1 - İlim: Yani; Allah'ı, Rasulullah'ı ve İslam dinini delille bilmektir.
    2 - Amel: Bu ilimle amel etmektir.
    3 - Buna davet etmek.
    4 -Davet sırasında görülen eziyetlere sabretmek.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Asra yemin olsun ki insan hiç şüphesiz hüsrandadır. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır.» (Asr: 1-3)
    İmam Buhari (rahmetullahi aleyh):
    «Ey Muhammed! Bil ki Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. Kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile.» (Muhammed: 19) ayetini zikrettikten sonra şöyle diyor:
    «İlim amelden öncedir. Çünkü Allah (c.c) bu ayeti kerimede ilim yapmayı amel ve tebliğ etmekten önce söyledi. Yani yapılan amellerin bilerek ve şuurlu olarak yapılması gerekir.»

    Akıl baliğ olan her müslüman kadın ve erkeğin aşağıdaki üç meseleyi öğrenmesi, inanıp buna uygun amel etmesi farzdır.

    Birincisi:

    Allah (c.c) bizi yarattı. Bize rızık verdi. Bizi başıboş bırakmadı ve bize bir rasul gönderdi. Bu rasule itaat edip gösterdiği şekilde hareket eden cennete girer, ona karşı gelip isyan eden ise cehenneme girer.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Firavun'a bir rasul gönderdiğimiz gibi size de hakkınızda şahitlik edecek bir rasul gönderdik. Ama Firavun o rasule karşı gelmişti de onu çok ağır bir cezaya uğratmıştık.» (Müzzemmil: 15-16)

    İkincisi:

    Allah; ibadette (yani gerçek anlamdaki ibadette) ister rasul, ister melek olsun hiçbir şeyin kendisine şirk (ortak) koşulmasından asla razı olmaz.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Mescidler şüphesiz ki Allah'ındır. Öyleyse oralarda Allah'tan başka birşeye ibadet etmeyin.» (Cin: 18)
    (Yani; Allah'ın size insanları davet etmekle emrettiği şeylerden başka birşeye insanları davet etmeyin. Böyle yaparsanız müşrik olursunuz.)

    Üçüncüsü:

    İbadeti yalnız Allah'a has kılıp rasulüne itaat eden hiçbir insanın müşrik ve kafirlere sevgi ve dostluk göstermesi en yakın akrabası bile olsa caiz olmayıp büyük şirktir.
    Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
    «Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile, Allah'a ve Rasulüne karşı gelenlere sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah imanı bunların kalplerine yazmış ve katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah'tan razı olmuştur. İşte bunlar Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki saadete erecek olanlar Allah'tan yana olanlardır.» (Mücadele: 22)

    «Ey Muhammed! De ki: «Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evleriniz Allah'tan, Rasulü'nden ve Allah yolunda cihad etmekten sizin için daha fazla sevgili ise Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.» (Tevbe: 24)

      Forum Saati C.tesi Eyl. 21, 2024 11:48 am