Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî Hazretleri
Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî hazretleri, Anadolu'da yaşayan büyük velilerden. Silsile-i aliyye adı verilen, insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve ahirette seadete, mutluluğa kavuşmalarına vesile olan büyük alim ve velilerin otuz birincisidir. Peygamber efendimizin neslinden olup Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin on birinci torunudur. Babası Seyyid Molla Ahmed bin Salih Geylani'dir. Şihabüddin, İmadüddin, Kutbü'l-İrşad vel-medar lakaplarıyla ve Hakkari nisbesiyle meşhurdur. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin halifelerindendir. 1853 (H.1269) senesinde Şemdinli yakınındaki Nehri'de vefat etti. Kabri orada olup ziyaret edilmekte, feyz ve bereketlerinden istifade olunmaktadır.
Asil ve temiz bir aileye mensub olan Seyyid Taha-i Hakkari'de çocukluğunda büyüklük ve olgunluk halleri görülür, zeka, istidat, vakar ve heybeti ile herkesin dikkatini çekerdi.
Onu her gören ilerde pek büyük bir zat olacağını söylerdi. Küçük yaşta Kur'an-ı kerimi hatmetti ve ezberledi. Sonra ilim tahsiline başladı. Süleymaniye, Kerkük, Irak, Erbil, Bağdat gibi ilim merkezlerine giderek şöhretli alimlerden, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimleri, zamanın fen ve edebiyat bilgilerini öğrendi.
Seyyid Taha, daha ilim talebesi iken, bir gün Bağdat'a yakın bir yerde, çok küçük bir akarsudan abdest alıyordu. Arkadaşları; "Bu su çok azdır, bununla abdest olmaz." deyince; "Bu, ma-i caridir, yani akar sudur. Dinimizde bununla abdeste izin vardır. Siz ilim talebesisiniz, bunları bilirsiniz. Sonra bu suda balık bile yaşar." buyurdu ve elini orada biriken su birikintisine sokup çıkardı. Arkadaşlarına uzatarak; "Bakın bu suda kocaman balıklar yaşamaktadır." deyip elindeki balığı gösterdi. Bu büyük kerameti gören arkadaşları; "Bundan sonra sen ne yaparsan yap, bir daha sana itiraz etmeyeceğiz." dediler.
Hicri on üçüncü asrın kutbu olan Mevlana Halid, Hindistan'a giderek, Gulam Ali Abdullah Dehlevi'nin huzuru ile şereflenip, layık ve müstahak oldukları fazilet ve kemalatı aldı. Sonra, Allahü teâlânın kullarına doğru yolu gösterip Hakk'a kavuşturmak için vatanına döndü. Her taraf, Mevlana'nın kalbinden saçılan nurlarla aydınlanmaya başladı. Bu sırada arkadaşı olan Seyyid Abdullah da Süleymaniye'de bulunan Mevlana'yı ziyarete gitti. Sohbetinde bulunarak, kemale geldi ve halife-i ekmeli yani en olgun halifesi oldu. Mevlana Halid-i Bağdadi'ye, biraderinin oğlu Seyyid Taha'nın, harikulade ve yüksek istidadını anlattı. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri de, bir daha gelişinde, onu beraberinde getirmesini emir buyurdu. Seyyid Abdullah, ikinci ziyaretlerinde yeğeni Seyyid Taha'yı da götürdü. Mevlana hazretleri, Bağdat'ta Seyyid Taha'yı görür görmez, hemen Abdülkadir Geylani hazretlerinin kabr-i şerifine gidip, istihare etmesini emretti. Seyyid Taha da kabre gidip istihare etti. Ceddi Abdülkadir Geylani hazretleri, Allahü teâlânın izniyle kabr-i şerifinden kalktı ve onu çok iyi karşıladı. Sonra; "Benim yolum büyük ise de, şimdi ehli kalmadı. Mevlana Halid ise, zamanının alimi, evliyanın en büyüğüdür. Hemen ona git, teslim ol, onun emrine gir." buyurdu.
Seyyid Taha, büyük dedesi Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin manevi emri ve izni üzerine, Mevlana'nın huzuruna geldi. Bu öyle bir gelişti ki, pek az kimselere nasib olmuş, nasıl ve neler elde ederek gideceği, bu başlangıç ve gelişten belli oluyordu. Mevlana, Seyyid Taha'nın yetişmesine, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, kalplerin düşünemediği makamlara erişmesine himmet gösterip yardım etti. İleride zamanın en büyük alim ve velisi olacak tarzda, ihtimam ve ciddiyetle onu terbiye etti. Riyazet ve mücahedesinde hiç eksiklik etmedi. Nefsin istediklerini yaptırmayıp, istemediklerini yaptırdı.
Mevlana Halid hazretleri, yetiştirme ve terbiye esnasında, Seyyid Taha'ya dağdan taş getirtirdi. Bu hal, talebeleri arasında, taaccüble karşılanır; "Hocamız Mevlana, Resulullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem Ehl-i beytine çok fazla bağlı olduğu halde, Seyyid hazretlerini dağa göndermesindeki hikmet nedir?" derlerdi. Hazret-i Mevlana ise, bu hususda konuşmaz sükut ederdi.
Seyyid Taha hazretleri, Mevlana Halid-i Bağdadi'nin yanında seksen gün kaldıktan sonra, velilikte pek yüksek derecelere kavuştu. Keşf ve keramet sahibi olarak hilafet-i mutlaka ile şereflendi.
Seyyid Taha hazretleri, hilafetle müşerref olup Berdesur'a hareket edeceği zaman, Mevlana onu büyük bir cemaatle uğurladı. Vedadan sonra, Seyyid Taha, Mevlana'nın ayrılmış olduğunu hissedip, atına binmek istediğinde, üzenginin bir kimse tarafından tutulduğunu anladı. Baktığında, üzengiye yapışan ve onu tutanın hocası Mevlana olduğunu gördü. "Estagfirullah" deyip, geri çekildi. Mevlana, Seyyid Taha hazretlerine hitaben; "Bir zaman nefsinin terbiyesi için size dağdan taş getirtiyordum. Şimdi Resul-i ekremin Ehl-i beytine olan bağlılığım sebebiyle üzengini benden başka kimse tutamaz. Siz de bundan kaçınamazsınız." buyurdu. O da sıkılarak; "Emir edebden üstündür." sözü gereğince ata bindi. Bir müddet binlerce alim, salih, talebe ve halkın katıldığı uğurlama merasimi ile yürüdü. Sonra, Mevlana durdu. Elindeki dizginleri, Seyyid Taha'ya verip; "Bundan sonra dizginlerin senin elindedir. Terbiye ve yetişmende kusur etmedim. Cenab-ı Hak yardımcın, büyüklerin ruhları sığınağın olsun." buyurdu. Taha-i Hakkari hazretleri Mevlana Halid-i Bağdadi'nin halifesi olarak Berdesur'a geldi.
Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî hazretleri, Anadolu'da yaşayan büyük velilerden. Silsile-i aliyye adı verilen, insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve ahirette seadete, mutluluğa kavuşmalarına vesile olan büyük alim ve velilerin otuz birincisidir. Peygamber efendimizin neslinden olup Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin on birinci torunudur. Babası Seyyid Molla Ahmed bin Salih Geylani'dir. Şihabüddin, İmadüddin, Kutbü'l-İrşad vel-medar lakaplarıyla ve Hakkari nisbesiyle meşhurdur. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin halifelerindendir. 1853 (H.1269) senesinde Şemdinli yakınındaki Nehri'de vefat etti. Kabri orada olup ziyaret edilmekte, feyz ve bereketlerinden istifade olunmaktadır.
Asil ve temiz bir aileye mensub olan Seyyid Taha-i Hakkari'de çocukluğunda büyüklük ve olgunluk halleri görülür, zeka, istidat, vakar ve heybeti ile herkesin dikkatini çekerdi.
Onu her gören ilerde pek büyük bir zat olacağını söylerdi. Küçük yaşta Kur'an-ı kerimi hatmetti ve ezberledi. Sonra ilim tahsiline başladı. Süleymaniye, Kerkük, Irak, Erbil, Bağdat gibi ilim merkezlerine giderek şöhretli alimlerden, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimleri, zamanın fen ve edebiyat bilgilerini öğrendi.
Seyyid Taha, daha ilim talebesi iken, bir gün Bağdat'a yakın bir yerde, çok küçük bir akarsudan abdest alıyordu. Arkadaşları; "Bu su çok azdır, bununla abdest olmaz." deyince; "Bu, ma-i caridir, yani akar sudur. Dinimizde bununla abdeste izin vardır. Siz ilim talebesisiniz, bunları bilirsiniz. Sonra bu suda balık bile yaşar." buyurdu ve elini orada biriken su birikintisine sokup çıkardı. Arkadaşlarına uzatarak; "Bakın bu suda kocaman balıklar yaşamaktadır." deyip elindeki balığı gösterdi. Bu büyük kerameti gören arkadaşları; "Bundan sonra sen ne yaparsan yap, bir daha sana itiraz etmeyeceğiz." dediler.
Hicri on üçüncü asrın kutbu olan Mevlana Halid, Hindistan'a giderek, Gulam Ali Abdullah Dehlevi'nin huzuru ile şereflenip, layık ve müstahak oldukları fazilet ve kemalatı aldı. Sonra, Allahü teâlânın kullarına doğru yolu gösterip Hakk'a kavuşturmak için vatanına döndü. Her taraf, Mevlana'nın kalbinden saçılan nurlarla aydınlanmaya başladı. Bu sırada arkadaşı olan Seyyid Abdullah da Süleymaniye'de bulunan Mevlana'yı ziyarete gitti. Sohbetinde bulunarak, kemale geldi ve halife-i ekmeli yani en olgun halifesi oldu. Mevlana Halid-i Bağdadi'ye, biraderinin oğlu Seyyid Taha'nın, harikulade ve yüksek istidadını anlattı. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri de, bir daha gelişinde, onu beraberinde getirmesini emir buyurdu. Seyyid Abdullah, ikinci ziyaretlerinde yeğeni Seyyid Taha'yı da götürdü. Mevlana hazretleri, Bağdat'ta Seyyid Taha'yı görür görmez, hemen Abdülkadir Geylani hazretlerinin kabr-i şerifine gidip, istihare etmesini emretti. Seyyid Taha da kabre gidip istihare etti. Ceddi Abdülkadir Geylani hazretleri, Allahü teâlânın izniyle kabr-i şerifinden kalktı ve onu çok iyi karşıladı. Sonra; "Benim yolum büyük ise de, şimdi ehli kalmadı. Mevlana Halid ise, zamanının alimi, evliyanın en büyüğüdür. Hemen ona git, teslim ol, onun emrine gir." buyurdu.
Seyyid Taha, büyük dedesi Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin manevi emri ve izni üzerine, Mevlana'nın huzuruna geldi. Bu öyle bir gelişti ki, pek az kimselere nasib olmuş, nasıl ve neler elde ederek gideceği, bu başlangıç ve gelişten belli oluyordu. Mevlana, Seyyid Taha'nın yetişmesine, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, kalplerin düşünemediği makamlara erişmesine himmet gösterip yardım etti. İleride zamanın en büyük alim ve velisi olacak tarzda, ihtimam ve ciddiyetle onu terbiye etti. Riyazet ve mücahedesinde hiç eksiklik etmedi. Nefsin istediklerini yaptırmayıp, istemediklerini yaptırdı.
Mevlana Halid hazretleri, yetiştirme ve terbiye esnasında, Seyyid Taha'ya dağdan taş getirtirdi. Bu hal, talebeleri arasında, taaccüble karşılanır; "Hocamız Mevlana, Resulullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem Ehl-i beytine çok fazla bağlı olduğu halde, Seyyid hazretlerini dağa göndermesindeki hikmet nedir?" derlerdi. Hazret-i Mevlana ise, bu hususda konuşmaz sükut ederdi.
Seyyid Taha hazretleri, Mevlana Halid-i Bağdadi'nin yanında seksen gün kaldıktan sonra, velilikte pek yüksek derecelere kavuştu. Keşf ve keramet sahibi olarak hilafet-i mutlaka ile şereflendi.
Seyyid Taha hazretleri, hilafetle müşerref olup Berdesur'a hareket edeceği zaman, Mevlana onu büyük bir cemaatle uğurladı. Vedadan sonra, Seyyid Taha, Mevlana'nın ayrılmış olduğunu hissedip, atına binmek istediğinde, üzenginin bir kimse tarafından tutulduğunu anladı. Baktığında, üzengiye yapışan ve onu tutanın hocası Mevlana olduğunu gördü. "Estagfirullah" deyip, geri çekildi. Mevlana, Seyyid Taha hazretlerine hitaben; "Bir zaman nefsinin terbiyesi için size dağdan taş getirtiyordum. Şimdi Resul-i ekremin Ehl-i beytine olan bağlılığım sebebiyle üzengini benden başka kimse tutamaz. Siz de bundan kaçınamazsınız." buyurdu. O da sıkılarak; "Emir edebden üstündür." sözü gereğince ata bindi. Bir müddet binlerce alim, salih, talebe ve halkın katıldığı uğurlama merasimi ile yürüdü. Sonra, Mevlana durdu. Elindeki dizginleri, Seyyid Taha'ya verip; "Bundan sonra dizginlerin senin elindedir. Terbiye ve yetişmende kusur etmedim. Cenab-ı Hak yardımcın, büyüklerin ruhları sığınağın olsun." buyurdu. Taha-i Hakkari hazretleri Mevlana Halid-i Bağdadi'nin halifesi olarak Berdesur'a geldi.